ALLAH’ IN İPİ
"Benim arkadaşım Muhammed bana: Ne kadar acı da olsa hakkı söylememi ve kimsenin kınamasından korkmamamı söylemişti." Ebuzer
Adeta mevcut resmi özetleyen ve Oscar Wilde' ye atfedilen bu değerlendirme ne kadar anlamlı:
"Ne kötüler ceza görüyor ne de iyiler ödüllendiriliyordu. Başarı güçlülere veriliyor, yenilgi zayıfların eline tutuşturuluyordu.
Hepsi bu... "Yaklaşık bir hafta önce yayımlanan Oxfam Raporuna bakarak, bireyselleştirilen milyarların nasıl soyulduğuna ve sistemli şekilde yoksullaştırıldığına bir göz atalım.
“Uluslararası insani yardım kuruluşu Oxfam tarafından yayımlanan yeni rapor, son iki yılda ortaya çıkan 42 trilyon dolarlık servetin yaklaşık üçte ikisinin, dünyanın en varlıklı yüzde 1'lik kesime gittiğini ortaya koydu.
İngiltere merkezli kuruluşun "Zenginlerin Hayatta Kalması" başlıklı raporuna göre söz konusu pay, dünya nüfusunun geri kalan yüzde 99'unun elde ettiği miktarın yaklaşık iki katı.
Rapora göre en zenginler, 2021 sonuna kadar 26 trilyon doların sahibi oldu ki bu rakam, 2020'den bu yana elde edilen toplam servetin yüzde 63'üne tekabül ediyor.
Geri kalan yüzde 37'lik dilim ise kalan yüzde 99'luk kesimin cebine gitti.
Dünyadaki multimilyoner ve milyarderlerden yüzde 5 civarında vergi alınması halinde yılda 1,7 trilyon dolar gelir elde edilebileceği belirtilen raporda bunun da 2 milyar insanı yoksulluktan kurtarmaya yeteceği kaydedildi.
Oxfam'ın daha önceki verilerine göre, dünyanın en zengin yüzde birlik kesiminin, dünyadaki servetin yarısını kontrol ettiği yönündeydi. Bugün yayımlanan rapor ise, aradaki makasın çok daha fazla açıldığını gösteriyor.”
Bu tarz raporlara ve Davos’ta yapılan Dünya Ekonomik Formu gibi küresel toplantı da dahil benzer etkinliklere dikkatlice bakmalıyız . Herkesle paylaşılan bu tarz etkinliklere bakıldığında; olayın sadece ekonomik yönü bile oldukça korkunç. Adamlar, utanmadan, çekinmeden 42 trilyon dolarlık servetin 26 trilyon dolarını yüzde 1 ele geçirirken, 16 trilyon dolarlık servet, yüzde 99’lı kesim hayatta kalsın diye onların elinden alınmadı diyebiliyor adeta.
Salgından önce dünya servetinin 3’te 1’ini elinde bulunduranlar; bugün bunu 3’te 2’ye çıkarmışlar. Yani salgında da çok büyük bir vurgun yapmışlar ve dünyayı talan etmişler.
Rapora göre zengin ile yoksul arasındaki makas daha da açılmış, orta sınıf denen kesimin eriyerek yoksullaşması hızlanmış dolayısıyla yoksulluk da yoksul sayısı da oldukça büyük oranda artmış.
İşte küresel esas sorun bu düzen/çark/tezgah/sistemdir. Biraz sloganik gelebilir ama ne yazık ki; Şeytan da budur, kötülük de budur. İyilere, iyilik yapmak isteyenlere, şereflilere, şerefini, aklını, rızkını, doğayı ve tüm iyilikleri korumak isteyenlere, Şeytan taşlamak isteyenlere, Allah’ın ipini tutmak isteyenlere, vahdet/birlik kurmak isteyenlere söylenecek ilk söz ve gösterilecek esas tablo budur. İman etmek isteyenin ‘la’ diyeceği resmin sistemleşmiş hali budur. Raporları yayımlayan kendileri…
Neredeyse her değer çiğnendi, her emin, eminliğini bozdu ve ağır yaralar aldı. Yerlerde sürünen din, ahlak, hak, adalet, şeref gibi değerleri yerden alıp kaldıran yok. Sadece politikacılar değil; toplum da bozuldu ve duyarsızlaştı, başka bir ifadeyle ‘kendi elleriyle güzelliğini bozdu’.
Geçmiş toplumların cezalandırılmasına neden olan halleri bile umursayan yok. Bunların birçoğunun kapılarını namazlı, abdestli politikacılar açtı.
Zalimlik, zorbalık neredeyse en yüksek değer. Allah’tan uzaklaşıldı, hayayı, çekinmeyi, edebi, nezaketi, hakkı, hukuku, yardımlaşmayı, itiraz etmeyi, zulme razı olmamayı önemseyen; Allah’ı merkeze alan bilinçli bir toplum değiliz. Bunda, kendi tercihlerimizin de büyük payı olduğunu söylemek mümkün. Çok da masum olduğumuz söylenemez. Toplum olarak hepimiz az ya da çok yapmamız gerekenleri yapmadığımız için masum değiliz.
Bugünün dünyasında küresel egemenlerin kendi resmi kurumlarının da açıkladıkları eşitsizlik raporlarına hepimiz ulaşabiliyor ve Küresel egemen sistemin/Emperyalizmin/Kapitalizmin ve onun uygulayıcı mekanizmalarının, kurumsallaşmış/somutlaşmış varlıklarını görebiliyor, tanıyabiliyoruz. Onlar, tüm insanlığın ortak düşmanları. Bunu görebiliyoruz. Ancak, onların küresel faaliyetlerine ve programlarına, bozucu/kirletici/yok edici/köleleştirici/saptırıcı/sömürücü/kuşatmacı/yıkıcı politikalarına karşı durmaya yanaşmıyoruz. Küresel anlamda iyinin, doğrunun, hakkın, adaletin bayrağını oluşturamıyor, bu yönde çaba içinde olmuyoruz.
Oysa Allah, zalimlere yakınlık duymamamızı, onlara destek olmamamızı, onlarla mücadele etmemizi istiyor. Bu, Allah’ tan başka ilah tanımamanın gereğidir.
“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın.”
Âl-i İmran: 103
‘Hep birlikte Allah’ın ipine…’ Dikkat edilecek olursa ‘hep birlikte’ deniyor.
Allah’ın ipi elbette ki Kuran’ dır, Allah’ın nizamıdır/yoludur/dinidir, vahiydir. Hep birlikte nedir? Mesela, farklı şekillerde parçalanmış topluluklar olarak mı; yoksa yeryüzündeki tüm inananlar olarak mı?
Bir kavmin, bir mezhebin mensupları mı; yoksa tüm inananlar olarak mı?
Paramparça bölündüğümüz için parçaları saymaya kalksak; buraya sığdıramayız. Bölünüp parçalandığımıza göre Allah’ın ipine sarılmamışız demek ki.
Oysa Allah’ın ipi neydi? “Bütün müminler ancak kardeştirler.” Hucurat,10
Peki, kardeşin ise küresel zalimlerin toplanıp vurdukları bir kardeşine, o da onlarla bir olup vurabilir mi?
Peki, kardeş ise biri açlıktan perişan iken, onu bu açlığa mahkum eden kardeşi onu daha da sistemli ve sürekli şekilde soymaya devam edebilir mi?
Peki, Allah’ın ipine zalimler, hırsızlar, utanmazlar tutunabilir mi, tutunduğunu söylüyorsa; doğru söylüyor olabilir mi?
Bu örnekleri de çoğaltmaya kalksak; onları da buraya sığmaz.
Allah’ın ipine, ancak Allah’ın boyası ile boyananlar sarılabilir. Allah’ın boyası, bizim için bir bayraktır, şereftir. “Allah’ın boyasıyla boyandık. Boyaca O’ndan daha güzel olan kim vardır? Biz yalnız O’na kulluk ederiz” (deyin) Bakara:138
Allah’ın müminleri kardeş ilan etmesi ve ümmete kardeşlik ideali bahşetmesinden daha büyük bir nimet var mı ki; biz o nimetin değerini bilemedik. O nimete ihanet etmekten daha vahim ne olabilir?
Küresel muktedirler bizleri ümmet olmaktan çıkarıp ulus yaptıkları gündendir gün yüzü görmedik. Afganistan’da, Irak’ta ve daha birçok beldede düşmanımızın safında yer aldık. Yemen’de, Suriye’ de kardeşimizi kuyuya attık ve kuyudayken dövmeye devam ettik.
Bunları da saysak; buraya sığdıramayız.
Ama bir şekilde mevcut durumun bir muhasebesini de yapmalıyız; bu işin içinden nasıl çıkılır, çözüm nedir diye düşünmeliyiz.
Biraz geriye saralım:
Bölündük ve her parçamıza yeni bir isim ve yeni bir hedef belirlendi. Ondan sonra en büyük zararı verenler, bize benzeyenler eliyle oldu.
Öyle ise çözüm de belli.
Bize verilen hedefleri, isimleri, başımıza bela edilen vasileri, onların kutsallarını reddetmek; bölünmüşlüklere direnmek ve birleşme iradesi göstermek.
Önce zihinleri özgürleştirmek, gündemimizi kendimiz belirlemek zorundayız ki; bir bilinci kuşanabilelim ve böylece neslimizi, tabiatımızı, dinimizi, adaleti, aklımızı, rızkımızı… koruyabilelim.
Biz bir ümmettik, hatırlayalım.
İyilerle, mazlumlarla, küresel emperyalist sistemle mücadele edenlerle birleşelim, hedefleri birleştirelim. Neticede Şeytan dediğimiz anlam nedir ki? Yanlış hesap ve yanlış eylem değil mi?
Peki, yanlış hesap nedir ve neden kötüdür?
Haddi aşma nedir?
Olması gerekenden/adaletten sapma nedir, zulüm nedir, yanlış hesap/yanlış değerlendirme/resmi yanlış okuma zulüm değil mi?
Sonuç olarak:
“Gerçek şu ki Allah insanlara zerrece kötülük etmez, fakat insanlar kendilerine kötülük ediyorlar.” Yunus: 44
Ve
“Başınıza gelen her musibet kendi yapıp ettikleriniz yüzündendir; kaldı ki Allah birçoğunu da bağışlar” Şura 30
Seçimlerimizi ve tercihlerimizi gözden geçirelim ve kendimize her seferinde başka bir kasap seçmenin derdimizin dermanı olmadığını görüp gereğini yapalım. Hep aynı çukura düşmeyelim.
Ve unutmayalım ki; tüm bu zifiri karanlığa rağmen umut hep vardır ve var olacaktır.
“Gevşeklik göstermeyin, üzüntüye kapılmayın. Eğer inanmışsanız, üstün gelecek olan sizsiniz.” Âli İmran, 139
Selam ve dua ile.