DALALET

Cenab-ı Hak, yarattığı her şeyde bir ölçü koymuş, varlık amacına götüren bir ilahi programa tabi bir fıtrat yerleştirmiştir ki günümüz dilinde buna “doğallık” denilmektedir. Yüce Yaratıcının fıtratla aynı kökten olan ve Kur’an’da da bir surenin adı olan “Fâtır” ismi,“yoktan var ederek her şeye bir fıtrat, bir doğallık veren, yaratılış amacına uygun ölçü ve gerekliliklerle donatan” anlamındaki vasfını ifade etmektedir. Doğallık ya da fıtrat, bütün varlıklarda bulunan ve benzersizlik yansıtan yüce Allah’ın bir nevi imzasıdır. Yaratan, hayatın bu fıtrat üzere devam ettirilmesini istemektedir. Ancak buna uyulmadığı zaman bu özellik bozulur. Yaratılışta dercedilen bu fıtrata aykırı tutum ve davranışların tümüne ya da doğal özelliğin bozulmasına “dalalet” denir. Türkçede “sapıklık” diye söylenir. Haktan şaşmak, doğru yoldan ayrılmak, batıl ve yanlışa düşmek anlamına gelir. Sapıklık fıtratın bozulmasıdır. Her şeyde normal dediğimiz bir kıvam durumu vardır. “eşyanın tabiatı” da denilen bu durum, hangi şey için düşünülürse, o şeyi kendisi yapan en temel, tartışmasız özelliktir. Mesela limonun tabiatı ekşiliktir, ekşi olmayan ya da tatlı olan limonun tabiatı bozulmuş, normalden sapmış demektir. Normalin dışına çıkan, başka bir deyişle “anormal” her durum, tutum ve davranış sapıklıktır. Buna göre maddi ve manevi her türlü bozulma da sapıklık kapsamı içindedir. Fıtratın bozulması, sapıklık ya da eşyanın tabiatının bozulması, aslında olmayacak bir şeyin olması demektir. Halk arasında “tuzun kokması”deyimi bu sapıklığı tanımlamaktadır. “İslam, fıtrat dinidir.” sözüyle emir ve yasakları ilahi program olan doğallığa uyumlu ve onu tatmin edici özellikte olduğu kastedilir. İslam’ın içeriğinde yer almayıp sonradan eklenen bütün davranışlar “bid’at” olarak isimlendirilmiştir. Dikkatle incelenirse, bid’atlerin tamamının fıtrata aykırı olduğu anlaşılır. Bu nedenle Peygamber (ASV) “Her türlü bid’at sapıklıktır ve her sapıklık ateştedir.”( Müslim, Cuma, 13.) buyurmuştur. Bütünüyle en ince ayrıntısına kadar ilahî kaynaklı olan hak dinde yeri olmayan ve Hadis-i şerifte “bid’at” kavramıyla belirtilen ekleme ve icadlar, dinin yapısını tahrip eder, onu İlahî kaynağından saptırır, onun fıtratını bozar. Hak dinin fıtratı, “Allah’tan gelmiş olması”dır. İşte bu fıtrat, bidat eklemeleriyle, din kaynağı metinlerin konuldukları anlamlarından saptırılması yoluyla bozulunca ilahilikten beşeriliğe evrilmiş olur. Artık “Hak” özelliğini yitirmiş, batıl olmuştur. Yahudilik ve Hristiyanlık bu şekilde ortaya çıkmıştır. Sapıklık, ayet ve hadislerde “dalalet” ve “fesad” kavramıyla ifade edilmiştir. Canlılar içinde sapıklığa düşenlerin ve saptıranların yalnızca insanlar olduğu da bir gerçektir. İnsanlardan uzak, doğal ortamda yaşayan hiç bir hayvanın, kendisi için tayin edilen fıtrata aykırı davrandığı görülmemiştir. Ancak günümüzde bir kısım hayvanların hatta bitkilerin insanlar tarafından saptırıldığı örneklerine rastlamak mümkündür. Kur’an’ı Kerim, insanların tarladaki ekinleri ve canlıların neslini bozacaklarını, karada ve denizde insan eliyle fesat (tahribat, bozulma) olacağını haber vermektedir. “İşbaşına geçtiğinde ise, yeryüzünde fesat çıkarmaya, tarladaki ekinleri ve nesilleri helâk etmeye çalışır. Fakat Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 205) “İnsanların kendi elleriyle işledikleri yüzünden karada ve denizde fesat ortaya çıktı.” (Rum, 41) ayetleri, yeryüzündeki sapıklıkların sorumlusunun insan olduğuna işaret etmektedir. Günümüzde genleriyle oynanarak yaygınlaştırılan GDO’lu, hormonlu ürünler, hayvan ve insan nesli üzerinde yapılan tahribatlar, ona bağlı olarak ortaya çıkan hastalıklar, bu ayetlerin işaretleri arasındadır. Sapıklık, doğallıktan saparak ona aykırı tutum ve davranış içine girmek olduğundan, “günah” kavramından biraz farklıdır. Bir genelleme yapmak gerekirse, “her sapıklık günahtır ama her günah sapıklık değildir” denilebilir. Örneğin zina büyük bir günahtır ama sapıklık değildir. Çünkü insan doğasında var olan şehvet gücünün etkisiyle gerçekleşen bir günahtır. Ama eşcinsellik tabir edilen Lut kavmi ahlakı büyük günah olmakla beraber sapıklıktır. Çünkü gerçekte insan doğasında bu günaha yol açacak bir güç yoktur. Fıtratın bozulmasıyla bu günaha yer açılmış olmaktadır. Bir kimsenin mensup olduğu kendi ırkını diğerlerinden üstün tutması, dinin yasakladığı ve şeytanın işi bir günahtır. Bu anlamda ırkçılık günahtır. İnsan fıtratında var olan “bencillik” duygusuna dayandığı itibariyle sapıklık değildir. Ancak kişinin kendi ırkını değil de mensubu olmadığı başka bir ırkı üstün tutması ise sapıklıktır. Çünkü bunu sonuç veren fıtri bir duygusu yoktur, ancak fıtratın bozulmasıyla açıklanabilir. Aynı şekilde bir yaratıcının varlığına inanmamak ya da bir Allah yerine birden fazla ilah kabul etmek, putperestlik, yahut kendi elleriyle yaptıkları putları ilah saymak, bunların hepsi inanç itibariyle sapıklıktır. Kur’an-ı Kerim, her alanda sapıklığa düşen Hıristiyanlar için, “dallîn=sapıklığa düşenler” kavramını kullanmıştır. Teslis (üç ilah kabul etme) inancıyla, büyük ölçüde çocuk edinmeyi bırakıp köpek edinmekle, fıtrata iğrenç gelen domuz gibi hayvanları yemekle, aklı kapatan şarabı kutsal ayinde kullanmakla, eşcinselliği meşru kabul etmekle ve daha birçok tutum ve davranışlarıyla hayatın her alanında sapıklığa düştükleri, Kur’an’ın onlar hakkında “dallîn” kavramını kullanmasının da ne kadar yerinde olduğu açıkça anlaşılır. Sapıklık ıslahı mümkün olmayan bulaşıcı bir çürümedir. Avrupa’nın sapık kültürünün ve mimsiz medeniyetinin İslam âlemine yayılması sonucu ne yazık ki İslam coğrafyasında da özellikle gençleri tehdit eden çeşitli bozulmalar, fikrî, manevî ve ideolojik sapıklıklar ortaya çıkmaya başlamıştır. Toplumumuzda herkes kendi gücü, yetkisi ve marifeti nisbetinde elbirliğiyle bununla mücadele etmelidir. Dedik ya, sapıklık bir çürüme, bir kangrendir. Domates veya elma kasasından çürümüş olanlar çıkarılıp atılmazsa, bütün kasanın bozulacağı muhakkaktır. Kangren olmuş parmak kesilmezse, elin, hatta kolun tamamını kaplayacaktır. Çürümüş, bozulmuş, taaffün etmiş, hatta pislik haline gelmiş sapıklıklarla gerçekçi bir mücadele, Avrupa’nın dayattığı demokratik yöntemlerle yapılamaz. Sapıklıkların, pisliklerin özgürlüğü ya da hakkı olmaz. Pislik, kürek getirilerek kazınır, temizlenir; çürüyen, bozulan nesne atılır; kangren olmuş uzuv kesilir. Sapıklara, o yolu kapatacak caydırıcı en ağır ceza verilmelidir. Toplumdan dışlanmalıdırlar. Yoksa şeytanı bile hayrete düşüren çeşit çeşit akılalmaz sapıklıklar türeyecek, tüm toplumu saracak, bütün iyilik ve güzellikleri boğacaktır. Unutulmamalıdır ki sapıklara yol verenler insanlık düşmanıdırlar.