BİR TAŞLA KAÇ KUŞ ÖLÜR?

İslamcılıkla ilgili bıkkınlık verecek derecede çok yazı yazılıyor, konuşuluyor. Zararlı değil... 

Son olarak 1 Ekim 2023' te Serbestiyet.com' da

'İslamcılık can çekişiyor, Müslümanlık yaşasın' başlığını taşıyan, yazar, şair Mehmet Efe ile son kitabı “Zulüm Bizden” üzerine bir röportaj yapıldı.

Aslında üzerine çok şey söylenmesi gereken konular bunlar. İslamcılıkla ilgili konular, Türkiye sınırları ve Türkiye toplumu ile sınırlı olmamalı. Hem ümmet ölçeğinde hem de var olduğu günden beridir küresel irade ile etkileşim içindedir. Bu açıdan Türkiye İslamcılığının benzeri tahribatlar diğer toplumlarda da oldu. Çünkü yeşil kuşak projesi, soğuk savaş sürecinde ki NATO'cu/ehveni şerci Emevist/dış dizayn, Arap Baharı projesi sürecinden bölgesel anlamda Siyonizm'e kayan bir ruh tahkim etmiş ve süreci on yıllarca birçok ülkede iktidara taşınan İslamcıların eşgüdümü içinde yürütmüştür. Bu süreç, iç tahribatı, yani toplumsal kodları bile ciddi derecede ifsad etmiştir. Eminlik vasfı ve İslam'ın/İslamcılığın umut olmasının, yakın vadede gerçekleşme olasılığı ustalıkla yok edilmiştir...

Ne olduğunu/ve dolayısıyla ne olacağını daha geniş, daha geriden gelerek değerlendirmek gerek. Salt İslamcılık bağlamında yapılan bu tartışmalar çok faydalı olsa da kuşatıcı olmuyor. 

Çok da konuyla ilgili görünmese de Hüseyin Alan' ın 2 Ekim 2023' te yenipencere. com' da ki 'Toplum; ya Allah'ın Kulu, ya Sultan'ın!' adlı yazısını önermek istiyorum. O yazının bir bölümünde şöyle deniyor:

"Velhasıl bu ülkede, bu toplumda, genetik kültür ve davranış kodlarına da bakıldığında, bu toplumun Müslüman elitlerinin “ahlaksız” olduğunu tespit pek mümkün, hatta gerekli!"

*

Mehmet Efe' nin bu röportajı bağlamında bazı noktaları merceğe alalım. Efe: 

“Boğazımı sıkanın hayalarına tekme atmak için İslamcıyım.” demiştim." 

Bu güzel. 

“Ben Müslümanım” dediği için İslam sayılan her iktidar; iktidara yarayacak bir İslam da üretiverir."

Diyor Efe. Doğru.

Devam ediyor Efe:

"İslamcılık, Allah’ın tüm yarattıkları için sevgi ve merhamet taşıyan Annemin dualarını boğmak isteyenlere direniş iradem. Dimağıma sızmaya çalışan sömürge düzenine parola sorma teyakkuzum. Allah’tan başka kimseye ve hiçbir şeye kul olmamak arzusuyla beslenen varoluş bilincinin de adı." Tanımlama güzel. 

Efe, 

"Biz büyüdük ve kirlendi dünya ama niye İslamcı olduğunu bilen ve bundan pişman olmayanlarda bir şey değişmedi. Diğerleri ise dün nasıl numara yapıyor idilerse bugün de numaralarına devam ediyor.  Dün tenlerinin renginden ya da ailelerinden ötürü sistem fırsat vermediği için zorunlu olarak bizimleydiler; Bugün sistemin onlara açtığı sofrada daha çok kâr ediyorlar." Derken, bahsettiği bir kesim için itiraz edilemez bir gerçekliği dile getiriyor. Aslında bu kesim, İslamcı kesimin tamamı ya da geneli görünümünde olduğu ve bu kesimin, bir faydası olmasa bile bırakın İslamcı belki de müslüman kalıp kalmadığının dahi tartışılabileceği derecede savrulanları büyük bir kitleye tekabül ettiği için İslamcılık öldü ifadesini kullanılıyor. Böyle olsa bile İslamcılığın öldüğü iddiası haklı ve de faydalı bir nitelik kazanmaz kanaatindeyim. Zira İslamcılık ismi yokken de İslamcılık vardı. Çünkü İslam vardı ve İslamcılık da zaten İslam'ın projesini gerçekleştirme pratiğinin kendisi. O halde nasıl ki İslam öldü demiyor isek aynı şekilde İslamcıların tamamına öldü de diyemeyiz.

İslam Devrimi ve direnişin İslami/İslamcı hareket/ler/in dışında tutulması da ayrıca üzerinde durulması gereken bir konu. İçinde tutulacaksa nasıl görmezden gelinecek -var çünkü-. Başarılı sayılacak mı? Bu durumda İslamcılık eleştirisi hangi zeminde yapılacak? Dışında tutulacaksa, bunun gerçekçi ve nedenleri var mı? 

*

Sorun İslamcılıkla ilgili değil. Sorun, İslamcılığın küresel bir aparat konumuna düşürülmesi. Burada bir soru: Küresel irade, neden bunca ülkede, bunca İslamcıya, bunca ahlaksız teklifi kolayca kabul ettirebildi ve onları, gönüllü ve hazır/ayartılmış bulabildi? -Bunu neden, İslam Devrimi ve direniş eksenine yapamıyor, onlar da İslam/İslami/İslamcı değil mi?- Bu sorunun cevabı var? Bu soruyu geriye saralım: Neden Amerikancı ve NATO'cu oldu? Çünkü ehven-i şerci formül, bunu kolaylaştırıyordu. Şimdi bu sihirli formül, müslüman bazı ülkeleri şer; İsrail'i ehven yapabilmiş. 

Bu, eski bir ruhtur. Habil'i öldüren ruhtur bu. Yusuf'u kuyuya atan, Hüseyin'i, Yezid'in askeri olarak şehit eden ruhtur bu. 

Bu, ayartılmış bir ruhtur. Bu ruha İslam gömleği giydirilmez. Genel anlamda da ümmetin sorunu budur, bu ruh sorunu, İslamcılığın da temel sorunudur diye düşünüyorum. Bu ruh, kirlidir ve vicdanlara sığmaz. Allah'tan kabul görmez. 

Bu ruh, hiçbir zaman zaman Filistin'den yana olmadı. İslam'ı birinci kimlik yapmadı. Afganistan, Sovyetler işgalinde iken cihada giden bu ruh, Afganistan ABD işgaline girerken cihada gitmedi. 

Bu ruh, en son Suriye'de tüm şeytani güçler olarak bir eşgüdüm halinde tecessüm etti... 

*

Efe, Türkiye bağlamında olsa gerek, şu ifadelerde bulunuyor:

"İslamcılık hiçbir zaman iktidar olmadı. (Olsaydı nasıl olurdu ayrı bir konu.) İktidara gelen, Türkiye’de yükselen İslamcı alternatifin parazitleri idi.

Mekke egemen sınıfının, Hz. Muhammed tarafından reddedilen teklifi İslamcılara da geldi ve ev zencisi olmaya razı olanlar teklife aç gözlerle atlayıp iktidar sofrasına ortak edildi." 

Bu tespit genel kabul görüyor. Bu küresel senkronize süreç, İslam coğrafyasının ekonomilerini de bozdu ve ümmetin ayağa kalkmasını on yıllarca geriye attı. Tahribat çok yönlüdür ve çok büyüktür... 

*

"Aslında Müslümanlara sesleniyorum. Kendim olarak, kendim kalmaya çalışarak şahitlik etmek, hatırlatmak, lüzum ettiğini hissedince de öfkemi paylaşmak istediğim için. Kendine Müslüman diyenlerin riyakârlıkla, münafıklıkla saflarını ayrıştırmalarına katkıda bulunmak derdim var galiba." Diyor Efe. Ömemli. Çok da değerli bir çağrı. Ve gerçekçi. Çünkü, ahlaksız teklifleri kabul edenler, pişman olduklarını söyleseler de artık onları güvenilir kabul etmek zor ve tehlikeli... 

"Benim derdim, Rahmetli Aliya İzzetbegoviç’in cesur, itiraz sahibi, isyankâr ruhlar dediği gençlerin yandığı ateşe karınca misali biraz su taşımak." Diyor Efe. Eyvallah. 

*

"Gol yine sana atıldı aslında. Oyun hâlâ şikeli. Onlar şikecilere ortak oldular. Senin lehine değişen çok az şey de senin omuzlarında yürümeye devam edebilmek için gerekli olanın en asgarisiydi. Ama elde ettiğinin karşılığında kaybettiklerine paha biçilemez! Onurunu, haysiyetini kaybettin. Kişiliğini kaybettin. Direnme kondisyonunu kaybettin. Öncekilere direnmek seni mahalle, seni camia, seni millet, seni ümmet tutuyordu. Artık güruhsun. 

Çantadaki kekliksin. Trolsün. Karakterini yitirdin. Müslümanım demeye utanır oldu çocukların. Bu gururu paspas ettin. Ettirdiniz.

Hayatınızın anlamı gitti. “Anlam”a gol atıldı. Ahireti kaybettiniz. Ümmet bilinci, tevhidi metot geveleyen karta kaçmış abilerin iş verdiği gençlerden gizlenen felaket bu.

Senin mahallenden çıkan kurnazlar, senin omuzların üzerinden onların civarına ve onların sefahatine atladılar. Ama onların bahçesinden almadılar araziyi, zaten halkın olması gerekenden kendilerine yer kaptılar. 

Günün sonunda, senden çalınıyor her şey. Öteki dediklerinle aynı kefeye koymak ahmaklığında bulunduğun diğer halk kesimlerinden ve senin de çocuklarının geleceğinden çalınıyor her şey.

Sormak gerekiyor muhterem Müslüman, gerçekten Müslüman mısın? Kur’an kime hitap ediyor? Müslüman olmak işin başı, işin kendisi değil ki! Müslüman olmak doğduğumuz değil, tercih ettiğimiz bir yol. Yola girmekle muhatap olmaya başlıyorsun. Kur’an okumak ve anlamak şart oluyor, namaz, oruç, zekât şart oluyor. Zulümden, yalandan, iftiradan, kibirden, fitne ve fesattan uzak durmak şart oluyor. Mesele Müslüman kalmak. Müslüman kalmak cehd işi, teyakkuz işi, kondisyon işi, çaba ister. İslam selam demek, selamet demek, barış demek, yalnızca Allah’a teslim olmak demek. İslam’a girince dışardakiler de içerdekiler de senin elinden ve dilinden emin olacak. “Selam verin onlara.” demiyor mu Allah, “Size hakaret edenlere” bile. “Size savaş açanlarla savaşın, dururlarsa durun. Mazlumların yardımına koşun, zalim sizden de olsa.”

Layık olduğunuzla yaşarsınız. Layık olduğunuz şekilde yönetilirsiniz. Gerçekten bu mudur layığınız? Çocuklarınız böyle bir ülkeyi mi hak ediyor?

Geldiğimiz noktaya bakalım. 

Milyonlarca ve milyonlarca Müslüman sadece ölüm çeteleriyle temsil edilmeye indirgenirken oralı olmayan efendiler, minderlerinde mikrofonlara üflemeye devam edenler, gerçekten İslam’ın tüm insanlık için olduğuna inanan Müslüman ilahiyatçılar olsalardı… İktidarları İslam’ın bekçisi diye aklamak veya Kur’an’la açıkça çeliştiği hâlde, “Dine hakaretin cezası ölümdür.” menkıbeleri yazacak kadar gözü, imanı ve ilme hürmeti dönmüş bir bezirgânlar silsilesi kalın kalın dini kitaplar yazamasaydı… Adaletten başka her konuda ahkâm kesen, Allah’a ve Resulüne aşağılık menkıbeler yakıştıran, güce tapan, zalimi aklayan, zulmü saklayan, kompleks ve uçkurlarını ilahiyat diye pazarlayanlar, alim, hoca, diyanetçi olamasaydı… Sorumsuzluklarını din ümmet edebiyatıyla aklayanlar, vekil, önder, başkan, kral, reis olarak böbürlenmeye cesaret edemeseydi, Müslüman toplumlar bu kadar sefil olur muydu?

Hiçbir din iktidara, imtiyaza, temerküz etmiş güce ve devlete; yani zulüm ve adaletsizliğe isyanı İslam kadar kutsal görev olarak vazetmedi. Hiçbir din İslam kadar emretmedi; ezileni savunmayı, zulümle savaşmayı, hukuku yüceltmeyi, paylaşmayı, TÜM VARLIKLARIN hukukunu gözetmeyi, sorumluluğu ve akletmeyi." Diyor, Sayın Mehmet Efe. 

Velhasıl bir yakınma ve sunulan resimde kabul edilebilecek birçok husus. Ancak, etkili olmasına rağmen, netleşmemiş bir çıkış yolu ve bolca soru işareti gerektiren bir söylem. Bu soru işaretlerinin bir nedeni ise adalet bağlamı ile küresel değerleri, projeleri, ideolojiler öldü gibi söylemlerle demokratlık, batı/seküler referanslı insan haklarını savunma gibi sapma örneklerinin geçmişi. Önemli diğer neden ise söylemedikleri. Çok oldu bu tarz işler. Ama içten görünüyor. İçtenlik ve kimi haklı şikayetler, ardından sunulacak çözüm hakkında sübjektif davranmamıza yol açabilir. 

Sonuç olarak, İslamcılık ölmedi. İslamcılık, kendisini temsil etmemesi gerekenlerin elinde, kendisine ait olmayan/olmaması gereken kirli bir ruhla, siyonizm ve emperyalizmin oyuncağı olarak itibarsızlaştırıcı/itibarsızlaşan bir küresel operasyon sürecinden geçiriliyor.

Ve bir taşla, iyi olan ne varsa öldürüldü. Direnç, haya, adalet, vicdan, dayanışma, merhamet, hassasiyet, güven, dine olan güven, eğitime yöneliş, İsrail'e ve zulme karşı hassasiyet, sapkınlığa karşı iffetli duruş, helal ve haramlara gösterilen özen... Evet, bir taşla çok kuş öldürüldü, çook.