Muhterem Kardeşlerim…
Yerel seçimler havasının ısınmaya başladığı, hatta seçim rüzgârının hergeçen gün şiddetini arttırdığı bu günlerde, bazı kimseleri koltuk edası, bazı kimseleri hizmet sevdası, bazı kimseleri de unvan belası esir almış, bir aday adaylığı furyası devam ediyor. Hele Urfa’mızda geçtiğimiz seçimlerdeki ‘ceket meselesi’ misali ortaya atılan yada atılacak olan önerilere, isimlere, kişilere aldanmayalım, aday adayı başvurularını da bekleyelim, başvuran isimleri inceleyelim...
Efendim;
Şanlıurfa’mızın geçmişini çok iyi hatırlarsak, geleceğini hayal edebilirsek; ilimize yapılması gereken hizmetlerin, projelerin gerçekleşmesi için icraatçı iyi bir BAKAN, il genelinde koordineli çalışmayı sağlayabilecek inançlı ve çalışkan VALİ zaten çok lazım. Öyleyse önümüzdeki seçimlerde yapmamız gereken, çok iyi BAŞKAN adayının belirlenebilmesi için herkesin üzerine düşeni yapması.
Dünya ve ahiret için istenmeli
Başkan adayımızı belirlerken zenginliğine bakmamalı, ilmine, ahlaki durumuna, makam-mevki hırsı değil Allah rızasını gözeterek hizmete talip olduklarına bakmalıyız. Ona göre hareket etmeliyiz. Memleketimizi, bizleri sahiplenecek bir aday olması şarttır. Sahipsizin sahibi Allah’tır. Genede bizler her işimizde sebebe yapışmalı ondan sonra tevekkül etmeliyiz.
Yoksa; ‘bu aday zengindir, başa geçerse çalıp çırpmaz, han vurup harman savurmaz, yada yemez yedirmez’ diye düşünmemeli, ihlasına, ilmine, idrakine, tek kelimeyle içinde Allah korkusu olup olmadığına ve yalan söyleyip söylemediğine dikkat etmeli, adayların geçmişlerini araştırıp ona göre karar vermeliyiz.
Çünkü; Allahü Teâlâ ilmi isteyene, malı istediğine verir. Evet; ilim gibi malı da isteyene verir. İstemediği hâlde verdiği de olur.
İki Âyet-i Kerime meali:
“İsteyene âhiret nimetlerini, isteyene de dünya nimetlerini veririz.” [Şura 20]
“Yalnız dünya için yaşamak, eğlenmek isteyenlerin çalışmalarının karşılığını, hiçbir şey esirgemeden [sağlık, mal, para, makam, şöhret gibi] bol bol veririz. Bunlara âhirette yalnız Cehennem ateşi vardır. Emekleri boşa gider.” [Hud 15, 16]
İstemek, sebebe yapışmak, yani çalışmak gerekir. Allahü Teâlâ, dünya nimetlerine ve âhiret nimetlerine kavuşmak için çalışanlara, dilediklerini vereceğini vâdediyor. “Müslüman olmasa da, dünya nimetlerini çalışan herkese veririm” buyuruyor. O hâlde, ilim olsun, mal olsun, çalışan karşılığına kavuşur. Fetih sûresinin son Âyet-i Kerimesinde, Allahü Teâlâ, inanıp iyi işler yapanlara büyük mükâfat vereceğini bildiriyor. Bir kimse, bilerek istemediği hâlde, ona hidayet verebilir, mal verebilir, makam verebilir. Allahü Teâlâ’nın, “Her isteyene veririm” buyurması adalettir. “İstediğime veririm” buyurması da ihsandır.
Dinimizin kadına verdiği değer
Efendim…
Ateistler, “İslamiyet, kadınlara değer vermediği için onların güzelliğini örtmeye çalışıyorlar. Kadınlara süslü, ziynetli elbise giydirmiyorlar” yalanlarına, uydurma sözlerine sığınarak üstü kapalı da olsa, bazı kimseler her zaman içlerindekini kusuyorlar ve kapalı giyinen kadınlara laf atıyorlar.
Ancak, onların dediklerinin tersine örtünme, kadına verilen değerden dolayıdır. Allahü Teâlâ’nın Müslüman’a emaneti olduğu için, kadın çok değerlidir. Değerli olunca, onu bir hazine gibi saklamak, kötü gözlerden uzak tutmak gerekir. Kıymetli şey, gelişigüzel yere, ortaya atılmaz. Kıymetli mücevher yedi kat bohça içinde saklanır. Kimsenin değer vermediği kullanılmış, eskimiş kötü şeyler de çöplüğe atılır.
Çok kişi, toplu nakit parasını çantaya değil, dikkati çekmemesi için bir poşete, çuvala veya benzeri bir şeye koyarak götürür. “Birini öldürmek için verilen zehir, teneke kupa içine konarak takdim edilmez” buyuruluyor. Onu en iyi ambalajla, en iyi gıdaların içine katarak verirler.
İşte Müslüman kadın, çok kıymetli olduğu için sokakta süslenmemeli, aksine sokağa eski elbiseleriyle çıkmalıdır.
Hazreti Ömer, “Kadınlar kıymetli elbiselerle süslenmezse, eski elbiselerle sokağa çıkmak istemezler” buyuruyor. (İhya)
Yine Hazreti Ömer, “Bir kadının dışarıda görülecek bir ihtiyacı varsa, en eski elbisesini giyinip, kimseye görünmeden gidip gelebilir” buyuruyor. (Kurtubî)
Kadın, yakın bir akrabasına giderken, en eski elbisesiyle sokağa çıkmalıdır. (Şir’a)
Hazreti Fatma-üz-Zehra, dışarı çıkmak zorunda kalınca, en eski elbisesini giyer, görenler yaşlı, beli bükülmüş bir kadın, nine sansınlar diye sırtına bir şey koyarak belini kamburlaştırırdı. Konuşması düzgün olmasın diye ağzına da çakıl taşı koyardı. En tenha yerlerden işini görüp gelirdi. (Tabakat-us-Sahabe)
Erkeklerin bile, önemli görevlerde bulunanları hariç, eski ve gösterişsiz elbise giymeleri iyi olur. Bir Hadis-i Şerifte, “Allahü Teâlâ, elbiseye önem vermeyeni, eski, yamalı giyeni sever” buyuruluyor. (Deylemî)
Cemal için temiz, güzel giyinmek mubahtır. Kibir, gösteriş için giyinmek haram olur. (Bahr-ür-Raık)
Kısaca; önce bizler kendimizi düzeltmeli sonra düzgün insan seçmeye çalışmalıyız. Zira layık olduğumuz başımıza gelir.
Allahü Teâlâ, cümlemize hakkımızda her şeyin hayırlısını nasib eylesin. (Amin)