Yoksa onlar “Biz yenilmez bir topluluğuz” mu diyorlar?
Yakında o topluluk da yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
KAMER 44-45
İnsanlık vicdanı ve iman etmiş toplumların, kırmızı çizgileri aşağı yukarı aynıdır. Gazze Çocuk Soykırımı, mevcut küresel düzenin kendini dünyaya tanıtması açısından söze gerek bırakmayacak feci bir eser ortaya koydu ve bu soykırım devam ediyor.
Uluslararası barıştan, insanlıktan, hak ve hukuktan bahseden küresel egemeneler için aslında hiçbir değerin olmadığı ortaya çıktı.
Araçsal ve yöntemsel değişiklikler, teknolojik gelişmeler ve değişmeler var sadece. Yoksa insan, fıtratı gereği değişmemiştir, kodları hep aynı. Gazzeli çocuklar bunu gördü, yaşadı ve yaşamaya devam ediyor. Tabii ki aç ve susuzken parçalanarak, enkazlar altında kalıp ölerek. Medniyet, onlar için küçük bombalar üretmekten bahsetti. Ne kadar da ilerlemiş medeniyet!
Aslında şer cephesi kaybediyor. Kazanan İnsanlık vicdanıdır ve bu zaferi, hayatlarını feda ederek insanlığa sunanlar ise Gazzeli çocuklardır.
Peki Aksa Tufanı ile başlayan ve Gazze Çocuk Soykırımı ile devam etmekte olan şanlı destanın sonucu ne olmalı ve kim kaybetmeli?
Süer güçler ve onların paradigması kaybetmeli.
Küresel sapkınlık, küresel terörizm, siyonizm, faşizm, kapitalizm, emperyalizm kaybetmeli.
Zayıfları ezerek ve küresel zalimlerin, önlerine atacağı bir kemikle güçlenip efendi olacaklarını hesaplayan köleler/köleci zihniyetler, toplumunu satan, yanıltan, sömüren, geleceğini çalan kurumsallaşmış ve küreselleşmiş münafıklık kaybetmeli.
Mazlum toplumların kurtuluş mücadelelerini, terörle eşdeğer gösteren kirli ve satılmış zihniyetler kaybetmeli.
Küresel kötülük odaklarıyla, küresel siyonizmle, ne yaparlarsa yapsınlar, bağlarını koparmayanlar, onlara yeterli bir tepki vermeyen, gerekli tavrı koymayan ve her şeye rağmen ilişkilerini devam ettiren teslimiyetçi zihniyetler kaybetmeli.
Medya, akademik camia ve diğer platformlardaki satılmış siyonist terör savunucuları kaybetmeli.
Batı’nın seküler değerlerini, medeniyet dediği tasallutunu, demokrasi, insan hakları anlayışını, hümanizm dediği, feminizm dediği, özgürlük dediği ve daha sayamayacağımız bu aparatlarını, sistem ve kavramlarını savunan ve zayıf toplumlara bunları bir değer olarak dayatan odaklar kaybetmeli.
Batı’nın küresel sömürüsünü, olması gereken bir durum olarak bize sunan, oluşturduğu uluslararası kavram ve kuruluşların meşru olduğunu topluma enjekte eden, onları iyi gösteren, örnek gösteren, barışçı gösteren, imar edici gösteren ve bu yönde algı oluşturan odaklar kaybetmeli.
Siyonizme hizmet eden, onu normal gören, onu devlet gören, var olması gerektiğini söyleyen, ne yaparsa yapsın; yargılanmaması gerektiğini kabul eden ama Gazzeli çocuklara bir bardak su vermeye ve aç susuz ölmelerine razı olabilen ve onları, yok edilmesi gereken teröristler olarak tescillemek isteyen vicdanlar kaybetmeli.
İnsanları kendi evlerinde, yurtlarında on yıllarca muhasara altında tutan, yaptırım adıyla susuz, gıdasız, ilaçsız, ışıksız bırakan ve adına medeniyet denilen kirlilik kaybetmeli.
Küresel tiranlığını, küresel tanrılığını ilan eden, kural koyan, kural dayatan, değer üreten, evrenseli ipotek altına alan, kendini her türlü kural ve kaidenin dışında tutan, dokunulmaz, ulaşılmaz gören paradigma kaybetmeli.
Özgürlük mücadelesi maskesi altında batının ve emperyalizmin taşeronu olmuş devrimci anlayıştan sapkın olana evrilmiş, Siyonizm ve emperyalizmle barışmış parti, mafya, çete, cemaat, tarikat, dernek, örgüt, aktivist ve aktivizm, dini ve milli maskelerle yapılanmış harami aparatlar kaybetmeli.
Hak ve batılın bu denli açık olduğu, net olduğu rağmen bir mücadelede hakkın safını tutmayan, tarafsız kalan kirlilik kaybetmeli.
Mazlumlar kazanmalı; zalimler kaybetmeli.
Kısacası İnsanlık vicdanı, inananlar, kötülüğe ve sömürüye direnenler, emperyal çarka dur demek isteyenler kazanmalı ve
Küresel Kapitalizm, küresel siyonizm, küresel Emperyalizm ve küresel münafıklık kaybetmeli.