“Hayatın anlamı ne?
Elcevap: üstüne düşen görevi sapmadan, saptırmadan, ifa etmek.
Hepsi bu...”
(Teoman Duralı; Öyle Geçer Ki Zaman)
“Ne kadar sık düşündüysem, şu iki şey bana hayret duygusunu vererek hep yeni ve artan bir hayranlık ve huşuyla doldurdu ruhumu: Başımın üstümdeki yıldızlı gökyüzü ve içimdeki ahlak yasası…” Böyle diyordu, yazımızın başlığına mülhem olan Immanuel Kant. Ahlakı vicdan olarak ele alıyordu ve bu bağlamda mevcudiyetin yani var oluşun bir şartı olarak görüyordu. O’na göre ödev ahlakı; eylemlerimizde, yani yapıp ettiklerimizde esas olan bir ahlakiliğin olması, eylemin bütün amaçlardan arındırılarak ahlak yasasına olan saygıdan doğan ödev bilinci ile yerine getirilmesi ile mümkün olabilecektir.
Ödev ahlakı; daha da genişletmek gerekirse vazife şuuru, mesuliyet duygusu, sorumluluk… Ne çok ihtiyacımız var bu kavramlara ve bu kavramların gerektirdiği duruşa, yaklaşıma, eyleme, hepsinin üstüne bir hale… Sizce de öyle değil mi? Herkes hakları ile meşgul, kimse ne yapmam gerekiyor, vazifem ne, olmamasını istediğim ama olmuş olan şeylerin olmaması için ben ödevimi yaptım mı, diye sormuyor. Sorumluluk almaktan kaçınıyoruz ama eleştirmek konusunda çok istekliyiz, yük almaktan kaçınıyoruz ama yük olma konusunda çok mahiriz, mesuliyet duygusundan uzak kalıyoruz, bir teklifimiz yok ama tenkit en iyi yaptığımız şey… Abarttığımızı düşünebilirsiniz. Herkes bir başkasına mesuliyeti yükleyerek kendini temize çıkarma derdinde. Oysa bize düşen kendimize dönerek mesuliyetimizi, sorumluluklarımızı, vazifemizi sorgulamamızdır. Utancı olmalı insanın, utanmalı; mesuliyetini hakkıyla yerine getirememiş olmanın mahcubiyetini yaşamalı…
“İnsanlar görüyorum, yangından kaçar gibi kaçıyorlar sorumluluktan.” Böyle diyordu Cemil Meriç. “Her şeyden sorumlu olmazsam ne kadar insan olabilirim?” Bu da Nuri Pakdil’den. Yaşamın içinde kendimizi ne kadar sorumlu hissediyorsak o kadar insan oluyoruz. Nurettin Topçu, “mesuliyet” diyordu, hayatın her alanında mesuliyet… Bir de Teoman Duralı’yı dinleyelim. Maneviyatın önemi, çıkarını düşünmeden hareket etmektir. "Allah rızası için" denilen olay kimseye hizmet etmeden ödevini yerine getirmektir. Çünkü birine hizmet ettiğinde karşılığını beklersin. Oysa ödev ahlakında karşılıksız hizmet söz konusudur. İslam'ın öngördüğü de budur. Bütün hayatı kapsayan ve karşılıksız hizmet. Bu noktayı elden kaçırdığımızda ahlak elden gider. Bu devir bizi bu noktaya getirmiştir... Müslümanlıkta hak-ödev denklemi yoktur sadece ödev vardır...” Ezcümle: Sorunlu bir dünyada yaşıyor oluşumuzun sebebi, sorumlu olanların, sorumluluklarından kaçmalarıdır.
Hayatın içinde karşılaştığı durumları soru/n edenin, derdi olanın işidir sorumluluk, ya da vazife ya da mesuliyet, ya da ödev ahlakı. Ödev ahlakı duygusunu taşıyanlar ancak; nereye bu gidiş sorusunu her şeyden ve herkesten önce kendisine soracaktır. Aynayı ve eleştiriyi dışarıdan içeriye kendine çevirenlerdir, mesuliyet bilincinin farkında olanlar. Bu bilinci taşıyanlar; topluma karşı, insana karşı, hayata karşı bigâne kalamayacaktır, bana ne diyemeyecektir. Kendisine dokunmasa da yılanla alıp veremediği olacaktır hep.
Tarihe karşı sorumluluğumuz var, üzerinde yaşadığımız toprağa, millete ve insana karşı, doğaya karşı, hepsinin üstüne tüm bu sorumluluklarımızın sebebi, Allah’a karşı sorumluluğumuz var. Hayat bize sunulan emanet; işimize, eşimize, çocuklarımıza, emrimize sunulan dünyaya, eşyaya, olaylara mesuliyet duygusu ile yaklaşırsak ancak hakkını vererek yaşamış oluruz. Çünkü hayat mesuliyettir, insan olmak mesuliyettir, fert olmak mesuliyettir. Mesul kişi kendini sorumlu addeden kişidir, dünyadaki yerini sorumluluk sahibi bir insan olarak belirler. Yapıp ettiklerimizin, konuştuklarımızın, yargılarımızın, yapmamız gerektiği halde yapmadıklarımızın mesuliyeti var üzerimizde. Her birimiz Rabbimizin bize yüklediği ve bizim bile isteye yüklendiğimiz emanetin muhatabıyız. Bu muhataplık sebebiyledir ki; biz mükellef oluruz, teklif sahibi oluruz, mensup oluruz, mesul oluruz….
Ne diyoruz: Sorumluluktan kaçan yanımızı terbiye etmekten bahsediyoruz. Ödev ahlakına uygun bir yaklaşımdan, sorumluluk almaktan, vazife bilincinden; hayatı, gayesini bilerek yaşamaktan bahsediyoruz.
Ne yapacağız: Sorumsuz yanımıza, sorumluluk aşısı yapacağız. Soru/n/dan ve sorumluluktan kaçan, sorunlu yanımıza; yaşamın içinde mükellefiyetimizin ve de mesuliyetimizin bilincinde olan yanımız ile isyan ederek bir “İsyan Ahlakı”, bir “Ödev Ahlakı”, bir sorumluluk bilinci, bir vazife şuuru ile yanıt olacağız…
Sorumlu musunuz, sorunlu mu, yük alan mısınız yük olan mı, teklifiniz mi var tenkidiniz mi, haklarınızı mı sorguluyorsunuz vazifenizi mi, mesuliyet duygusu mu önceliğiniz istekleriniz mi? Ne dersiniz, sizce de buradan bakmak gerekmiyor mu? Sorumlu değilseniz, sorunlusunuz. Yaşamın içinde her nerede bulunuyorsanız, ne iş yapıyorsanız, statünüz, rolünüz her ne ise bulunmuş olduğunuz konumda, konumlarınız gereği ödev ahlakına uygun olarak sorumluluğunuzu yerine getirmiyorsanız sorunun bir parçası olarak sorunlu olmaya mahkûm olacaksınız. Yapılması gereken her birimizin sorunun parçası olmamak için nerede bulunursak bulunalım; kendi rolümüzün ne olduğunu hatırlamamız ve bu rolün ihtiva ettiği vazifelerimizi yerine getirmeye koyulmamızdır…