KUR'AN' I YAKAN BİZİZ
Biz Kur’an’ ı asırlar önce yaktık.
“Biz, bu Kur'ân'da akıllarını başlarına almaları için türlü şekillerde (ikaz ve ihtarı) açıkladık. Fakat bu açıklamalar ancak onların nefretini artırmıştır.” İsra:41
İsveç’ teki Kur’an yakma provokasyonunu doğru okumalı ve onun, küresel İslamofobi politikalarının bir parçası olduğunu bilmeliyiz.
İran İslam Devrimi ve özellikle de soğuk savaşın sona ermesiyle küresel egemenlerin İslam’ ı düşman olarak tanıdıklarını ilan etmeleri, haçlı savaşları da gerçekleştirdikleri hepimizin malumu.
Nasıl ki; 11 Eylül provokasyonu ile başlatılan BOP ve onun bir başka aşaması olarak devam eden Arap Baharı süreçleri bu büyük projenin birer parçası ise bu bağlamdaki İslamofobi politikaları da aynı projenin parçalarındandır.
Elbette nasıl tevil ederlerse etsinler; bu olay asla ve asla hak kavramı içerisinde telakki edilemez.
Bu ve buna benzer eylemler devam edecek. Kınanması, lanetlenmesi gereken eylemlerdir. Failleri bellidir: Uluslararası sistem.
Kura’an’ ı yakmak da ona bir hakarettir ancak Kur'an'a en büyük hakaret, her türlü kirliliği Kur'an ile insanları aldatarak uygulamaktır.
Bu bağlamda hepimiz suçluyuz.
“Bu Kur'ân, Allah'dan başkası tarafından uydurulamaz, lâkin kendinden önceki kitapları tasdik eder ve o kitabı (levh-i mahfuzu) ayrıntılı olarak açıklar. Onda şüphe edilecek hiçbir şey yoktur. Âlemlerin Rabbi tarafından indirilmiştir.” Yunus:37
Şüphesiz ki göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ve gündüzün peşi sıra yer değiştirmesinde, insanlara fayda sağlayarak denizde yüzen gemilerde, Allah’ın gökyüzünden indirdiği ve ölümünden sonra yeryüzünü kendisiyle canlandırdığı suda, orada yaydığı farklı türdeki her bir canlıda, rüzgârların çevrilip yönlendirilmesinde, gök ve yer arasında emre amade kılınmış olan bulutlarda « akledenler için » deliller vardır. 2/Bakara 164
Küresel egemenlerin bu politikaları bu ahmaklar eliyle yaptırmaları da batının, bu ahmakça politikalarını ahmakça uygulamaktan başka çaresi olmadığının da bir göstergesi ve İslam’ın geliyor oluşundan korkuyor olmalarındandır.
İlahi mesajı içeren Yüce Kuranın nurunu hiçbir fani güç söndüremez. Bu ve benzeri eylemleri lanetliyoruz. Başkalarının inancına, fikrine hakareti ifade özgürlüğü olarak görmeyen makul bir noktada duruyor olmaya devam edeceğiz.
Evet, biz suçluyuz.
Biz Kuran’ ı asırlar önce yaktık.
Onu önce zihinlerimizde yaktık. Sonra küçümsedik. Sonra ondan utandık. Onu doğru anlamaya yanaşmadık. Sonra ölçtük, biçtik, yüzümüzü ekşittik ve kahrolası kararlar verdik. Beşerin hükmünü alıp onu terk ettik.
‘Gerçek şu ki, benim kavmim bu Kur’an’ı devri geçmiş bir mesaj gibi terk etti!’...” Furkan, 30
Onu, “kravat bağlamasını öğrendiğimiz” gecelerde terk ettik.
Onu, en şerli olanları, ehveni şer zannettiğimiz gün terk ettik.
Onu, Firavun’ a itaati, zalime itaati Kuran’ ın emri olarak dayattığımız gün, Yusuf’ u kuyuya attığımız gün, Veysel’ i açlıktan öldürdüğümüz gün terk ettik. Onu yakan biziz.
Üzerimizdeki gömlekleri soyunduk, çıplak kaldık, gitti tüm güzelliğimiz, iyiliklerimizden sıyrıldık. Onu, her türlü siyasi, dünyevi ve süfli hedeflerimize ulaşmak, hak yolda mücadele eden bir avuç mümine ihanet etmek için de alet olarak kullandık.
Devlet dedik, saray dedik, saltanat dedik ve Kuran’ ı ucuna astığımız mızraklarla, Kuran yüklü yürekleri dağladık. Hala da yapıyoruz bunu.
Onun yasakladığı her türlü sapkınlığa ve azgınlığa geçit verdik.
Onu yakanlarla dost olduk, yaptıkları her hadsizliği normal gördük, normalleştirdik. İşgal ettiği her mazlum, her Müslüman beldede askeri/yardımcısı olduk. Onu yakan biziz.
Vahdete yanaşmadık. Kavmimizi, mezhebimizi bahane yaptık.
Kuranı sentezledik; çeşit çeşit terkipler elde ettik.
Onun hükümlerini, dünyamızdan kovduk, onu önce torbalara koyup duvarlara astık. Sonra camilere ve vicdanlara hapsettik. Oysa o, adliye duvarlarında, hukuk kitaplarında, anayasalarda, okullarda, sırada, fabrikada, sokakta ve kalplerde olmalıydı. Savaşları da barışları da o belirlemeliydi.
Duyarsız kaldık her iyi sese ve her mazlum ‘ah’a. Öldürdük, çaldık, aç bıraktık, zorbalık yaptık, azdık, müstağni gördük kendimizi ve daha neler.
Filistinde her gün yakıldı Kuran ve hala da yakılmakta.
Yemende, Libyada, Irakta, Suriyede, Afganistanda da yaktık Kuranı.
Kuran dün de yakılıyordu, yarın da yakılacak.
Bugün de yakılıyor Myanmar’da, Keşmir’ de, Hindistan’ da.
Kuran’ı yakan biziz.
Tepkilerimiz de olmalı elbet. Ancak, tepkilerimiz küresel bu akla karşı vahdet/birlik şeklinde olmalı. Tepkilerimiz, bu küresel dizaynı fark etmeye ve Müslüman olsun ya da olmasın tüm özgür ruhların tek ses olması şeklinde olmalı. Tepkilerimiz kurumsallaşmalı ve bir zemine oturtulmalı. O zemin de küresel Firavunluğa/Emperyalizme karşı her alanda küresel direniş şeklinde olmalı. Tepkilerimiz talimatlarla olmamalı, bölünerek olmamalı; hep birlikte Allah’ ın ipine sarılarak olmalı.
Tepkilerimiz Kuran’ ı anlamaya ve onu, uzaklaştırıldığı tüm alanlara geri çağırmaya yönelik girişimler başlatma şeklinde olmalı.
İslam toplumlarının siyasilerinden, bu ateşi de siyasi amaçları veya mevcut düzenlerinin devamı için kullanmak dışında bir tepki beklememeli. Zalim odaklara itiraz etmelerini, onların organizasyonlarından çekilmelerini beklememeli. ‘Şu kuyuya attığım kardeşimdi’ demelerini beklememeli.
Protesto ve gösteriler de olmalı. Bu bağlamda İsveç'te Kur'an-ı Kerim'in yakılması provokasyonuna İslam dünyası olarak birçok tepki ve protesto eylemi oldu ve bunların en büyükleri Yemen’ de/Sana'da ve Batman’ da oldu.
Sonuç olarak; Kuran hep yakıldı, şimdi de yakılıyor, yarın da yakılacak ve ne yazık ki; onu, en çok yakanlar bizleriz. O, yakılmakla yok olmaz, onun sahibi onu korur. Onu yaksak da, terk etsek de; o, hep var olmaya devam edecektir.
Bütün saldırı, işgal, yıkım, terör, ekonomik kuşatmalar ve kültürel asimilasyon hamlelerine rağmen Müslümanlar yok olmuyor, yenilmiyor, asimile olmuyor.
Pozitivizmin/modernizmin, İslam/Allah/hakikat/Kuran karşısında çaresiz kalmış olması, küresel egemenler için ciddi bir sorundur.
Kuran, her şeye rağmen yok olmayacaktır. Cihanşümul/evrensel bir mesaj olan Allah'ın kelamı/hükmü hep var olacaktır.
Medyaları, kitle imha silahları, terörist askerleri, ekonomik savaşçıları, kibar soyguncuları, terörist devletleri olsa da.
Şehirler, ülkeler on yıllarca kuşatmaya tabi tutuluyor olsa da, camilere ve Kuran’ a saldırı zemini küresel bir dizayn olsa da, Filistin’ de bir günde dokuz can kurşunlanıyor olsa da…