Rabbimiz Kerim kitabımız Kur'an'i kerimde şöyle buyurmaktadır: "Her şeyin Levh-i Mahfuz’da yazılı olması) elinizden kaçana üzülmemeniz, size verilenle de şımarmamanız içindir. Allah, kibirli ve böbürlenen kimseleri sevmez. (57/Hadîd 23)
İşte dünya imtihanının, müfredatı budur!
Ömür bir sermayedir, insanoğlu onu Allah yolunda harcadığı zaman; ebedi alemde yaptığı her güzel amelin karşılığını kat kat alacağı gibi, dolu dolu harcadığı ömür sermayesinin de karşılığını alacaktır. Dünya hayatı kısa ve aldatıcıdır. Tıpkı yüz kocadan boşanmış bir koca karı gibi, yirmi yaşındaki bir delikanlıya evlilik teklifinde bulunup; kendisini mutlu edeceğine benzer. He hayalperestlik bir durum değil mi?
Gençlik bir fırsattır,
Ömür bir fırsat ve sermayedir,
Sıhhat ve afiyet bir fırsat ve servettir,
Helal mal bir fırsat ve servettir,
Saliha eş, bir servettir,
Salih evlatlar, birer fırsat ve servettirler,
Sadık dost, bir nimet ve servettir,
Amel edilen ve faydalınılan ilim ilahi bir ikram ve servettir,
İyi komşu, bir nimet ve servettir.
Hasılı kelam, say say bitmez İyi şeyler!
Bu güzelliklerin hepsine veya bir kısmına sahip olan bir insan, ilahi ikramlara mazhar olan insandır. Söz konusu insanın/insanların, bu ikramların kadr-u kıymetini bilmez ve hakların eda etmezse/etmezlerse; elindeki fırsatı da kaybeder, serveti de!
Onun için, iyilik ve erdemlik yolunda yapılan çalışmalar; yük değil belki nimet ve birer ikramdırlar! Yaşadığımız haz ve hız çağında, insanların kahır ekseriyetinin; eldeki fırsat ve nimetler konusunda gafil davrandıklarını müşahede etmekteyiz! Halbuki kul şu beş şeyden dolayı sorguya çekilmeden, hesabının bitmeyeceğine dair hadisi şerif vardır:
"Ebu Berze Nadle İbni Ubeyd el-Eslemî radıyallahu anh'den rivayet edildiğine göre, Resülullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
"Hiçbir kul, kıyamet gününde, ömrünü nerede tükettiğinden, ilmiyle ne gibi işler yaptığından, malını nereden kazanıp nerede harcadığından, vücudunu nerede yıprattığından sorulmadıkça bulunduğu yerden kıpırdayamaz." (Tirmizi/kıyâmet)
Evet, bunlar sırasıyla;
1-Ömrünü nerede niçin tükettiği,
2-İlmiyle amel edip etmediği,
3-Malını nereden kazandığı,
4-Malını nereye harcadığı,
5-Gençliğini nerede nasıl yıprattığı hakkındaki sorgusu tamamlanmadan, yerinden ayrılamayacaktır!... Ama şimdi, içerisinde bulunduğumuz içler acısı duruma bakınız. Ne gençlik, ne haya, ne ar, ne saygı ne de merhamet kalmış insanlarda. Kenar mahallerde artık, göbekleri açık genç kızlar Müslümanım diyen zavallıların evlerinden çıkmaktadırlar. Müstehcenlikten hiçbir beis görmeyenler, deyyusluğun dibine vurduklarını bilmelidirler...
Sultan Selahaddin'in şu sözüne kulak verelim birlikte:
Bir milleti savaş olmaksızın yıkmak isterseniz, çıplaklığı ve zinayı genç nesilde yayın.
Yaydılar/ yaydık Sultanım, hem öyle bir yaydılar ki; dün dava adamıyım diyenlerin evlerinden, bu gün başı açık, göbeği açık kızlar çıkıyorlar. Tahsil görüyorlar adı altında, üniversitelerdeki çocukların çoğu ya ateist, ya deist ya da orta yerde boşist olmuşlar.
Elde ne fırsatlar kaldı, ne de sermaye. Her gün eriyoruz kar misali. Kan kaybediyoruz, yatalak hasta misali. İslâm nizamının olmadığı zamanların Modern ve çağdaş Müslümanının geldiği son durum budur. Zillet, zafiyet, tembellik, şuursuzluk, doyumsuzluk, İsyan, bilinçsizce yapılan içi boş işler ve ölümüne dünyaya yapılan yatırımlar... Şu ayeti kerimenin uyardığına bakar mısınız: "Fe eyne tezhebun" siz nereye gidiyorsunuz?
Rabbim! Bizi bize bırakma, bize merhamet et, bizi uyandır, bizi affet; bize islami devlet yolunda çalışma şuuru, nizamı âlem için kuvvet ihsan eyle! Amin ya Rabbelâlemin...