ROMAN VE FELSEFE
Soğuk bir gün. Gün boyu hiç ısınamadım. Soğuk kemiklerime işlemiş sanki. Şubat daha sıcaktı. Mevsimler karıştı birbirine. Oruç güzel geçiyor. Adetin dışına çıkıyorsun, nispeten mecburiyet hissi var. Toplumsal ve kültürel bir alışkanlık. İpekyol Gazetesi'nde haftada bir yazmaya devam. Bilebildiğim kadarıyla düzenli tek bir okuyucum var orada. Urfalı emekli bir öğretmen. Sağolsun her çarşamba beni arar, yazıyı okuduğunu söyler, eleştirilerini sıralar. Murat Menteş ile Dücane Cündioğlu'nun programını izledim. Güzel, tatlı, keyifli bir programdı. Çünkü konu sanat ve edebiyattı. Cündioğlu ilk defa bir romancıyı konuk ediyordu.
Menteş'i Yeni Şafak yazarlarından tanıyorum. Hatta o zamanlar Cündioğlu ile ilgili bir yazısını "Arafta Bir Entelektüel Dücane Cündioğlu" kitabına almıştım. Mizahi bir zekası var. Gerçi Dücane konuşmasına pek fırsat vermedi ama yine de önemli şeyler söyledi. Umumiyetle Malumum olan önemli şeylerdi. Cündioğlu'nun söze çok müdahale etmesi bazılarınca belki nezaketsizlik ama konuşmaya müdahale etmesi konuşmayı daha renkli, daha oturaklı, daha derinlikli bir hale getiriyordu. Ali Nesin, Ahmet Arslan, Sevan Nişanyan, Mustafa Öztürk ile yaptığı programlardan daha farklı ve daha az ilgi çekiciydi. Çünkü dediğim gibi konu sanat ve edebiyattı. Romanın Romanı'nı konuştular. Cemil Meriç'in Kırk Ambar'da bu başlığı taşıyan çok uzun bir yazısı var. Cündioğlu'dan o yazıya birkaç atıf yapmasını beklerdim.
Menteş şiirden romana geçişini kendi sanayi devrimi olarak tanımladı. Enfes bir tanımlama. Cündioğlu'nun ara fasılalardaki dokunuşları sohbeti çok daha lezzetli mecralara götürüyordu. Konuşmayı özetlemek isterdim ama "Entelektüel Yalnızlık" kitabında Edebiyatın Ölümü, Romanın Ölümü, Şiirin Ölümü, Edebiyat ve İntihar şeklinde değişik başlıklar halinde kaleme aldığım için meraklısına oraya müracaat etmelerini önerebilirim. Mezkûr yazılarda sanat ve edebiyat meselelerini anlamaya çalıştım. Kendimi bir ilahiyatçıdan çok bir edebiyatçı olarak görüyorum. Çünkü edebiyat ve sanat okumalarım ilahiyat okumalarımdan daha fazladır. Edebiyat okumak, edebiyat tarihçisi olmak edebiyatçı olmaya yetmiyor.
Edebiyattan çok düşünce yakışıyor Dücane'ye. Menteş'in filozof hitaplarına karşı sükut etti. Kanaatimce Dücane iyi bir entelektüel ama kesinlikle bir filozof değil. Edip Yüksel sofist diyordu ısrarla. Bu çok haksız bir ithamdı. Çözümleme kabiliyeti ne kadar mükemmel ve kuvvetliyse çözme kabiliyeti o kadar eksik ve zayıf Cündioğlu'nun. Saatlerce dolu dolu konuşabilmesinin ve sonra yine başa dönebilmesinin sırrı burada aranmalı. Gariptir, Ahmet Arslan ve Dücane dışında kimseyi uzun süreli dinleyemiyorum. Onların aynasında kendimi gördüğüm için belki de.