TAZİYE ZİYARETİ
Muhterem Kardeşlerim…
Müslüman’ın cenazesi olunca taziye etmeli, yani sabretmesini söylemeli ve cenazesinin hizmetine koşmalıdır.
Bir Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Müslüman’ın, Müslüman üzerinde 5 hakkı vardır. Bunlar; Selamını almak, Hastalanınca ziyaret etmek, Cenazesine gitmek, Davetine icabet etmek, Aksırıp da Elhamdülillah dediği zaman, Yerhamükallah demektir.” [Müslim]
Efendim;
Taziye için, “Allahü Teâlâ güzel sabretmeni nasip etsin, rahmetlinin günahlarını affetsin” gibi bir şey söylenir.
Cenaze sahiplerinden büyük, küçük erkeklere ve yaşlı kadınlara rast gelince, taziye etmek, yani, başın sağ olsun demek gibi, sabır tavsiye etmek müstehaptır. Taziye için, “Azamallahü ecrek ve ahsene azaek ve gafere limeyyitik” denir ki, “Allahü Teâlâ, sevabını, dereceni arttırsın ve güzel sabretmeni nasip eylesin ve meyyitinin [ölünün] günahlarını af eylesin” demektir.
“Ol merhumun ruhi için, kalanların selameti için, Allahu Teâlâ’nın rızası için el Fatiha” denerek taziyesini belirtenlerde vardır.
Musibete uğrayanı teselli etmelidir.
Bir Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Çocuğu ölen kimseyi teselli edene Cennet hırkası verilir. Musibete uğrayanı teselli eden, onun sevabı kadar sevap kazanır.” [Tirmizi]
Resulullah Efendimizin taziye mektubu şöyledir:
Allahü Teâlâ sana selamet versin! O’na hamd ederim. Herkese iyilik ve zarar, yalnız O’ndan gelir. Allahü Teâlâ, sana çok sevap versin. Sabretmeni nasip eylesin! O’nun nimetlerine şükretmenizi ihsan eylesin! İyi bilmeliyiz ki, kendi varlığımız, mal, servet, kadın ve çocuklarımız, Allahü Teâlâ’nın sayısız nimetlerinden, tatlı ve faydalı ihsanlarındandır.
Bu nimetleri, bizde sonsuz kalmak için değil, emanet olarak kullanmak, sonra geri almak için vermiştir. Bunlardan, belli bir zamanda faydalanırız. Vakti gelince, hepsini geri alacaktır.
Allahü Teâlâ, nimetlerini bize vererek sevindirdiği zaman, şükretmemizi, vakti gelip geri alınca da, sabretmemizi emreyledi.
Senin bu oğlun, Allahü Teâlâ’nın tatlı, faydalı nimetlerinden idi. Geri almak için sana emanet bırakmış idi. Şimdi, geri alırken de, sana çok sevap, iyilik verecek, acıyarak, doğru yolda ilerlemeni, yükselmeni ihsan edecektir.
Bu ihsana kavuşabilmek için sabretmeli, Onun yaptığını hoş görmelisin! Kızar, bağırır, çağırırsan, sevaba kavuşamazsın ve sonunda pişman olursun.
İyi bil ki, ağlamak, sızlamak, belayı geri çevirmez, üzüntüyü dağıtmaz. Kaderde olanlar başa gelecektir. Sabretmek, olmuş bitmiş şeye kızmamak gerekir. Allahü Teâlâ, hepinize selamet versin!
Cenaze defnedildikten sonra, mezarlıkta bulunanların, cenaze sahiplerine taziyede bulunmaları bid’at değildir.
Ölü için 3 günden sonra taziye yapmak mekruhtur. Ancak uzakta olanlar ve yakın olup da, geç haber alanlar için mekruh olmaz.
Ölü sahibinin, taziyeyi kabul için evde üç gün durması caizdir. Ama durmaması iyidir.
İbni Âbidin hazretleri, “Ölü sahibinin taziye için evinde oturması mekruh, kabristandan çıkarken taziye mekruh değildir” buyuruyor.
Cenaze çıkan eve komşuların ve yakında oturan akrabanın, bir gün ve gecelik yemek göndermeleri müstehabdır. Ca’fer-i Tayyâr hazretleri şehit olunca, Resulullah Efendimiz bunun evine yemek gönderilmesini emir buyurdu. Ölü evinden yemek, helva dağıtılması mekruh ve çirkin bir bidattir. Birinci, üçüncü, yedinci, kırkıncı ve elliüçüncü gibi günlerde helva, çörek gibi şeyler yapmak ve kabir başında yemek dağıtmak, hafızları, mevlitçileri toplayıp, okutup yemek vermek mekruhtur. Bunların çoğu, gösteriş, şöhret için yapılmaktadır. Bu bidatler yapılırken, araya haramlar da karışmaktadır. Bunların yapılmasını vasiyet etmek de batıldır. Kırkıncı günü beklememeli, dua, hatim, sadaka ve mevlit okutmak gibi ibadetler, hemen yapılıp, sevapları meyyitin ruhuna hediye edilmelidir. Camilerde, ölüler için, İslâmiyet’e uymayan toplantılar yapmak günahtır. İbadet şeklinde günah işlemek, başka yerde işlemekten daha günahtır.
Ölüyü taziyeye eve gelene bir şey ikram etmek âdettir, caizdir. Taziye için uzaktan gelen misafire yemek yedirmek caizdir. Ölü evine getirilen yemekleri ekşimemesi için fakire vermek sevap. Ölünün ruhuna bağışlanır.
Taziye, telefon ile de, mektup ile de olur.
Bir yakınını, hele evladını kaybedenlere taziye için neler söylenebilmesi konusunda İmâmı Rabbânî hazretleri, oğlunun vefatı üzerine taziyede bulunanlara buyuruyor ki:
“Hepimiz, Allahü Teâlâ’nın mülküyüz. Hepimiz, O’nun huzuruna gideceğiz! Başımıza gelenler, görünüşte çok yakıcı, çok acıdır. Fakat, hakikatte ilerletici, yükseltici ilaçlardır. İlaçlar, elbette acı olur. Bu acıların, dünyada sebep olduğu faydalar, ahirette beklediğimiz nimetlerin yüzde biri olamaz. O hâlde evlat, Allahü Teâlâ’nın büyük bir ihsanıdır. Yaşadıkları müddetçe, insan çok faydalarını görür. Ölümleri de, sevap kazanmaya, yükselmeye sebep olur.
Hilyet-ül-Ebrâr ismindeki kitapta deniyor ki:
“Abdullah ibni Zübeyr hazretleri halife iken, Tâûn hastalığı oldu. Bu Tâûnda, Enes bin Mâlik hazretlerinin seksenüç (83) çocuğu öldü. Kendisi, Peygamber Efendimizin hizmetçisi idi ve bereket, bolluk için duasını almıştı. Bu Tâûnda, Abdürrahman bin Ebu Bekir hazretlerinin kırk (40) çocuğu ölmüştü.”
İnsanların en iyisi, en kıymetlisi olan Eshâb-ı Kirama böyle yapılınca, bizler gibi günahı çok olanlar, hesaba dâhil olur mu?
Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Tâûn, eski ümmetlere azab olarak gönderildi. Bu ümmet için şehit olmaya sebeptir.”
Doğrusu, bu vebâda ölenler, şaşılacak bir huzur, Allahü Teâlâ’ya teveccüh içinde ölüyor. Bu bela gününde, insan, bu mübarek cemaate karışmaya hevesleniyor. Onlarla birlikte dünyadan ayrılıp, ahirete gitmeye özeniyor. Tâûn belası, bu ümmete gazab, azab gibi görünmekte ise de, içyüzü rahmettir.
Meyân Şeyh Tâhir dedi ki:
“Tâûn günlerinde, Lâhorda, bir kimse sesler duyduğunu ve, ‘Bu günlerde ölmeyene yazıklar olsun’ dediklerini söyledi. Evet öyledir! Bu şehitlerin hâline dikkat olunduğu zaman, şaşılacak hâller, anlaşılamayan işler görülüyor. Böyle ikramlar, yalnız Allah için canını feda edenlere mahsûstur. Çok sevgili oğlumun ayrılığı, pek büyük musibet oldu. Beni yaktı. Bu kadar yakan bir elem, kimsenin başına gelmemiştir. Fakat, Allahü Teâlâ’nın, bu felaket karşısında, kalbi zayıf olan bu fakire ihsan eylediği sabır ve şükür nimeti de, en büyük ihsanlarından olmuştur. Allahü Teâlâ’nın rahmeti sonsuz, merhameti boldur. Karşılığını dünyada da, ahirette de bol bol vericidir.”
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)