Kur'an-ı Kerim, 1400 yıldır müminleri Allah düşmanlarına karşı uyarıyor, onların şerrinden ve saldırganlığından güvende olmak için kuvvet, silah, mühimmat, savaş araç-gereçleri hazırlamaya çağırıyor:
"Onlara (kâfirlere) karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onunla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez." (Enfal, 60.)
Bu ayette, hazırlanması emredilen “savaş atları” tabiri, bugünkü şartlara uygun olarak yorumlanmazsa Allah’ın muradına aykırı düşer, bir yarar da sağlamaz. Çünkü bu atların amacı “düşmanları korkutmak” olarak verilmiştir. Günümüzde bu amacı gerçekleştirecek olan atlar, savaş uçakları, füzeler vb. modern silahlarla donatılmış savaş araçlarıdır. Oysa yorumlanmayan gerçek anlamıyla, asr-ı saadet toplumunda kullanılan “savaş atları” olarak düşünüldüğünde, ayette belirtilen amaca uygun düşmez. O halde günümüz şartlarında değerlendirilmesi murad-ı ilahiye de tam uygundur. Allah’a ve müminlere düşman olan ehl-i küfrün, bu şekilde savaşa hazırlıklı müminlerden korkacağı, saldırmaya cesaret edemeyeceği ayetten anlaşılmaktadır. Bu itibarla Allah’tan korkmayanların, Allah’ın kullarından korkması gerekir. Bunu sağlamak için de, Hz. Peygamberin (ASV) yaptığı gibi düşmanlarının sahip olduğu kadar, hatta daha fazla silah, araç-gereç ve mühimmatı tedarik etmeleri zorunludur.
Ancak zaman içinde ümmete çöken gevşeklik, tembellik, ihtilaflar, farklı ideolojilerin etkisiyle İslamî değerleri faklı okumalar, ayetlere getirilen aykırı yorumlar, Peygamber (ASV)’dan devralınan ve düşmanlara korku salan güçlülük ve üstünlüğün gittikçe kaybedilmesine yol açtı. Ayette emredilen kuvvet ve savaş atları hazırlamanın gereğinin yapılmadığı görülmektedir.
Yıllardır İsrail, Amerika ve diğer birleşmiş küfür güçleri İslam coğrafyasında çocuk kadın yaşlı demeden topyekûn canavarca katliamlar yapıyorlar. Vahşette sınır tanımayan zalim güçler, İsrail’in öncülüğünde 25 günden beri vahşetlerini kat kat artırarak Gazze’de soykırım uyguluyorlar. Binlerce bebek, çocuk ve masum insan öldürdüler. Sanki karşılarında dünyanın en güçlü ve modern silahlarla donatılmış orduları varmış gibi, utanmadan bu yavruları öldürmek için savaş uçakları, filoları ve tonlarca cephane yığıyorlar, taşımaya da devam ediyorlar. Şeytani güçler ya akıl tutulması yaşıyorlar, ya da gerçekten bu yeni doğmuş yavruları ve masumları çok güçlü görüyorlar, onlarla baş edemeyeceklerini düşünüyorlar. Siyonist İsrail’i sürekli koruyup kollayan, ona her türlü desteği veren Amerika, işgalcilik, soykırım ve katliam itibarıyla İsrail ile aynı sabıkaya sahiptir. Amerika Kızılderililerin topraklarını işgal etmekle kalmamış, onlara soykırım uygulamıştır. Dünya üzerinde nerede bir vahşet, aşağılık bir katliam, görülmemiş bir vicdansızlık ve haksızlık varsa mutlaka arkasında Amerika vardır.
Ne yazık ki elliyi aşkın İslam ülkesi sesini dahi çıkaramıyor, yüreği yanan azınlık bir Müslüman grup da bu vahşete engel olamıyor. Bu acizlik ve çaresizliğin yegâne sebebi, genel olarak ümmetin bu ayetteki “kuvvet ve savaş atları hazırlayın!” emrine itaat etmemesidir. Evet, genel olarak müminler bin yıldan beridir bu ayetin gereğini yapmadıklarından bugün iki milyar Müslüman, bir avuç zalim Yahudi karşısında çaresiz kalmıştır.
Ayetlerde Yahudilerin Allah'ın gazabına uğradığı bildirilmektedir. Örnek olarak şu ayetin mealini veriyoruz: “Zillet (aşağılık) ve miskinlik, (fakru zarurete) mahkûm oldular; Allah’ın gazabına uğradılar. Bu durum, Allah’ın âyetlerini inkâr etmeleri ve haksız yere peygamberleri öldürmelerinin, bütün bunlar da isyan etmeleri ve haddi aşmalarının sonucuydu.” (Bakara, 61)
Allah'ın gazabı demek Allah'ın kullarının gazabı demektir. Yani aslında Allah müminlere, Yahudilere gazap etmeyi emretmektedir. Çünkü gazap insanî bir vasıftır. Yüce Allah’ın kendisine ait olarak zikretmesi, mutlak olarak Allah’a teslim olmuş, her emrine itaat eden kullarının öfkesini ifade etmek içindir. Ancak Müslümanlar, (üzerine düşen görevleri hakkıyla yapan müminleri tenzih ederiz) sıkıntılı ve dünya rahatını kaçırabilen her konuda olduğu gibi gazap konusunda da üstüne düşen görevi yapmak yerine Allah'a havale edip ondan beklemek tercih edilmektedir.
Vaktiyle İsrailoğulları'nın Hz Musa'ya "sen ve rabbin gidin savaşın" dediklerini bugün ne yazık ki müslümanlar söylüyor, kendi görevlerini Allah’ın yapmasını istemek gibi bir tutum içine giriyorlar. İlgili ayetleri inceleyin, o zamanki İsrailoğulları'nın söz ve tutumlarının şimdiki biz Müslümanların haline ne kadar çok benzediğini görürsünüz:
"Bir zamanlar Mûsâ kavmine şöyle demişti: ‘Ey kavmim! Allah’ın size lütfettiği nimeti hatırlayın. Zira O, içinizden peygamberler çıkardı, sizi hükümdarlar yaptı ve âlemlerde hiç kimseye vermediğini size verdi. Ey kavmim! Allah’ın sizin için (vatan olarak) yazdığı kutsal topraklara girin, sakın geri dönmeyin, sonra kaybedenler siz olursunuz.’ Dediler ki: ‘Ey Mûsâ! Orada zorba bir topluluk var, onlar oradan çıkmadıkça biz oraya asla giremeyiz. Ama oradan çıkarlarsa biz hemen gireriz.’ Korkanlar arasından Allah’ın kendilerine lütufta bulunduğu iki (yiğit) adam şöyle dedi: ‘Kapıdan üzerlerine hücum edin; oraya girdiğiniz an artık kesinlikle siz galipsiniz. Eğer müminler iseniz ancak Allah’a güvenin.’ İsrâiloğulları, ‘Ey Mûsâ! Onlar orada bulundukları sürece biz oraya asla girmeyeceğiz. Sen ve rabbin gidin savaşın; biz burada oturacağız!’ dediler. Mûsâ, ‘Rabbim! Ben kendimden ve kardeşimden başkasına söz geçiremiyorum. Artık bizimle bu yoldan çıkmış kavim arasında sen hükmet.’ dedi.” (Maide, 20-25.)