İÇİMİZDEKİ MAHKEME: VİCDAN
Günümüzde insan fıtratı hem sistemli olarak hem de yaşanılan/yaşatılan hayattan, çarpıklıklardan ve sıkıntılardan dolayı tahrip olmaktadır/edilmektedir. Egemen zalimler ve onların vekilleri eliyle uygulanan politikalarla, her türlü sabit dinamitlenmekte, değerler yıpratılmakta, halkın elinde ne var ne yok elinden alınarak servet, el değiştirerek zalim ve kirli ellere aktarılmaktadır. İslam toplumlarında bu tarz politikaları gerçekleştirenler; namazlı, abdestli ama vicdansız ve ahlaksız kişiliklerdir.
Tahrip olan en önemli duygumuz vicdan olsa gerek. Zira vicdan sadece yanlış yapmamızı önleyen değil; yaptığımız yanlıştan dolayı bir pişmanlık duymamızı ve yanlıştan dönmemizi de sağlayan bir değerlendirme mekanizmasıdır.
Vicdan; bir merhamet ve acıma olarak sınırlandırılamaz ancak vicdan; tek başına adaleti, sevgiyi, merhameti, vefayı, cesareti, paylaşımı ve sayamadığımız tüm bu olumlu değerleri tek başına karşılayabilecek bir potansiyele sahiptir.
Vicdan; sadece bir muhakeme yapmakla bırakmaz bizi; bu muhakemenin gerektirdiği müdahaleyi yapmamızı da ister.
Bir nesli yetiştirirken dikkate almamız gereken en önemli hususun vicdan kavramı olduğunu söylersek abartmış olmayız.
Zira bilgi, başarı/kariyer dediğimiz ve diğer buna benzer hususlar; eğer insan vicdanlı değilse; hiç bir değer taşımaz hatta zararlı bile olabilir. Zira bugün açıkça görülmektedir ki; bilim ve teknoloji, ilaç, gıda, silah, para vb unsurlar vicdansızların elinde birer zulüm aracına dönüşmekte. Eğer ürettiğin silahı, ilacı ve benzeri avantajları mazlumların, mustazafların, ezilenlerin, hakları kanunlar da dahil her türlü hile ile gasp edilenlerin faydasına değil de zalimlerin emrinde ve zalimin silahı olarak kullanırsan; zayıf olanın lehine değil de; zayıfı ezerek kibrini ve zulmünü büyütmek, daha büyük bir zalim olmak için kullanırsan; bu neye yarar? Vicdan, tüm bunlara izin vermez. Vicdanınızı dinlemeseniz bile –varsa- insanlık şerefiniz buna izin vermez.
“İçlerinden aklı başında olan biri şöyle dedi: “Ben size, ‘Allah’ın yüceliğini dile getirmelisiniz’ dememiş miydim?”
Şöyle cevap verdiler: “Rabbimizin şanı yücedir; doğrusu biz haksızlık etmişiz.”
Ardından, birbirlerini kınamaya başladılar:
“Yazıklar olsun bize!” dediler, “Gerçekten biz azmış ve sapmıştık.” Kalem: 28-31
Bugün, gençlik başta olmak üzere insanlar zihinsel yönden güvensiz bir ortamdalar. Dün de, bugün de her dinden ve kavimden insanların, yapıların ne denli sistematik bir zulüm ve duyarsızlık içinde olabileceğini biliyoruz. Bu yüzden insanlığın, bu sistemleşmiş ifsada ve duyarsızlığa karşı bir çıkış yolu bulması önem arz eder. Bunun yegane yolu; vicdan denen mekanizmamızı yeniden işler hale getirmektir.
Vicdan devreden çıktığında; adalet, merhamet, sevgi, sorumluluk ve ahlak devre dışı kalır.
Vicdan; sağduyulu olmaya, olumlu olmaya, sorumluluk sahibi olmaya, adaletli olmaya, iyilerin/iyiliğin yanında durmaya, söz ve eylem uyumuna, şerefli olmaya götürür. Vicdan; inkılapçı, değiştirici, hissedici ve müdahaleci bir mekanizmadır; harekete geçirir. Empati de vicdani bir metottur.
Vicdan, zalimler karşısında mazlumla dayanışmaya götürdüğü gibi yapılan bir zulme karşı tepki vermeyi ve sessiz kalmamayı da içerir. ‘Bir kötülük gördüğünüzde; onu elinizle düzeltin’ diye başlayan hadis, vicdani bir yön/özellik taşır.
Yaptığımız bir hareketin ilk değerlendirmesini yapan ve ilk hükmü veren vicdandır. Yaratılış kodlarımızda bulunan vicdan, her insanda vardır ancak mesele onun sesine uyup uymamakta.
Victor Hugo'ya atfedilen; ''Vicdan, insanın içindeki Tanrıdır.'' Sözü bu bağlamda çok anlamlıdır.
Vicdanının sesine uymayan birinin iman etmesi pek mümkün değildir zira vicdan nankörlüğe değil; şükre yöneltici bir pusuladır. Rabbimizin bizlere hitabında da direkt veya dolaylı olarak hep vicdana bir hitap göze çarpar.
Vicdanının sesine uymayan, Allah’ın mesajına uyamaz. Zira o, başka ölçütlerle ölçüp biçer, başka tercihler yapar. Durup da kendini sorgulamaz ve yanlışa devam eder. Kötülüklerinden pişman olmaya başlamak vicdanın harekete geçmesiyle başlar.
“(Kusurlarından dolayı kendini) kınayan nefse de yemin ederim (ki diriltilip hesaba çekileceksiniz).
İnsan, kendisinin kemiklerini bir araya getiremeyeceğimizi mi sanır?
Evet bizim, onun parmak uçlarını bile düzenlemeye gücümüz yeter.”
Kişi iyiliğe doğru bir istikamette olduğu müddetçe yaptığı yanlıştan dolayı vicdanının sesinden çok fazla rahatsız olur. Kişi vicdanından asla kaçamaz ve vicdan gerçekten de ahrette bile bir şahittir.
Vicdan, Allah ile olan ilişkimizde sağlam bir zemine götürür. Allah ile olan ilişkimiz vicdani/adli değil ise insanlar ve diğer varlıklarla olan ilişkimiz tam anlamıyla vicdani olmaz. Vicdani bir yolculuğun, insanı götüreceği yer; Allah ile olan bağın sağlam temellere oturmasıdır. Ancak bu sürecin her aşaması, insani ve vicdani anlamda değerlidir, saygındır zira vicdani yol; iyiliğe doru bir istikamette ilerler.
Vicdan bize bir duruş kazandırır. Kazandırıyor mu? Bizleri bir bilince götürecek soru işaretlerini zihnimize işliyor mu?
Siyonizme, Emperyalizme, münafık politikalara ve politikacılara, Kapitalizme, her türlü zulme, çeteye, zorbaya, sömürüye, sekülerizme, sapkınlığa, yoksullaştırmaya/soyguna, Firavun gibi kibre ve sorgulanmaya kapalı düzenlere ve düzenlemelere, ayrıcalıklı/ayrımcı/sınıflı uygulamalara, bencilliğe ve gaspa karşı bir duruş/bilinç kazandırıyor mu ve bizi, içimizde vicdanı yaratanın mesajına götürüyor mu?
Vicdan, risk almaya, güçlü de olsa; zalime karşı sesimiz çıktığı kadar hakkı savunmaya yöneltiyor mu?
Zor sorular elbette ve hemen hemen hiçbirimiz tüm bu sorulara evet diyebilecek durumda değil.
TDV İslam Ansiklopedisi’nde Vicdan başlığı altında şunlar yazar: “Hadislerde vicdan kavramına daha çok kalp kelimesi etrafında temas edilir. Ahlâkî yeteneklerin merkezi sayılan kalp (Buhârî, “Îmân”, 39; İbn Mâce, “Fiten”, 14) temiz yaratılmakla birlikte günahlarla kirletilebilir (Müslim, “Îmân”, 231; Müsned, V, 386, 405). Güzel işlerin kalbe huzur verdiğini, kötü davranışların onu rahatsız ettiğini bildiren hadisler (Müsned, IV, 182, 227, 228; Müslim, “Birr”, 14-15) insanın fıtraten temiz bir vicdana sahip olduğuna işaret eder. Abdullah b. Ömer, “Kul kalbini rahatsız eden fiilleri terketmedikçe takvânın hakikatine eremez” sözüyle (Buhârî, “Îmân”, 1)”
Vicdan muhasebesi kişinin kendisiyle hesaplaşmasıdır. Nefsiyle/egosuyla hesaplaşması, nefsini kınamasıdır. Ve kişinin vicdanını yani içindeki iyi sesi hep baskındır. Ancak tercihi yanlıştan yana yapmak da insanın elindedir.
Vicdanlarının sesini dinlediklerinde aralarında: “Asıl zâlim olan İbrâhim değil, bu âciz putlara tapan biziz!” diye itirafta bulundular. Enbiya: 64
Vicdanları bunların Allah’tan olduğuna tam kanaat getirdiği halde, bile bile yanlışta ısrar etmeleri ve boş bir büyüklenme ile onları inkâr ettiler. Ama neticede, işi gücü bozgunculuk olan o gürûhun âkibeti nasıl oldu, bir bak! Neml: 14
Vicdanın sesine uymayan kendisine en büyük zararı verir çünkü adaletten ayrılmış olur. Bugün bırakın yabancıları; İslam toplumlarında, alnı secdeye varanların birbirlerine yapageldikleri zulumler vicdanın sesine uymamakla da ilgili değil midir?
Dün Yusuf’ u kuyuya atanlar,, vicdanlarının sesini bastırabildiler mi?
Hayatın kaotik bir yöne aktığı bu süreçte, bunu bir daha düşünelim ve vicdanımızın sesine kulak verelim;
Kaybettiğimiz/kaybetmekte olduğumuz, vicdansız sistemlere/çarklara kurban ettiğimiz neslimizi koruyalım ve onları vicdan şemsiyesi altına alalım.
İlkin kendimiz, vicdanımızın sesine uyalım ve çocukluktan itibaren yeni nesle karşı vicdani sorumluluklarımızı yerine getirmek adına; onları, vicdanlı birer insan olarak topluma kazandırma gayretinde olalım, derim. Dua ile.