ÇOCUKLAR VE ALLAH KORKUSU

6 Şubat depreminde hepimiz dehşeti yaşadık. Hayattan ümit kestiğimiz o korkunç hali yıllar yılı unutamayız. Ruhlarda açtığı travma kolay kolay iyileşeceğe benzemiyor. Bir kez daha enkazdan sağ çıkamayanlara rahmet ve şehadet dilerim. Allah sağ kalanlara da sabır versin ve onların yar ve yardımcısı olsun. Doğrusu tahammülü zor bir imtihandır. Herkesi yatağından hoplatarak ayağa kaldıran o korkunç sarsıntı sırasında imandan gelen bir refleksle kimisi “Allah!” diye bağırmış, kimisi dua okumuş, kimi tekbir, kimi salavat, kimisi de şehadet getirmişti. Bir yakınımız da o sırada çocukların bulunduğu odaya gitmiş, yüksek sesle korku ve panik içinde defalarca “Allahu Ekber!” diye bağırmış. Üç yaşındaki oğlu da babasının bu yüksek sesli ve korku içinde getirdiği tekbirinden çok korkmuş. Sonraki zamanlarda da çocuğun yanında depremin Allah’ın işi olduğu konuşulmuş. Küçük yavrucağın Allah’tan korkusu daha da artmış. O günden beri namazlığı seriyor, namaza duruyor ve var gücüyle “Allahu Ekber!” diye bağırıyor. Defalarca ruku’ ve secde ederek kendince namaz kılıyor. Geçen gün gök gürültüsünü duyunca korku içinde koşup annesine sığınmış, “Anne ben Allah’tan çok korkuyorum!” demiş. Anne ve babası bu durumundan endişelenmişler, ne yapmak gerektiğini sordular, ben de, inşallah bu durumun geçeceğini bir süre sonra unutacağını, dolayısıyla bir şey yapmaları gerekmediğini söyledim. Ancak “Çocuğun yanında Allah korkusu değil, Allah sevgisi ve o sevginin tecellilerini konuşunuz. Allah’ın merhamet ve sevgisini gösteren sayısızca tecelli örnekleri vardır, bunları konuşunuz.” dedim.    Evet, çocuklara Allah korkusu değil de Allah sevgisi kazandırılmalı. Sadece korkulduğu zaman "Allah!" denilirse, çocuk Allah'ın korkunç bir varlık olduğunu zihnine yerleştirir. Onun için sürekli tehlikeli ve korkulu durumlarda Allah deme yerine çocukların yanında sevinçli zamanlarda ve sevinçli durumlarda Allah demek lazımdır. Sevinçli ve keyifli durumlarda “oley!” diye bağırıp sadece korkulu hallerde “Allah!” denirse, korkunç bir varlık şeklinde yanlış bir Allah inancı çocuğun zihnine yerleşir. Sevinçli, hallerde, bayramlarda, keyif ve rahatlık zamanlarında da “Allah!” demeli, tekbir getirilmeli. Bayramlarda çokça tekbir getirmenin teşvik edilmesinin bir hikmeti de budur. “İnsanın başına bir sıkıntı geldi mi rabbine yönelip O’na yalvarır; sonra rabbi ona katından bir nimet verince, daha önce yalvardığını unutarak yolundan saptırmak için Allah’a eşler koşmaya kalkar. De ki ona: “İnkârcı tutumunla biraz eğlenedur bakalım! Gerçek şu ki sen ateşi boylayacaklardan birisin!” (Zümer, 8) ayetinde belirtilenlerden olmamak gerekir. Çocukların Allah’tan korkması, “tehlikelerden, korkunç yaratıklardan korkmak” türünden bir korkudur. Bu nedenle korku, çocuklar için Allah’la ilişkilendirilmemelidir. Aile ve çevrenin yanlış tutumu sonucu çocuklarda oluşan Allah’la ilişkilenmiş korku, Kur’anda sahip olunması istenen mehafetullah, haşyet, takva, vecel gibi tabirlerle ifade edilen Allah korkusu değildir. Müminlere mahsus Allah korkusu, ancak aklın ve yaşın olgunlaştığı ve imanın kemale erdiği dönemde oluşur. Çocuklukta bu kavranamaz. Üç yaşındaki bir çocuğun, acı biberdeki yetişkin bir kimsenin aldığı lezzeti kavrayamadığı gibi, kâmil bir müminin mehafetullah’tan aldığı lezzeti kavrayamaz. Çocuklar sadece Allah sevgisiyle Allah’a bağlanır. Anne, baba ve yakın çevrenin buna dikkat etmesi, çocuklarla ilişkili konuşma, tutum ve tavırlarını buna göre düzenlemeleri gerekir. Çocuklara Allah öğretilirken, “müjdeleyin, nefret ettirmeyin; kolaylaştırın, zorlaştırmayın.” Hadis-i şerifi esas alınmalıdır. Allah’ın sayısızca rahmet, sevgi ve güzellik dolu eserleri ön plana çıkarılmalıdır. Örneğin çocuğun kendi annesi üzerinden onu yaratan Allah’ın şefkati anlatılabilir, “Anneleri yaratan ve şefkatle donatan Yüce Allah’ın şefkati sınırsızdır.” gibi bir ifadeyle tanıtılabilir. Gerçekte Allah korkusu tatlı bir korkudur, havfullahta lezzet vardır. Allah korkusu benzersiz olmakla beraber, anlaşılması için Hadis-i şeriflerde küçük bir yavrunun yüreği şefkat dolu annesinden korkmasına benzetilmiştir. Çocuk annesinden tokat yese de ondan daha şefkatli bir varlık olmadığını fıtratı bildiğinden yine de annesine sığınır, kendisini onun kucağına atar. Bediüzzaman bu durumu çok güzel ifade etmiştir: “Eğer bir yaşındaki bir çocuğun aklı bulunsa ve ondan suâl edilse, "En leziz ve en tatlı hâletin nedir?" Belki diyecek: "Aczimi, zaafımı anlayıp, vâlidemin tatlı tokadından korkarak, yine vâlidemin şefkatli sînesine sığındığım hâlettir." Hâlbuki bütün vâlidelerin şefkatleri, ancak bir lem'a-i tecellî-i Rahmettir.” (Bütün annelerin şefkatleri ancak Allah’ın rahmetinden bir parıltısının yansımasından ibarettir.) (Sözler, Yedinci Söz.)