‘SERMAYESİ ERİYEN ADAM’
Bu şehrin, artık tanıyor beni pencereleri,
Biliyorlar tutsak düştüğümü zamana.
“Oysa ben akşam olmuşum, yapraklarım dökülüyor usul usul” Attila İlhan
“Allah “Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?” diye sorar.
“Bir gün veya günün bir bölümü kadar kaldık; işte, saymakla görevli olanlara sor” derler.
Allah buyurur: “Pek kısa bir süre kaldınız; keşke bunu (dünyada iken) bilmiş olsaydınız!” Mü’minun: 112-114
Ömür sermayemiz nasıl da eriyor. Zaman dediğimiz ve bir türlü tanımlayamadığımız olgu adeta bir muamma.
Bir yıl daha geçti. Zaman dediğimiz olgunun göreceliği ile ilgili ne söylenebilir mesela?
Herkes için zaman aynı akar mı mesela?
Hayalleri olanlar için, hapiste yatan biri için, büyümeyi bekleyen bir çocuk için, günahlarının affını bekleyen bir ihtiyar için, sabahı bekleyen bir hasta için, gurbetteki çocuğunu bekleyen bir anne için, aile reisinin eve dönmesini bekleyen bir aile için, bir gün toplumsal anlamda ahlakın ve adaletin önceleneceğini bekleyen bir toplum için, emellerini/planlarını tamamlamayı bekleyenler için, hiçbir hayali olmayanlar için, hiç kimseden bir beklentisi ve umudu kalmayanlar için…
Bize biçilen zamanın ne kadar olduğunu biliyor muyuz?
Bir gün yaşayan kelebekler varmış.
Rüyalar birkaç saniye sürüyormuş…
Eshab-ı Kehf kıssası.
Eflatun’ un hatırlama teorisi.
İnsanın aceleciliği.
Bildiğimiz halde künhüne varamadığımız; bitecek olanın kıymetsizliği…
Buz gibi eridi bir yıl daha.
Bir yılın muhasebesi ne tutar?
Ne oldu, ne eksik kaldı, ne değişti, ne azaldı, ne çoğaldı?
Bizim hesabımız ne, Allah’ ın hesabı ne?
Dedim ya; bir yıl daha buz gibi eridi ve bitti, biten her yaratılmış gibi. Aşağıdaki hikaye ne anlamlı. “Sermayesi Eriyen Adam Bağdat yazın sıcak günlerinden birini yaşıyordu. İnsanlar güneşin hararetinden serinleyecek bir köşe arıyor, ağaç gölgelerine sığınıyordu. Adamın biri de dağlardaki mağaralardan getirdiği buzları satmaya çalışıyordu. Öğlen sıcağında eriyemeye yüz tutmuştu. Tek sermayesi olan buzların erimesi karşısında adam, canhıraş bağırmaya başladı:
“Sermayesi eriyen bu fakirden buz alan yok mu?” O sırada talebeleriyle oradan geçmekte olan Cüneyd-i Bağdâdî’nin kulağına bu sözler çarpınca aniden durdu, olduğu yere çöktü ve başını ellerinin arasına aldı. Talebeler telaşlandılar: “Ne oldu hocam” diye sordular. Büyük alim onlara sarsıcı gerçeği şöyle açıkladı: “Bu adamın söylediklerine dikkat edin! Eriyenin sadece buzlar değil, aynı zamanda ömrüm olduğunu fark ettim. Sıcak, adamın maddi sermayesi olan buzları eritip tükettiği gibi, zaman da asıl sermayemiz olan ömrümüzü tüketiyor. Saniye saniye, dakika dakika ömrümüz eriyor, hissedebiliyor muyuz?”” / diyanethaber.com
Zaman insanın serüveniyle de ilgilidir. Bazen nesıl geçtiğinin fark edilmediği, bazen de dakikanın yıla dönüştüğü oluyor. Sınırlı bir dünya hayatı, hesap günü, ebedi bir ahiret hayatı.
İyi-kötü, doğru-yanlış, iman-küfür, tevhid-şirk, mazlum-zalim, itaat-isyan, şükür-inkar, hürriyet-kölelik, izzet-zillet…
Vaktimiz kısa aslında, iyi değerlendirmeli. Allah’ ın verdiği her yeteneği verimli kullanmalı. İyiyi ve kötüyü iyi ayırt etmeli.
Abdurrahman Arslan der ki:
“İnsan, bir bütündür; bir an gelir kötü bir iş yapar, bir an gelir iyi bir iş yapar. Bize göre iyi ile kötünün ölçütü de ilâhî vahiydir. Bu konuda insan aklı ölçüt olamaz.
Müslümanlar olarak dünyadaki hedeflerimizi yeniden gözden geçirmeliyiz. Çünkü modernleşmeyle beraber müslümanlar, İslam'ın hedeflediği gelecek tasavvurundan epeyce uzaklaşmışlardır. Batı, kendi insanına yeni idealler sundu. Batılı insanlar dört yüzyıldan beri bu ideallerin peşinden koşmaktadır. Bu idealleri biz de içselleştirdik. Dolayısıyla bizim, dünyaya yönelik ideallerimiz, ahirete ilişkin ideallerimizden giderek daha fazla ağır basmaya başladı. Yani, dünya hakkında çok uzun emeller besliyoruz. Bu emelleri yeniden gözden geçirmemiz gerekir.
Batılı insanlar kendilerine ve akla çok güveniyorlardı. Bugün o güven kırılmıştır. Müslümanlar bu boşluktan faydalanmalıdırlar. Çünkü bu boşluk oluşmadan önce modernist düşünce zihinlerimiz üzerinde müthiş bir tahakküm kurmuştu. Şimdi bu tahakküm çatlamıştır. Artık çok daha özgür ve müslümanca düşünebiliriz.”
Yeni yılın insanlığa hayırlar getirmesini; mazlumların zalimlere üstün gelmesine, en anormal şeylerin normalleştirildiği, en acımasız ekonomik, askeri, siyasi uygulamaların yürürlükte olduğu bu rezil çağda, iyilerle ve mazlumlarla beraber olmaya, sıhhatli bir muhasebe ve tefekküre vesile olmasını dilerim.
Selam ve dua ile.