Eskiden hatırlarım, Rahmetli babam, faizsiz banka gibi, nakit ihtiyacı olan herkese borç para verirdi. Geri ödeme süresini de borç verdiği kişi belirlerlerdi. Mesala:Bin Lira verirdi ihtiyaç sahibine. Üç ay sonra geri vermek şartıyla. Üç Aylık süre dolunca da borçlu kişi zamanın da borcunu öderdi. Çocukluk yaşımızda buna çok şahit olduk.
Bu şekilde toplum da bir "güven duygusu" hakim idi. Faize bulaşmadan, alış veriş çarkı dönerdi. Veren razı, alan razı idi. Kişi verdiği söze sadık kalırdı. Bu şekilde hem "güzel ahlak" örneği olan borç verme yaygın idi. Borç sahibi de verdiği söze sadık bir şekilde, aldığını parayı geri verirdi.
Peki, gelelim günümüze.
Ne nakit borç veren var. Ne de borç alan zamanın da borcunu ödüyor. Böyle olunca da faiz döngüsü işin içine giriyor.
Ya bankalar kapısında faiz ile borç alınıyor ya da tefecilerden.
BEDİÜZZAMAN hazretleri, "banka kapısından içeri girmeyin" diye güzel bir sözünü hatırlarım.
Neden demiş bunu. Sakın faiz işine bulaşmayın diye.
Ancak, günümüz de ister dindar olsun, isterseniz sıradan bir vatandaş olsun, neredeyse herkes banka kapılarından borç para almak için sıraya girmiş durumdalar. Ya da tefecilerden para alma mecburiyetinde kalmış durumdalar.
Bu duruma gelmenin sebebi nedir?
"Güven" duygusunun toplum da iflas etmiş olmasıdır. Verilen sözler havada kalıyor. Borç verme diye bir yardımlaşma duygusu yok oldu.
İslam toplumu, faiz alma ile, yalan beyanlar ile bir "fetret dönemine" girmiş. "Fetret dönemini "yaşıyor.
Bügün İslam toplumu olarak, çektiğimiz bir çok bela ve müsibetlerin asıl sebebi de bu. Güven kalmadı. Faiz yaygınlaştı.
Tekrar güven duygusunu bu toplum da diriltmemiz lazım. Verilen her sözün bir namus sözü olduğunu bilmemiz şart.
Yoksa faiz ile girdiğimiz yol, bizi helaka götürür. Allah muhafaza.
Kalın selametle...