Peygamber (ASV) Allah’ın emriyle İslam’a daveti ilk yıllarda gizli olarak sürdürmüştür. Öncelikle yakın çevresine, akrabalarına ve İslam öncesinde de dost ve arkadaş olduğu kimselerle sınırlı tutmuştur. Üç yıl süreyle sağlam bir çekirdek kadro oluşturduktan sonra “Emrolunduğun şeyi açıkça bildir” anlamındaki “Fesda’ bima tü’mer” (Hicr, 94.) Ayeti nazil olmuştur. Allah, bu emirle artık gizlilik kabuğunu kırıp tüm Mekke’ye ve insanlığa açılmasını istemiştir.
“Fesda’ bima tü’mer” ayeti nazil olduğunda, bunu işiten müşriklerden biri hemen secdeye kapanmış. Ona: “Sen Müslüman mı oldun?” diye sorduklarında, “Hayır, ben sadece bu ayetin belağatına secde ettim” demiştir. Bu nedenle, Ayetin belağati öteden beri İslam âlimlerinin ilgisini çekmiştir.
Ayette geçen Fesda’ kelimesi, kök anlamı itibariyle yarmak demektir ve başağrısı anlamında da kullanılmaktadır. Ayette kullanılan “açıkça söylemek, ortaya koymak” anlamı da kök anlamı olan “yarmak” anlamıyla ilişkilidir. Çünkü bir şeyin iç yüzünün ortaya çıkması, gizlenen bir şeyin bilinmesi onu örten kapalılığın yarılmasıyla gerçekleşir. Örneğin: Bir çekirdeğin içinin ortaya çıkması için kabuğunun yarılması gerekir. Bu ayet Fesda’ tabiriyle, o zamana kadar gizlilikle yürütülen İslam’a davet ve tebliğin artık açıkça yapılmasını, ortaya konmasını istemektedir. Gizlenenin örtüsünün yarılıp ortaya çıkarılmasını bildirmektedir.
Fesda’ kelimesinin kök anlamalarından biri olan başağrısı ile de ayetteki emrin ilişkisi vardır. Bu ilişkideki belağat, dikkatle dinleyen bir müşriğe secde ettirecek ölçüdedir. Başağrısıyla ilişkisinde ayette iki incelik bulunmaktadır:
Birisi: Mecazi olarak Türkçedeki “kafa yormak” anlamı gibi bir anlamı vardır. Bu açıdan düşünüldüğünde ayetin anlamı: “Emrolunduğun İslam tebliğ ve davetiyle başını ağrıt, bu işe ciddiyetle eğil, azami dikkat ve titizlik göster.” şeklinde olur.
Diğeri: İslam daveti işinde yine mecazi olarak başağrısı olacağını beliğ bir şekilde haber vermektedir. Bu açıdan ayetin anlamı şöyle olur: “İslam’a davet yolunda başın ağrıyacak, çeşitli sıkıntılara, baskılara maruz kalacaksın, buna hazırlıklı ol.”
Fesda’ kavramındaki başağrısı anlamıyla ilişki itibariyle mecazi olmayan gerçek başağrısına da işaret vardır. Vahiy olayı beşer takatini aşan ağırlıkta bir olaydır. Vahyin ağırlığı hepinizce malumdur. Bununla ilgili birçok Hadis rivayeti vardır. Mesela: Peygamberimiz (ASV) deve üzerinde bulunduğu bir sırada vahiy gelince, deve bu ağırlığa dayanamayıp çökmüştür. Zeyd bin sabit'in (RA) dizi, peygamber (ASV)'ın dizine dayalıyken vahiy gelince Zeyd, o kadar bir ağırlık hissetmiş ki, dizinin kırıldığını sanmış. Çevresinde bile etkileri görülen ve hissedilen vahyin elbette peygamber (ASV) üzerinde de bıraktığı bir ağırlığı vardır.
İşte vahyin peygamber (ASV)’ın üzerindeki ağır etkilerinden biri de başağrısıdır. Çoğunlukta vahyin gelişinden sonra kendisini başağrısı tutardı. Bazen başına kına yakar, bazen hadislerde “Ketim” ismiyle geçen kaya kınası yakardı. (Ketim: kayaların kurumuş ve beyazlamış yosunlarının bir nevi kabuklaşmış şeklidir.) Kimi zaman da başını bağlardı. Hutbeyi de başı bağlı iken okuduğu rivayet edilmiştir.
Fesda’ kelimesi, vahiyle ilgili olarak gerçekleşen bu başağrısına da işaret etmektedir. Hem hakiki hem mecazi anlamlarını bir kelimede toplayarak insanın düşünemeyeceği ölçüde bir belağat sunmaktadır. Sözgelimi, Fesda’ yerine “açıkça söyle, açıkça ortaya koy” anlamına gelen “Fecher” ya da “feezhir” diyebilirdi ancak bunlar nükteli başağrısı anlamlarını ifade etmezler. Fesda’ kavramı bu açıdan çok manidardır.
Kur'an-ı Kerim'den sunduğumuz bu kısa cümle, birçok anlam taşınmakla belağate sadece bir örnektir. Gerçekte Kur'an'ın bütün ayetleri, aklı aciz bırakacak ölçüde mânâ doludur ve belağatin zirvesindedirler.