ORUCUN BOZULMASI

İmsak ve iftar kavramları, orucun başlangıç ve bitiş vakitlerini ifade eder. Oruç imsak vaktiyle başlar, akşam güneşin batışı olan iftarla sona erer. İmsak oruç yasaklarının başlama vakti olduğu gibi aynı zamanda sabah namazının da başlangıç vaktidir. Bu vakit, ayette “fecrin beyaz ipliğinin siyah ipliğinden ayırt edilmesi” olarak tanımlanmıştır. (Bakara, 187.) Bu nedenle oruç, vakitledir; ezan okunması oruç için bir şart değildir. İmsak vaktinde sabah ezanın okunması, sabah namazı için bir çağrıdır, oruca başlamak için değildir. Bu itibarla sabah ezanı okunmasa da imsak vakti geldiğinde mutlaka yeme-içmeyi terk etmek ve oruca başlamak gerekir. Aynı şekilde akşam ezanı için de durum aynıdır. İftar vakti geldiğinde ezan okunsun okunmasın iftar etmek gerekir. Bir kısım Müslümanların imsak ve iftarda sadece ezanı dikkate almaları büyük bir hatadır. Unutulmamalıdır ki ezanı okuyan da ilahi bir şahıs değil, kendi saatine bakarak vakti tespit eden bir insandır. Hele imsak vaktinde ezanın biraz geç okunması durumunda ezanla oruca başlayan Müslümanlar için o günkü oruç fesada gitmiş olur. Bazı kimselerin de “ezan bitinceye kadar yeme-içme sürdürülebilir” şeklindeki sözleri de orucun ciddiyetiyle bağdaşmayan büyük bir yanılgı ve hatadır. Ha, eğer ezan vakit gelmeden okunmuşsa bu söz doğru olabilir. Eskiden takvimlerde temkin süresi adı verilen bir uygulama vardı. İmsak vakti asıl vakitten bir süre önce başlatılıyordu. O zamanlar erken başlatılan ezan okununca da oruca bir zararı yoktu. Çünkü asıl vakit henüz gelmemiş oluyordu. Oruç süresi içinde oruçlu olduğunu unutarak yemek veya içmek orucu bozmaz. Ancak oruçlu olduğunu hatırladığı an, henüz boğazından geçmemiş olan yiyecek ya da içeceği ağzından atmalı ve ağzını temizleyip tükürmelidir. Orucu hatırladığı an henüz yutmadığı şeyi yutarsa orucu bozulur. Uyku sersemliğiyle saati yanlış görmekle imsak vakti henüz girmemiş zannederek yiyip içmek ise orucu bozar ve kaza etmek gerekir. Bu durum, oruçlu olduğunu unutmaktan farklıdır. Çünkü bunda unutmak yok, yanılmak vardır, kişi orucun bilincindedir, ancak orucun başlangıcında yanılmıştır.  İftar vaktinde yanılarak vaktinden önce iftar eden kimsenin durumu da aynıdır, orucu bozulur ve kaza etmesi gerekir. Şu var ki orucu kasıtlı olarak değil, vaktinde yanıldığı için bozduğundan dolayı 60 gün aralıksız olan kefaretten kurtulur. Bir kimsenin imsak girdikten sonra “İmsak için daha vakit var” yahut daha iftar vakti girmeden “vakit doldu, iftarı aç” gibi kasıtlı veya kasıtsız yanlış yönlendirmesiyle de oruç bozulur, kaza gerekir. Kasıtlı olarak yanlış yönlendirerek orucun bozulmasına sebep olan şahıs bu tutumuyla günah işlemiş olur. Belirttiğimiz bu hususlar gibi yalnız kaza yahut kefaret de gerektirecek şekilde orucu bozulan kimsenin, iftar vaktine kadar oruç yasaklarına uyması gerekir. Yani “nasıl olsa orucum bozuldu, güzelce yiyip içeyim” diyemez, akşama kadar oruçluluk halini sürdürmek zorundadır. Dört mezhebe göre hüküm böyledir. Seferîlik, hastalık, oruca engel kadın halleri gibi meşrû bir nedenle Ramazan gününde oruç tutmayan kimsenin kendisini oruçlu gibi göstermesi gerekli olmamakla birlikte, özellikle Ramazan ve oruçlulara hürmeten açıktan yiyip içmemesi İslâmî edepten sayılmıştır. Gün içinde oruç tutmaya engel durum yahut tutmama ruhsatı veren meşru sebep ortadan kalkarsa, örneğin âdet gören kadın temizlenir, hasta iyileşir, seferî olanın seferilik hali biterse, Hanefî mezhebine göre o gün akşama kadar oruçlu gibi oruç yasaklarından sakınması vaciptir. Ancak buna uymadığı takdirde sadece o günü kaza etmek dışında dinî bir yükümlülüğü yoktur. Şâfiî mezhebinde ise, böyle olan kimsenin akşama kadar oruç yasaklarına uymasının sünnet olduğuna hükmedilmiştir. Demek ki şer’î bir mazeret nedeniyle oruç tutmayan kimselerin dahi “madem oruçlu değilim, istediğim gibi davranır, yer-içerim..” şeklinde bir düşünceye kapılmamaları, Ramazan-ı Şerif’in manevi kazanımlarından hissedar olabilmeleri için onun kurallarına uymaları gerekmektedir.