‘BİLİNÇ VE ONUR YOKSULLUĞU’
Ne ağır bir ifade değil mi?
Bu başlık; Atasoy Müftüoğlu’ nun son yazısının başlığı.
Kendine has, ıskalamayan ama edebi bir üsluba sahip olan Atasoy Abi’ nin mi son yazısının başlığı?
Evet.
Başka da bir şey söylemeyeceğim.
Atasoy Abi, İslam toplumlarının hem kadim hem de güncel sorunlarını çarpıcı tespitlerle teşhis eden ve kendine has üslubuyla paylaşan, soyu tükenmek üzere olan (Rabbim uzun ömürler, sıhhat ve afiyet versin) bir bilge ve bu toplum için çok büyük bir nimet. Bir İslam toplumu olarak bunun farkında olmadığımız muhakkak.
Bu yönde yazdığı ve genelde de öyle yazıyor zaten, hemen hemen aynı. Sanki yazılar birbirinin kopyası. Ancak her defasında okunduğunda da aynı hayret ve heyecanı veriyor ve yazılarda taşın dediğine konduğunu müşahede ediyoruz. Aynı sorunlarımız aynı yerde dururken ve onları görmezden gelemeyeceğimiz aşikar iken, nasıl da onları –Atasoy Abi’ nin de sık kullandığı ‘odadaki fil’ i- görmeden başka bir dala atlanır…
Bu yüzden olsa gerek, her yazısı gibi son yazısı da sanki öncekilerin bir özeti gibi ve oldukça çarpıcı.
Zaman zaman Atasoy Abi’ ye yönelik olarak; sorunları doğru tespit ettiği ama çözüm önermediği gibi eleştiriler oluyor. Bu durumun umutsuzluğa yol açtığı gibi ifadeler de kullanılıyor. Bu eleştirileri de onu sevenler yapıyor, onu da belirteyim.
Şahsen aynen devam etmesi taraftarıyım, zira onun çözüm önermediğine inanmıyorum ve daha net bir yol haritasının bu topluma uyacağı bir elbise olmayabileceğini hesaplıyor da olabilir. Belki başka platformlarda bu tarz eleştirilere kendisi cevap verme nezaketi de göstermiş olabilir, doğrusu bilmiyorum ancak yapmamız gereken bu tür eleştirilerle uğraşmaktan ziyade onun, sorunlarımıza dair teşhisleridir. Bu konuda bir incinme, eksiklik hissedebiliyor muyuz?
Sözü uzatmadan, İslami Analiz sitesinde çıkan, Bilinç ve Onur Yoksulluğu adlı son yazısından bir kısmını -yazının tamamının okunmasını şiddetle tavsiye ederim- buraya alıp bitirelim:
“Taşralı muhafazakarlıklar, seküler putperestliklerde bile eşi ve benzeri görülmeyen utanç verici putperestlik biçimleri üretebiliyor. İslam toplumları, İslami düşünce/kültür/ilahiyat hayatı, İslam toplumlarını edilgenliğe mahkûm eden nedenleri bulamadıkları için, bulmaya çalışmadıkları için, İslami dünya görüşünün, hayat tarzının, siyaset tarzının evrenselliğinin tarihten nasıl dışlandığını, nasıl yerelleştiğini, nasıl taşralılaştırıldığını da sorgulamayı düşünmüyor. Bu yerellikler, taşralılıklar, bugün, maalesef felç edici bencillikler, felç edici parçalanmalar, felç edici ayrımcılıklar ve karşıtlıklar üretiyor. Bu parçalanmalar, ayrımcılıklar ve karşıtlıklardan, gerçek İslami idealleri/tasavvur ve tahayyülleri temsil edebilecek, gerçeğe dönüştürebilecek bir bilinç ve sorumluluk çıkmayacağını bilmek gerekir. İslam toplumlarında, Türkiye’de de somut olarak yaşanıldığı üzere, her şeyin, din’in, düşüncenin, tarihin, kültürün siyasal propagandanın hizmetine girmesi; bilincimizi, kalbimizi ve vicdanımızı kısırlaştırıyor. Bilincimiz, kalbimiz ve vicdanımız kısırlaştırıldığı için, taşralılığın, kabileciliğin, hizipçiliğin hapishanesinden kaçamıyoruz, kaçmayı düşünmüyoruz…
Bir toplumun, propaganda aşırılıkları yoluyla resmi hayatların, resmi davranışların ve tercihlerin sınırları içerisine kapatılması, bu toplumun aynı zamanda resmi paronaya’ya da kapatılması anlamı taşır. Resmi hayatlar ve resmi davranışlar/tercihler, ilgili toplumlarda çok sert, çok soğuk ve boğucu bir iklim oluşturur. Bütünleştirici ve özgürleştirici bilinç alışılmışın dışına çıktığımızda somutlaşır. Her tür teslimiyetçilik ve çıkara dayalı bağlılık ve bağımlılık, insanı asli varoluşuna yabancılaştırır.
En büyük yoksulluk bilinç ve onur yoksulluğudur.”
Şimdi bu yazıda da birçok başlık altında sorunlar dile getiriliyor. Sadece yazının başlığı dahi ciddi bir suçlama veya tespit değil mi? Veya yazının son cümlesi: “En büyük yoksulluk bilinç ve onur yoksulluğudur.”
Peki, yazıda geçen İslami varoluş kavramının ne olduğunu yani çözümün ne olduğu açıkça belirtilmemi mi? Çözüm; Kuran, arkadaşlar, Kuran. Bu kadar basit.
Ama onur yoksulluğu konusunda Allah’ın ciddi yardımı çok daha gerekli. Zira bu, bilgi ile halledilebilecek veya başkası tarafından verilebilecek bir şey değil; Atasoy Abi ne yapsın.
Özetle; küresel hegemonyanın bizi talim ettiği ve resmi, yerel, sığ davranış ve düşünüş kalıplarını aşmamız, mezhep, etnik vs bölünmeleri hatta coğrafi bölünmeleri aşan bir kimlik kuşanarak –ki kadim kimliğimiz budur- Kuran’ ı referans alarak, bu rezaletten, vesayetten, zilletten bağımsızlaşabiliriz. Biz, toplum olarak bu haysiyeti ve bilinci yakalamalıyız ki; kimse bize İsrail veya başka gayri meşru otoriteleri ve onların politikalarını dayatamasın.
NOT:
Depremzedeleri gündemimizden çıkarmayalım. Onların sorunları devam ediyor ve edecek de. Bu konuda grevimizin bitmediğini hatırlatmamı anlayışla karşılayacağınızı umarım. Bugün oradaki çocukların ellerindeki oyuncaklarla verdikleri sevinçli pozları gördüm. Onların morale, duygusal desteklere de ihtiyacı olduğu muhakkak. Ve bunu yapmamız bir lütuf değil; görev. Sivil ve şahsi imkanların da artık daha koordineli yapılması/yapılandırılması mümkün.
Selam ve dua ile.