URFA’DA HAFIZA OLMAYINCA…
Suyundan mıdır, Toprağından mıdır bilinmez. Urfa yazmayı sevmez, Yazanları hiç sevmez. Bilgisi olmayıp fikir sahibi olanlar için bulunmaz bir memlekettir. Çok değil iki yıl sonra yaptığınız hata yanınıza kalır. Unutulur gider. Çünkü yaptığınızı hatırlatacak ne donanımlı yerel basın vardır ne de bunları resmî kurumlarda hatırlatacak görevli, ne de halk…
Urfa’yı etkileyecek depremlerin Maraş, Adıyaman, Malatya kaynaklı olabileceğini Urfalı bilmez. Kim çetelesini tutup tarihe not düşmüştür sizce? Müslüman halk mı? Yok, peki kim yazmış? Urfa’da yaşayan Ermeniler. Açın bakın Türk tarih kurumunun yayınladığı Urfalı Matteo’sun kitabına. Adam 1114 yılında Maraş merkezli depremde Urfa’nın yerle bir olduğunu anlatır. 1544 Elbistan’ın yarısının toprağa gömüldüğü depremle, 1795 de Maraş ve çevresinde yaşanan depremde Urfa’nın da yıkıldığını görürsünüz. Peki hafızadan bir haber adamlar, deprem bilimcilerin Maraş’ta deprem olacağını söyledikleri zaman bunun Urfa’yı da yıkacağını bilirler mi? Bilmezler…
Mesalar Urfa’nın gecekondulaşma tarihini, sorumluları bilirler mi? Maalesef…
Urfa ‘da en hızlı gecekondulaşma 1980’li yılların ortalarında başladı. Açın bakın 85 uydusunu. Mıhlıyor (Bağlarbaşı’ndan) sonrası yoktur. Karakoyun deresinin etrafı, Direkli, Süleymaniye bölgesi, Yakutiye’nin tepeleri, Kalenin arka tarafları, Eyyüp Peygamber yolu çevresi, Sinekli mahallesi, Hayati Harrani bölgesi bomboştur. Köyden göçler başladığında zamanın Belediyesi acil önlem alacak imar planı hazırlamaz. Esas mesele Şehircilik, Belediyecilik Urfa değildir. Belediyenin esas misyonu Türkiye’yi kurtaracak düşünceler üretmektir. Belediye başkanı Belediyecilikle değil Türkiye genelinde Hatipliğiyle vaizliğiyle meşhurdur. Zamanın Arsa Spekülatörleri düşük paralara Yerli Urfalılardan aldıkları bağları Fıstıklıkları parselleyip satmazdan önce oraya bir cami dikerler. Başlarlar etrafını satmaya… Belediye Kaçak yapılan Camiyi yıkacak değildir ya. (Şimdide yıkmıyor). Taş olur Allah Muhafaza. Kaçak Camiye ses çıkarmadığı gibi mantar gibi türeyen kaçak yapılara da ses çıkarmaz. Nasıl ses çıkarsın ki Çoğu ya çalışanların akrabaları ya kendi akrabaları ya da diğer siyasilerin…
1990 yılında mızrak çuvala sığmayınca yeni İmar Planı Kamutay Türkoğlu’na hazırlatılır. Hazırlanan Plan kenar mahalle insanlarına hitap edecek plan değildir. Gecekondulaşmış bölgenin bitimine Her biri 15-20 dönümlük Büyük adalar tasarlanır. Planı Belediye uygulayamaz. Bu imar planı Gecekondulaşmayı engelleyeceğine daha beter teşvik etmiştir. Sonraki dönemlerde de Söz sahipleri Kıymalıya kuşbaşını çekmekle meşguldür. Bu durum 2000 li yılların ortalarına kadar devam eder. Belediyenin Kaçak yapı önleme işi inşaat İşçilerinin Kazma Küreğine el koymaktan öteye geçmez.
Ah vah edilen tarım alanı Konuklunun mazisi çok değildir. Şu an Sel basan Konuklu 1999 Belediye olur. Konuklu köyü belediye olmazdan önce 90‘ların sonunda önce Göbekli Tepenin yaşıtı Gürcü tepe kaçak yapılarla işgal edilir. (Klaus Schmidt ‘e Konuklunun esas merkezi olan Gürcü Tepe’de rastlamıştım) Kaçak yapıya sorumlu olan zamanın özel idaresinden ses çıkmaz. 1999 da kurulan belde belediyesinin İlk işi imar Planı yapma girişimi olur. Kurumlar izin vermez. Hatta Dönemin Valisi Muzaffer Dilek karşı çıkar. Aradan zaman geçer. Vali 2003 de gider. Önce Köyün çevresine Ufaktan ufaktan mevzi İmar Planları yapılır. Daha sonra Beldenin batı tarafının tamamına Antep’te meşhur bir plancıya plan hazırlatılır. Belde belediyesi onaylar. Parselasyonlar yapılır. Tapuya işlenir. Herkes itiraz eder ama nafile.2012 yılında tarlalara yollar açmak için ilk dozer girer. 2014 yılında Büyükşehir statüsüne geçilince tüm belde planları gibi bu Planda olduğu gibi Büyükşehir’in Kucağında kalır. Önceleri Yaptırmayız, uygulamayız sesleri gelir ama nafile… Valilikten gelme B.Ş Başkanı al acele gidince her şey yine unutulur. Kimse yel değirmenleriyle mücadele etmez. Elini taşın altına koymaz. Haliliye Belediyesi elde resmi plan var deyip uygular. Zaman her şeyi yine Urfa’ya unutturmuştur.
Derelere gelince; 1985 de etrafındaki gecekondu yapıları sular altında bırakan Karakoyun deresi için zamanın Belediye Başkanı İ.H ÇELİK gelip evlere geçmiş olsun ziyaretinde bulunur. Hatta Kitapları suyun altında kalan selzedeyi , kendisine kitap yardımı yapacağını söyleyerek teselli eder. Dere kenarındaki duvarları biraz yükseltir, ama dere kenarına ev yapanları engelleyecek planlamayı yapamaz. Sonraları Dere yataklarının tüm sorumluluk ve koordinasyon işi Başbakanlık 2010/5 genelgesiyle DSİ ye verilir. DSİ’nin Karakoyuna yaptığı kanal ilk ciddi sınavında yani bu selde sınıfta kalır. Karakoyun deresini ve havzasını çok iyi tanıyan, geçmişi hep hafızasında tutan antik yılların İlkçağ insanının nasıl derin ve geniş bir kanal açtığı gün gibi ortadayken yapılan kanalın sınıfta kalması kaçınılmaz…
Balıklıgölü yutan suların kaynağı Yakubiye ve Mance deresi, Hastaneyi basan suların kaynağı Kito deresi ve çevresi hep bu dönemlerde gecekondu ile işgal edilir. Derelerin koordinatörü ve sorumlusu DSİ ‘den ses çıkmaz, Yapanlar ve sorumlular hakkında Yürütmeyi durdurmak için yargıya gidilmez. Dere kenarlarında taşkın koruma alanları oluşturulması için Belediyelere Kamu baskısı kurulmaz. Sadece sorulduğu zaman yazılı görüş beyan ederler. Sorumlular ifşa edilmez. Varsa da en azından kamuoyunun haberi olmaz.
Cavsak deresinin sularının Abideyi neden yuttuğunu, bu taşkının neden kaynaklandığını kendisine soranlara; “Ben Mühendis değilim” diyen B.Ş Belediye Başkanı; Bu işin planlayıcısının DSİ olduğunu, Havzasına göre debi hesabı yapıp dereleri kanala çeviren DSİ’den görüş alınarak kavşağın yapılması gerektiğini bilmez mi? Aklına gelse, Dere işi DSİ’de, onlara soralım derdi. Dere küçük inşa edilmiş derdi. Çağıralım Bölge Müdürünü bir konuşsun derdi. DSİ ne derdi sizce? “Büyükşehirlerde biz ilgilenmiyoruz.” Sözü olurdu. 2014 öncesinden bahsetmez. Nasıl olsa Urfa unutmuştur der. B.Ş Başkanı meseleye hâkim olsa, açıktan gelen kanalın aniden yeraltına kavşağın altından girip, Büyükşehir binasının altından geçerek eski sanayinin orda yeryüzüne çıktığını söylerdi. Yeraltına alınan bu derenin sıfırına otel dikildiğini, dibine şu anki Büyükşehir binası yapıldığını, bu kanalın yetersiz tasarlandığını söylerdi. Savunmak için şehrin hafızasını bilmek lazım. Canlı olmak, hatip olmak, işe hâkim olmak gerekir. Fikir sahibi olmak yetmiyor. Etrafın geçmişi, Şehrin, Belediyenin hafızasını bilen kaç tane tecrübeli, yetkili idareci, daire başkanı var? hemen hemen yok. Çoğu 3-4 yıllık. Eskiler bankamatik… Özel ofislerinde, “Nasıl olsa bizim dönemi insanlar unuttu” deyip sabah akşam muhalefetle meşguller. En yüksek maaşları alıp karşılığını niye vermiyorsunuz diye sorulunca, kendilerine iş verilmemesinden yakınıyorlar. Bizi arayan soran yok diyorlar. Durumdan gerçekten şikayetçiler mi? Takdir sizin.
Onları da unutmuşuz. Bu şehir de her şeyi unuttuğumuz gibi…