Yaşadığımız imtihan dünyasında, yapmış ve işlemiş olduğumuz her şeyin hesabının sorulacağı mahşer meydanında, bizden biri bir sorulacaktır. Öyleyse üç günlük dünya hayatı için, doğruları Allah için söylemek/yazmak varken; sırf birilerinin gönlü kırılmasın, bazı çevreler incinmesin diye kalkıp yapılan yanlış ve hatalara karşı kör ve sağır davranmak; başlı başına bir zulüm olduğu gibi felaketlere de davetiye çıkarmak değil midir! Evet, hem hakkın hatırı haykırılmadığı için zulümdür, hem de insanın üzerinde doğmuş olduğu temiz İslâm fıtratının gereğini yerine getirilmediği için zulümdür...
Demokratik, Laik, jakoben ve popülist zihniyetin egemen olduğu toplumlarda, politikacıların seçimden seçime; insanlara verdikleri vaatlerin ardı arkası kesilmediği bilinmektedir! Peki, gücü ellerine geçirdikten sonra, verdikleri söz ve vaatlerini unuttup üzerine bir bardak soğuk su içi vermeleri ne insani ve vicdani midir? Bu gün verdikleri birçok sözü, ertesi gün inkâr etmekten pek sakınca görmezler... Tıpkı İtalyan ünlü düşünürü, Nicoolò Machiavelli'nin tavsiye ettiği taktiklere uyuyorlar! Geçmişte bir politikacının, söz verdik ama gün vermedik; söylediğinin aynısını bu gün, yüzlerce politikacının imalı mizacı ve mesleği haline geldiği malumdur. Öyle ki gücü ellerinde bulunduranların yanlış ve hatalarını dile getirenler, ya ajan ya da vatan hainliği ile damgalanmaktadırlar!
Halbuki Müslümanların kadim Devlet geleneğinde, kendisine her gün ölümü hatırlatması için, ücretle adam tutan Hz. Ömer (r.a) gibi öncüleri vardı. Sonraki gelen nesiller, Kur'an ve Sünnet-i seniyye'nin yolundan sapıp, rotalarını batıl/batıya çevirince; egemen olan güçler beşeri yasaları, kanun haline getirip, zoraki Müslümanların ve dolayısıyla tüm tebaa"nın hayatına dayatılar!
Kalem ve kelam erbabının, kalabalık kitlelere hitap ettikleri günümüz toplumlarında; kalemlerini, hakkın âli olan davasını savunmak için kullanan kimseler; toplumun kahır ekseriyeti tarafından linç edilmek suretiyle susturulmaya çalışılmakta olduğu görünen bir gerçektir... Hal böyle olunca, meydan yalakalıkta sınır tanımayan yanaşma tipi bukalemun ve taklacı heriflere kalmaktadır.
İnsanlık tarihi boyunca, bu gerçek hep böyle devam edegelmiştir. Nemrutların, Firavunların, Karun ve Şeddatların karşısında durup, kalem ve kelamlariyla hakkı müdafaa edenler; daima ekabirlerin saray musluğundan nemalanan yalakaların hakaret ve zulümlerine maruz kalmışlardır...
Gerek İslâm coğrafyasında ve gerekse yeryüzü sathında, zulmün otoritelerini ayakta tutan dört ayağından biri olan, Bel'am'lık müesseseleri; dün olduğu gibi bu gün de tüm etkin hâliyle/pratikliğiyle işlev halindedirler...
Fakat, onların her türlü, karalama kampanyalarına, hakaret, zulüm, fişleme ve dışlama politikalarına rağmen; dik durup kalem ve kelamlarını satmayan hakkın taraftarları olan erdemli insanların varlığı da hep olmuştur!
Misal olarak, Seyyid Kutub (r.alh) şayet hakkın hatırını ve kalemin namusunu; Mısır'ın zalim sultasına satmış olsaydı, idam yerine berat edilecek ve yaşamına kaldığı yerden devam edecekti... Ama o, namazda Allah'ın birliğine şehâdet eden bu parmağım; zalimler için tek bir kelime dahi yazmayacaktır haykırışıyla, "ruhsat yerine âzimeti tercih etmekle şerefli bir şekilde şehâdete yürüdü! Şayet Beddiuz-zaman Saidi Nursi, (r.alh) yaşadığı dönemin laik yobazlarıyla uzlaşmaya yanaşıp, onların yanlış ve zulümlerini görmezsen gelip anlatmasaydı; ne onlarca kez zehirlenip il il sürgün edilirdi, ne de onca zulme maruz kalırdı. Belki de onu en yüksek makamlara bile getirip, büyük devlet adamı ilan ederlerdi. Ama o, Hakkın önünde secde eden başının; zındıkaya teslim-i silah etmeyeceğini ilan edip haykırmakla, hakkın müdafaasını ve kalemin namusunu korumayı tercih edince, başına gelmeyen de kalmadı. İnsanlık tarihi boyunca, hep böyle olagelmiştir!
Daha nice örnekler verilebilir tabi, az söz öz söz olsun... Evet, Allah'ın davasına gönül verenlerden istenen tek şey, onların biz Musa'nın (a.s) yanındayız demelerinin yetmediği, Firavun'nun/Firavun'ların da karşısında olmalarını haykırmalarıdır! Evet, hakkın hatırı âli'dir hiçbir hatıra feda edilemez.
Hele diril de gör bak dadı,
Ne hale gelmiş yaşamın tadı?
Yanlış olmuşsa doğrunun adı!
Bizden olsa da hata, başkası yapsa da hata!
Ondan dolayı bizim için, halkın ne dediği o kadar önemli değil; Allah ve Resulü'nün ne buyurduları önemlidir... Kalem ve kelamını, üç günlük dünya menfaati için satmayan onurlu kalem sahiplerine selâm olsun! Kalın sağlıcakla efendim.
20. Temmuz 2023
02. Muharrem 1445.