"... beceriksiz ordular kendi ülkelerini işgal edip ganimet toplarlar. Budur darbe. Geniş çaplı bir silahlı soygundur. Bu kanlı soygunu başarabilmek için ülke içi ve dışında her güçle suç ortaklığı yapar darbeciler." Curzio Malaparte/İtalyan Gazeteci ve Yazar (1898-1957)
Askeri harekatların ekonomik boyutlarından bahsedilirdi eskiden. Artık durum değişti. Ekonomik işgallerin askeri darbeler ve her türlü askeri harekatlar ve terörist saldırılar gibi boyutları var.
İşgal ve darbe her zaman silahla olmaz. Bugün için en büyük silahlardan biri ekonomidir aslında. Daha doğrusu ekonomik yaptırımdır.
Nedir ki ekonomik yaptırım, kimdir bize ekonomik yaptırım uygulayan?
Üstteki söze tekrar dikkat kesilelim. Kendi ülkelerini işgal edip, diyor. Yani askeri ve ekonomik harekat, irade dışarıdan da olsa; içeriden geliyor, içerideki uygulayıcılar eliyle icra ediliyor. Orduların bu harekatta ki payı daha da azaldı.
Bugün de hukukun egemen olmadığı birçok yerde işgalciler kendi ordularıyla darbe yaptırmıyor mu zayıf ülkelere? Zayıf ülkeleri işgal edenler, ekonomik yaptırım da uygular doğal olarak. Toplum zayıf ise ya da ikna edilmişse; bu ekonomik yaptırım ara sıra darbelerle ya da seçimlerle güncellenir ve yüzyıllar bile sürebilir. Liberal ve sömürge toplumlarda yürürlükte olan üretim sistemine uygun tüketim tarzını sürdürmemiz yani bu ekonomik yaptırımlara razı olmamız, tepkisiz kalmamız aslında bir itaat şeklidir.
Bu yazıda çözüm aradığımız sorunun özeti şudur:
Hukuka/adalete uygun olmayan, sömürüye dayalı ekonomik politikalar, topluma ekonomik yaptırım uygulamaktır.
Ve buna razı olmak, direnç göstermemek, itiraz etmemek; Allah’ ın hoşnut olmayacağı onur kırıcı bir itaattir.
"İtaat sona ererse, efendilik de sona erer." Max Stirner
Bu ifade çarpıcı. Sokak ağzıyla tercüme edecek olursak; biz itaat ettiğimiz için sistem devam ediyor, sistemi, biz istediğimiz zaman durdurabiliriz yani itaat ettiklerimiz bir b.k değil; biz onlara itaat ettiğimiz için onlar kendilerini bir b.k sanıyor. Bu ifaderin yakışıksız olduğunu biliyorum ama meramın anlaşılması daha önemli geldi. Bu yüzden mazur görülmeyi umarım. Ezcümle; ne yapıp edip, sömürülmemize, zulme uğramamıza neden olan ve Allah'ın hoşnut olmayacağı itaati, doğru bir yolla sonlandırmalı.
Zira bu itaati, İslam yasaklar. İslam, 'zulme rıza zulümdür' ilkesini cidden önemser. Zulme rıza olmaz ama bu lokal gibi görünen işleyiş de artık küresel sistemin bir parçası ve küresel egemen sistem onu değiştirmeye, düzeltmeye, denetlemeye yönelik en küçük bir seçeneği ve müdahaleyi şiddetle reddeder, engeller. Küresel egemen sistem sürekli üreterek ayakta durabilen bir yapıdadır ve kurbanlar yani toplum da sürekli tüketmek zorunda bırakılmalı. Şimdi yazının başındaki soruların cevaplarını bulduk gibi.
Mevcut durumda ekonomik ambargo ya da ya ekonomik yaptırım özellikle devletlerin finansal ya da mallarla ilgili kısıtlamaları olarak tanımlanır oysa bunun da etkisiyle ya da kimi zaman bununla da bağlantılı olabilen topluma yönelik ekonomik yaptırımdan bahsetmek istiyorum. Buna göre; toplumu etkileyen ve toplumun ekonomik haklarını ihlal eden her türlü ekonomik program/politik kararlar ve bu doğrultudaki tüm uygulamalar ekonomik yaptırımdır. Ekonomik sömürünün her türlüsü ekonomik yaptırımdır; zengini daha zengin eden, sermayeci, sermayeye haksız ve orantısız alan açan, haksız istatistiki yanıltmalar, haksız ücretlendirmeler, hukuki dezavantajlar, haksız ve adaletsiz vergilendirme, kamusal rant ve israf, gelir dağılımı haksızlıkları, tüketime yönlendiren/tüketim ve tüketim tarzı dayatmaları, ekonomik sömürü hedefli toplumsal mühendislikler, ekonomik piyasaya yönelik manipülasyon ve yanlış/yanlı algı oluşturma, üretimde haksız rekabet, kamu varlıklarının sermayeye avantajlı tahsisi ve daha bir yığın uygulama ekonomik yaptırım kapsamına girer.
Sonuç olarak; genelde ulus devletlerin de içinde olduğu sömürge devletler, toplumlarına ekonomik yaptırım uygulamaktadırlar.
Toplumlar kendi lokal alanlarında kolektif bilinç geliştirerek kendi uygulayıcılarını bundan vazgeçirmeden küresel ekonomik yaptırımlara karşı bir başarı elde edemezler. Zira bu lokal ekonomik yaptırımlar küresel ekonomik yaptırımların ve küresel sistemin toplumlara uzanan parçasıdır ve bu uygulamalarla/yaptırımlarla mücadele etmek aynı zamanda zulümle mücadele etmek, namusu, izzeti, evlatlarımızı, yurdumuzu …korumanın ve kurtarmanın da mücadelesidir ve haklı bir mücadeledir.
Bize dikte ettirildiği şekilde ve dikte edileni tüketmemenin bir yolunu bulmalıyız.
‘HAYIR’ sesini yükseltmeliyiz; kolektif bilincin dayanıklılığını arttırmalıyız. Sistemin çarklarından sıyrılarak geniş bir alana çıkmalıyız. Bunu başarabiliriz, başarmalıyız da.
Tekrar belirtelim; üretim silahının tetiği tüketimdir ve tüketim, iyi bir planlama ve yol haritası ile üretime karşı konumlan/dırıl/abilir bir potansiyel barındırıyor.
Sorgulamayan, sorumluluk almayan insan bir kadavradır. Atasoy Müftüoğlu
Öyle ise sorgulamalıyız. Sorguya kapalı olmak, hak sahiplerine yani halka karşı sorgulanmayı engellemek zulümdür. Hz Ömer, bir metre kumaş için sorgulanmaktan, sorgulanıyor olabilmekten dolayı Rabbine şükretmiştir. Gelecek nesillerin üzerimizdeki hakkıdır bu sorgulama vazifesi. Bize, Allah'tan başkasının hükümlerinin uygulanmasına karşı gelmek, başımızdaki sistemleri ve amirleri düzeltmek, onların yanlışlarını, müdahale ederek düzeltmek farzdır. Yani Allah'ın emridir.
Biz, bize ait olanlar için mücadele etmedikçe durum değişmez. Mesela bir ay boyunca sadece hafta sonu arabalarımızı kullanmayabiliriz. Bunu, arabası olanlar yapabilir. Sadece ulaşım ile ilgili kitlesel bir alışkanlık değişikliği bile ciddi bir etki gösterebilir. Önceki yazılarda da bahsedildiği için örnekleri uzatmaya gerek yok.
İlke şu; canını yakan, belini büken ve tüketmen için mecbur bırakıldığın yaptırımlara karşı alternatifler oluştur. Temel insani hakkın olan temel insani ihtiyaçların ile ilgili her türlü hukuksuzluğa, bir yaptırım ve zulüm olduğu için karşı çık, diren ve bu yönde ekonomik baskı içeren yönergelere itaat etme. Yurdunun kaynaklarının, bir parti veya terör çetelerinin, mafyanın veya küresel şirketlerin, efendilik taslayan küresel güçlerin değil; öz be öz senin ve senden sonraki nesillerin olduğunu sakın unutma ve onlara sahip çık. Zira bunu yapman, adalete ve Allah'ın dinine sahip çıkmaya tekabül eder.
Köleliğe razı olmamızda bizden öncekilerin etkisi vardır. Biz de köle olmaya devam edersek; çocuklarımız da köle olacak. Çocuklarımıza bu, Allah’ ın razı olmayacağı kötülüğü yapmaya hakkımız yok.
O halde kendimize hep birlikte şunu söyleyelim:
Ey köle, halinden memnun olma. Zira Allah, bir zulme maruz olup; gereğini yapmayarak halinden memnun olmandan razı olmaz.
“Biz ise, istiyorduk ki yeryüzünde ezilmekte olanlara lütufta bulunalım, onları önderler yapalım ve onları varisler kılalım.” Kasas: 5
Allah bizim için bunu istiyor. Yok, ‘biz memnunuz, kölelik tercihimiz’ deniyorsa o ayrı.
Rabbim, ondan başkasına itaat etmeyenlerden, hürlerden, şereflilerden kılsın.