YERLİ MİYİZ, YABANCI MI?
“Burada iseniz, buradan konuşuyorsanız bir kıymeti olacaktır sözünüzün. Ayağınız bu topraklara basmıyorsa, ya da ayağınız bu topraklara basarken kafalarınız ithal ise, düşünceleriniz ithal ise, başkaları adına konuşacaksınızdır. Yerli gövdelerinizin üzerine; başka dil, başka kulak, başka kafa monte etmişseniz, çalınmış kafalarla dolaşıyorsanız sözünüz sizin sözünüz olamayacaktır… Yersizlik ve yurtsuzluk duygusundan kurtulabilmenin yolunu bize açacak olan “burada olmak” olacaktır. Yer/li ve bize ait bir bilgiyle konuşmak...” Yazımıza girizgâh yaptığımız cümleler; “Sözü Yola Koymak” kitabımızdan. “Burada” olmayı önemsiyoruz. Burası, konu/m/umuz, konuşlandığımız yer; mevziimiz, dolaysıyla mevzuumuz. Buradan hissetmek, buradan duy/mak, buradan düşünmek, buradan konuşmak buradan dinlemek. Özüyle, sözüyle, duygusuyla, yüreğiyle burada olabilmek… O yüzden “Burada Değilseniz Susun” demiştik.
Bu toprakların üzerinde yaşayanlar olarak her birimizin, gövdelerimizin üzerinde; başka dil, başka kulak, başka kafa ile söylediklerimizi yersiz olmaktan kurtarabilmek için yer/li yerinde bir dile ihtiyacımız var. Evet, “yer/li” olmak durumundayız. Yerlilik bu anlamda tam da sıkıntısını yaşamış olduğumuz hususta; “burada” olabilmenin imkânını sunabilecektir. Yerli bir düşünce, yerli bir dil, yerli bir duruştan bahsediyoruz. Mavlana’nın, pergel metaforunda; pergelin sabitesinin de; Hoca Nasrettin’in, dünyanın merkezini ayağının bastığı yer olarak göstermesinin de bize işaret ettiği yön/tem; hayatın içinde karşılaştığımız durumlara bir sabite üzerinden, durduğu yerin farkında bir bakış ortaya koymaktır. Sabitemiz olmalı; zira sabitesi olmayanın mensubiyeti, mensubiyeti olmayanın mesuliyeti olamayacaktır.
Yerli bir düşünce ile ancak bağlamıyla bağ kurabildiğimiz fikirlere sahip olabileceğiz. Savunmuş olduğumuz düşüncelerimiz, olaylara ve fikirlere bakış açımızın sahihliği, savunduklarımız ile bir bağımızın olmasına bağlı. Düşüncelerimizle, sözlerimizle, tavırlarımızla bir hal olarak bağımız yok ise, bağlamını yitirmişsek, sürekli olarak patinaj hali gibi bir sıkıntılı hali yaşayacağımız muhakkak. Yerlilik; bir hal, bir durum dahası bir duruşun ifadesidir. Akif Emre’den atıfla ifade edelim. “Yerlilik, yerli olmak bir ideolojik akım, siyasi görüş olmaktan önce haldir. Orada, oraya ait olma hali. Yerlilik herhangi bir dünya görüşüne bağlı olup olmamaktan önce duygusal bir bağdır. Yerli olmayı içine sindirebilmektir. Yerli düşünce, yerli sanat, yerli gelenek gibi kavramsallaştırmaların hepsi mümkün, ancak yaşadığınız topraklara, bulunduğunuz yere has bir duyuş, seziş yoksa yerli olmak zor. Bir yere ait olmak, oraya kök salmak, tarihsel ve kültürel ve dahi coğrafi boyuta sahip olmadan olmaz. Bir yer/ler/e ait olma duygusu “orada olmak”la yakından ilintilidir. Bir yere ait olsanız da orada doğup büyüseniz de oraya ait olamayabilir, oraya yabancılaşır, duygusal olarak oradan, o coğrafyadan kopabilirsiniz.”
Ayakları bu topraklara basmayanlardan, bu topraklarda oturup başkalarının kafası ile meselelere bakanlardan, bu milletin değerleri ile bu milletin kutsalları ile sorunlu olanlardan, bir türlü burada olmayı beceremeyenlerden bu ülke adına hayırhah bir şeyler beklemek ziyadesiyle safdillik olacaktır. Yerli ve bize ait bir bilgi ile konuşmadığı için bir türlü “biz”den olmayan, bizden olamadığı için “biz”e hitap etmeyen, buraya hitap etmeyen, dolayısıyla buradaki olaylara bir “yabancı” gibi yaklaşan yaklaşım yer/li olamayacağı dolaysıyla söylediklerinin de yer/li yerinde olamayacağı için, yersiz olacağı muhakkak. Evet azizim. “Bura”dayım! Her ne olursa olsun; buradan bakacağım, buradan duyacağım, buradan düşüneceğim, buradan konuşacağım. Onun için, kendisi burada, kafası, kulağı, aklı ve kalbi burada olmayan yaklaşım tarzından da “orada” olanlardan da uzak olacağım...
Yerli miyiz, yabancı mıyız? Burada mıyız başka yerde miyiz? Kendimiz miyiz başkası mıyız? Her soru aynı zamanda bir yanıttır. Sorularımız ve bu sorulara verdiğimiz cevaplarımız kadarız. Cevabımız kararımız olacaktır. Kendilik bilinciyle, burada ve yerli bir dili tesis etme durumundayız. Pergelin sabit ayağına hassasiyet göstermemiz; özü sabit tutarak sözü yerli kılmamız gerekiyor. Yazımızı bu sorulara cevap sadedinde, önemli bir ölçü sunan İhsan Fazlıoğlu’ndan yapacağımız alıntı ile sonlandıralım. “Bir kişi, yaşadığı topraklarda yerli mi, yabancı mı, gezgin mi, işgalci mi yahut sömürgeci mi olduğunu öğrenmek istiyorsa, mensup olduğu anlam-değer dünyasının o topraklardaki işaretlerine ne kadar aidiyet duyduğuna baksın. Bu bakış ona hakikati fısıldayacaktır… Yerlileşme, bir daire çizmek için kendine bir merkez tespit etme işidir. Ancak bir yerden bir yere bakılabilir; bakmak için durulacak yer-dir yer-lilik; bir ait olmak, bir mensubiyet duymaktır kısaca...”