KADINLARIMIZ
Kadınlarda olağanüstü bir şefkat ve fedakârlık bulunduğu bir gerçektir. Aynı şekilde akılalmaz bir tarzda erkeklerden fazlaca içtenlik ve sadakat gibi muhteşem duygularla da donatılmışlardır.
Hangi taziyeye gitseniz, oradaki herkesten daha fazla ön plana çıkmış, ağlamaktan gözleri şişmiş, kan çanağına dönmüş bir kadın görürsünüz. Bu kadın, vefat edenin ya annesi ya da ablasıdır. Hangi düğüne gitseniz, yine sevincinden yerinde duramayan, ne yapacağını şaşırmış, hizmet için sağa sola koşuşturan bir kadın görürsünüz. Soruştursanız bu kadının da damadın ya annesi veya ablası olduğunu anlarsınız.
İtiraf edelim ki kederde de sevinçte de dikkat çekici bir tarzda daha fazla öne çıkan, erkekler kusura bakmasın ama kadınlarımızdır. Üzücü olsun sevinçli olsun her olayda içtenlikleriyle, sadakatleriyle her zaman öndedirler.
Sakın yanlış anlaşılmasın, hazin bir olayda elbette acıyı paylaşmaya gelen herkes samimidir, baba da erkek kardeşler de acıyı en derinden hissederler ama kadının duygularına hiç kimse yetişemez. Sevinçte de durum aynıdır. Kadınlara bahşedilen bu haller Allah’ın merhametinin gözle görülür bir tecellisidir.
İslam’dan önceki dönemlerde kadınlar erkeklerin zulüm ve baskısı altında yaşamışlardır. Bu durum erkeklerin kadınlardan yaratılışça daha güçlü olma avantajından kaynaklanmaktadır. Tahminimizce o dönemden kalma bir tabir olarak, olgunluğa erişmiş erkeklere yöremizde “zılam” denilmektedir. Bu da “çok zalim” anlamındaki Arapça “zallam” kelimesiyle aynı köktendir.
Bilindiği gibi İslam dini, cahiliye döneminin kadınlara karşı acımasız tavrını yıkmıştır, her alanda kadınlara birçok haklar tanımıştır. İslam’ın kanatları altında özgüvenini kazanan kadın, Hz. Ömer gibi bir İslam halifesine, cami içinde hesap sorabilecek düzeye gelmiştir. Örneğin, bazı hikmetlere binaen erkekler kadar olmasa da mirastan paylar tahsis etmiştir. Ama gelin görün ki, Müslüman toplumda bile bizzat Kur’an’da açıkça bildirilen miras payları, Asr-ı Saadetten sonraki dönemlerde büyük ölçüde verilmemeye başlandı ve bu tutum halen devam etmektedir. Kimi dindar aileler göstermelik olarak miras dağıtımı sırasında, azarlarcasına ve aba altından sopa göstererek, kadınlara paylarını alıp almayacaklarını sorar sonra da “Efendim biz teklif ettik, kabul etmedi!” diyerek hakkaniyet sahibi olduklarını dile getirirler. Söz konusu ciddiyetsiz teklifi kabul eden kadının o toplumda barınma şansı var mıdır? Kadıncağız kabul ettiği taktide başına gelecekleri bildiği için reddetmektedir. Çünkü ağabeyleri ve erkek kardeşleriyle arasını bozması, en basit şekliyle toplum baskısına maruz kalması demektir.
Başlık parası denilen ve kadını bir nevi para karşılığında satmak anlamına gelen evliliklerden tutun, aile içi şiddete kadar daha birçok konuda kadınlara haksızlık yapılmaktadır. Çeşitli alanlarda kadınları dışlamak, hor görmek gibi cahiliye adetleri yeniden hortlamış ve günümüze kadar sürmüştür. Okuma yazma öğrenmeleri bile engellenmiştir. Birçoğu kendi imkânlarıyla Kur’an okumayı öğrenmeye çalışmıştır. İşin kötü tarafı, bir kısım âlimler de bu olan bitenlere göz yummuştur. Peygamber (ASV) günümüzü nübüvvet gözüyle görmüş ve Veda Hutbesinde asırlar sonrasına seslenerek “Kadınlar hakkında Allah’tan korkun!” diye uyarılarda bulunmuştur.
Bir taraftan peygamber (ASV)’ı rehber kabul edip diğer taraftan kadına şiddet uygulayanlar acaba peygamber (ASV)’ın kendi hanımlarına karşı merhamet dolu tutumunu niçin örnek almıyorlar? Hanımlarından hiçbirine en ufak bir fiske attığını tespit edebilmişler mi? Sevgili annemiz Hz. Aişe ile at yarışı bile yaptığını hadis kaynakları bildirmektedir. O mübarek zatın (ASV) hanımlarına karşı tutumunu, günümüzde erkeklikleriyle övünen çevreler, “layt” ya da “kılıbıklık” olarak değerlendirmektedirler.
Kadınlarımızın, kızlarımızın bin yıldır karşılaştıkları tüm olumsuzluklara rağmen, aileleri için hep hayırlı evlat olmuşlardır. Yukarıda verdiğimiz taziye ve düğün örneklerindeki gibi sadakatlerinden, içtenliklerinden hiçbir şey kaybetmemişlerdir. Ailelerine düşkünlükleri, akrabayı gözetmeleri yine de herkesten daha fazladır.
Tarih boyunca kendi milletlerinden, çevrelerinden ve hatta ailelerinden gördükleri haksızlıklar, baskılar ve hukuk dışı muameleler, asrımızın özgürlük esintileriyle birazcık son bulacak derken, bu asrın zalimleri hayatı onlara zehir etmeyi sürdürdüler. Kimisi başörtülerine kafayı taktı; Kimisi ilkel ve vahşi kibrinin sağladığı “kadını köle olarak kullanma” hevesini eskisi gibi tatmin edemediği için kadına karşı canavarca hislerle cinayete varıncaya kadar şiddet ve işkence uygulamayı erkeklik hakkı olarak gördü. Asrın modern şeytanları, kadında doğal olarak bulunan dini hassasiyeti yok etmek için fıtratını bozucu programlar uygulamaya koyuldular.
Ancak, Rahmet-i ilahiye’nin tecellisi olarak ruhlarında bulunan şefkatin etkisiyle şeytanlar büyük ölçüde başarılı olamadılar ve olamayacaklar. Kadınlarımıza ve kızlarımıza yol verildiği ve İslamî eğilimleri desteklendiği takdirde, Kur’an ve din ilimlerinde de inanılmaz başarılar gösterecekleri, içtenlik ve fedakârlıklarının tüm toplumu kaplayacağı ve ruhlarında saklı bulunan nice yeteneklerin gün yüzüne çıkacağı kesindir. Asırlardır anne ve babalarına hayırlı evlat olan bu kızlarımızın, kadınlarımızın İslam’ın da hayırlı evlatları olacakları apaçık ortadadır.
Ümmetçe dini görevlerimizdeki eksikliklerimizi sorgulayıp nefis muhasebesi yaptığımız bu mübarek günlerde, kadınlarımızın hakları konusundaki kusurlarımızı da gözden geçirmeli ve telafisi için çaba göstermeliyiz.