Âziz ve Celil olan Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
"Sen milletlerine tâbi olmadıkça, ne Yahûdiler, ne de Hristiyanlar senden asla hoşnud ve râzı olmazlar. Ey Habibim, onlara de ki, yol Allah'ın gösterdiği yoldur; İslâmdır. Sana gelen vahy ve İslâmdan sonra heva ve heveslerine tâbi olacak olursan, Allah'ın azabından seni koruyacak hiçbir dost ve yardımcı yoktur. (Bakara/120)
Bu âyeti kerime bize, Yahudi ve Hristiyanların; kendi dinlerinde olmayanlara karşı her hangi bir hoş görülerinin olmadığını fazlasıyla öğretmektedir! Peki, inancından olmadığından dolayı, sana hoş görü beslemeyen bir toplumun; her türlü kötülük ve fuhşuyatına karşı, nasıl olur da bir Müslüman hoş görü sahibi olabilir? Böyle bir durumda, işin içinde itikadi arızaların söz konusu olduğunun bilinmesinde faydalar vardır!
Efendimiz (s.a.v) şöyle buyuruyor: "“Kim bir kötülük görürse, onu eliyle değiştirsin. Şayet eliyle değiştirmeye gücü yetmezse, diliyle değiştirsin. Diliyle değiştirmeye de gücü yetmezse, kalbiyle düzeltme cihetine gitsin ki, bu imanın en zayıf derecesidir.”
(Müslim, İman 78)
Peki, kardeşlerim bu hadisi Şerif bize neyi anlatıyor sizce? İşlenen her kötülüğe karşı hoş (haşa) görü sahibi olmamızı mı, yoksa gördüğümüz kötülükleri imkân dairesinde telafi etme yollarını mı emrediyor? İslâm hoş görü dinidir diyen, ılımlı müşlümanlık anlayışında böyle bir durum söz konusu olsa da; âziz ve Celil olan Rabbimizin indirdiği İslâm dininde böyle bir uygulamanın yeri asla yoktur...
Adam içki içecek, zina edecek, kumar oynayacak, karısını kızını kıskanmayacak, erişkin yaşında olmasına rağmen çıplak gezecek, haya ve edep yerlerini açacak, yalanı dolanı meslek edinecek, şirretliğinin biri bin parça olacak; ama hiçbir şey yapılmamış gibi, sen ben Müslüman olarak kalkıp ona/onlara hoş görü ile bakacağız öyle mi? Yok böyle bir din anlayışı. Bu hoş görü/mörü falan değil, bu boş/çüş görüdür, ki dini hassasiyeti olanlar üzerinde inançlarının budanma operasyonudur. Allahın emir ve yasaklarını çiğneyenlere karşı hoş görülü davranmanın adı; tek kelimeyle İslâma ve dini bütün olan ehl-i imana ihanettir...
Dikkat edilirse hadisi Şerifte, nehiy üç boyutlu olarak zikredilmiştir. El, Dil ve Kalb. Âlimler bu hadisi şerifi izah ederken, elden muradın Umera/devlet otoritesi olduğunu söylerler. Çünkü devlet kuvvet ve gücü temsil eder. Devlet koymuş olduğu caydırıcı cezai müeyyideler vasıtasıyla toplumu kolay olmasa da çabuk hizaya getirebilir. Hele ki, söz konusu devlet; islâm/şeriat devleti olursa, münkeratların temelden yok edilmesi daha kolay olur...
İkinci ilke olan dilden muradın, Ulemanın işi olduğunu söylerler. İslâm Şeriâtı'nın olmadığı toplumlarda, münkeratın ortadan kalkması âlimlerin vaaz ve nasihatleriyle telafi etme yoluna gidilir. Zira âlimler, toplumu İrşad, ikaz, uyarı ve nasihatlarla; kötülüklerin ve haramların zararları konusunda onları uyarıp uzaklaştırabilirler. Toptan olmasa da, birçok konuda başarılı olabilme olasılığı vardır...
Var sayalım ki, yaşadığımız toplumda insanları İrşad edecek Ulema/âlimler de yok! O zaman, avam/ilmi olmayanlara düşen vazife; kötülüklerin işlendiği mekân ve ortamlardan nefret/buğzedip uzaklaşmalarıdır. Peki, buraya kadar siz; kötü ve kötülüklere karşı herhangi bir hoş görü'den bahsedildiğini gördünüz mü?
O zaman hoş görü ve boş görü'nün de kural ve kaideleri vardır... Nedir bunlar? İslâm devletinde yaşayan ehl-i zimmet denilen gayri Müslimler, sözleşmelere ihanet etmedikleri, aşikarane haramları işlemedikleri müddetçe; onların her türlü haklarını korumak, her Müslümanın görevidir... işte hoş görü budur.
23 07 2023. Pazartesi.