Gün boyu iş. Akşam biraz Erich Fromm. Eski bir kitabı: "Çağdaş Toplumların Geleceği." Altını çizdiğim yerlere göz attım. Ütopyalar. En dikkat çekici olanı Orwel'in 1984'ü. Batı toplumlarını bekleyen tehlikeler. Yapay zekaların diktatörlüğü, robotlaşma, eğlence, kitap, sinema... Geleceğin çok daha kötü olacağını seziyorum. 19. Yüzyılın mottosu "tanrı öldü." 20. Yüzyılın mottosu "insan öldü." 21. Yüzyılın mottosu ne olacak, bilmiyorum. Sonra biraz Tanpınar'ın günlükleri. Dergâh Yayınları'ndan çıkmıştı. Bu kaçıncı okuyuşum? Hatırlamıyorum. Tanpınar yerli edebiyatçılar içinde kendime en yakın hissettiğim edebiyatçı. (Çocukluk yıllarımda Necip Fazıl idi elbette) Huzur, Saatleri Ayarlama Enstitüsü, Mahur Beste, Aydaki Kadın, Beş Şehir, Yahya Kemal, Hikayeler aylarca düşmedi elimden.
Günlüklerde çırılçıplak, maskesiz, ecce homo. Mazi, ati, tahassür, talih, tezat, maruz müşahit, sükut suikasti, tereddüt, sefalet, vehim, masal... Tanpınar'ı hulasa eden bunlar. Tanpınar mazide gördüğüm güzel bir rüya idi. Geldi geçti. Kitap okuyamıyorum artık. Kabımı doldurmuşum gibi. Her tarafımdan taşıyorlar. Bilgilenmek azap veriyor. Belki de eylem zamanı, eylemek zamanı, yani adam gibi şehit olma zamanı. Nerede o yürek, o iman, o azim, o kararlılık! Ah bu tereddüt! Ben daima imanlı adamdan nefret ettim diyor Tanpınar. Bilakis ben daima imanlı adamı sevdim. Hatta kimi zaman aşık oldum. Mutluluk yoktur bu hayatta. Ara sıra yaşanan hazlar vardır sadece.
Günler, gündüz, gece, yağmur, bulut, hastane, hasta, ziyaret, ameliyat, kanser, İsrail, Filistin, çocuklar, ölüm, şehit, şehadet, Ömer Karaoğlu, slogan, boykot, kınama, lanetleme, dua, boşluk, cevapsızlık, çaresizlik, sanat, hikaye, roman, şiir, eleştiri, müze, arkeoloji, eser, teşhir, kitap, yayınevi, fuar, imzalama, İslam, Hristiyanlık, Yahudilik, siyonizm, Ortadoğu, cennet, cehennem, imtihan, Allah, peygamber, melekler, mucize, keramet, ezan, abdest, namaz, sessizlik, uzaklık, lakaytlık, doğu, batı, biz, onlar, ötekiler, yolsuzluk, yoksulluk, zamlar, geçim, Urfa, Urfalılar, şehir, medeniyet, mazi, hal, İstikbal, cumhuriyet, demokrasi, diktatörlük, çöküntü, umutsuzluk, çocuklar, okul, masraf, aile... Kafamın içinde cirit atanlar bunlar.
Jean-Jacques Rousseau'nun yaklaşık bin sayfayı bulan "İtiraflarım" isimli koca bir kitabı var. Rousseau öteki dünyada kendisini sorguya çekecek olan meleklere şöyle diyeceğini söyler: "Bana hiçbir şey sormayın, her şeyi bu kitapta yazdım, lütfen buyrun okuyun." Muhtemelen ahirete gittiğimde ben de kitaplarımı takdim ederim sorgu meleklerine. Her ne kadar isimleri "itiraflarım" olmasa da ahiret sorgusu için gerekli olan her şeyi yazdığımı düşünüyorum.
Aslında bu hayatta geçerli olan tek bir kanun var: orman kanunu. Yiyenler var, yenilenler var. Kovalayanlar var, kaçanlar var. Parçalayanlar var, parçalananlar var. Pençeliler var, pençesizler var. Silahlılar var, silahsızlar var. Güçlüler var, zayıflar var. Birincilerin gıdası daima ikinciler. Aslanın gıdası ceylanın bedeni. Güçlü olan aslan çünkü. Kazanan zayıflar değil, güçlüler. Aynı durum insan hayatında da cari. İnsanların gıdası bütün hayvanların bedeni. Güçlü yiyor, parçalıyor, kovalıyor, öldürüyor, gülüyor, kazanıyor. Zayıflar ise çaresiz bağırıyor, ağlıyor, feryat ediyor, çığlık atıyor, ölüyor, dua ediyor. Ama ortada değişen hiçbir şey olmuyor. Kanun bu. Ya kabul edeceksin ya kanuna itiraz edeceksin. Her iki halde de kanun değişmeyecek. Gerçekçi bakanlar için hayat asla bir yardımlaşma değil, bir savaş. Romantizme sığınanlar sadece kafasını kuma gömerler ve ezeli olarak aldanmaya/aldatmaya devam ederler.
Çoğu Müslüman inanmıyor aslında. İnanır gibi görünüyor. İslam'da peygamberlikten sonra en büyük mertebe şehitlik mertebesidir. Sahabeler şehit olmak için can atıyorlardı. Şehit sorgusuz sualsiz cennete uçacak çünkü. Yaklaşık iki milyar müslüman içinde şehit olmak isteyen bir milyon insan çıkıp Gazze'ye gitse İsrail kaçacak delik arar. Ama nedense yok böyle bir talep. Rahat yerinde oturup şehitlik edebiyatı yapmak kolay. Bundan daha büyük bir fırsat olabilir mi? Hasılı dediğim gibi çoğu Müslüman inanmıyor, inanır gibi görünüyor sadece. Adam gibi kalkıp şehit olmak varken bağırıp çağırmanın, şov yapmanın ne manası var? Yıllarca önemli olan manevi cihattır, nefis ile yapılan cihattır diyerek Kur'an'ın en önemli ve temel kavramlarından bir olan Cihad'ın içi boşaltıldı. Ve derken bu zelil hale geldik.
Yahudiler ve Hıristiyanlar ahirzamanda Mesih'in gelmesini bekliyor, biz Müslümanlar hem Mesih'in hem Mehdi'nin gelmesini bekliyoruz. Mesih ve Mehdi gelse doğruyu söylese kim dinleyecek? Belki de geldiler, aramızda yaşadılar, doğruyu söylediler ve onun için dokuz köyden kovuldular. Kim bilir. Dikkatimi çeken bir husus var: Yıllardır Yemen bombalanıyor, binlerce çocuk bombalardan ve açlıktan ölüyor. Ama hiç gündem olmuyor, televizyonlar göstermiyor, sosyal medyada paylaşım yapılmıyor, kimse Cuma Namazı sonrası yürüyüş yapmıyor, Filistin'e gösterilen tepkinin binde biri gösterilmiyor. Zulüm zulümdür oysa. Zulümlere gösterilen tepkiler bile stratejik gibi.