KUR'AN VE ÇOCUK EVLİLİĞİ

  Kadınlarınızdan âdetten kesilmiş olanlarla, henüz âdet görmeyenler hususunda tereddüt ederseniz, onların bekleme süresi üç aydır. Hamile olanların bekleme süresi ise, doğum yapmalarıyla sona erer. Kim Allah’a karşı gelmekten sakınırsa, Allah ona işinde bir kolaylık verir. (Talak/4)  Ayette geçen "henüz adet görmeyenler" ifadesi hakkında üç yaklaşım/tefsir var:  1-Klasik yaklaşım: "Kur'an'ın bu açıklamasına göre, burada "Müdahale" (kocasıyla gerdeğe girmiş) bir kadının söz konusu olduğuna dikkat edilmelidir. Çünkü mübaşeret olmasaydı eğer, iddet söz konusu olmazdı. (Bkz. Ahzab: 49) Bu yüzden, henüz hayız görmeye başlamamış kızların, iddetinin beyan edilmesinden anlaşıldığına göre, bu yaştaki kızlarla evlenmek ve kocalarının kendileriyle cinsel ilişkide bulunması caizdir. Dolayısıyla Kur'an'ın caiz gördüğü bir davranışı hiçbir Müslümanın yasaklamaya hakkı yoktur. Henüz hayır görmeye başlamamış bir kıza talak verilirse ve o da iddet esnasında hayız görmeye başlarsa onun iddeti hayzı ile birlikte başlar ve iddeti hayız gören kadınlar gibi hesap edilir." (Mevdudi)  2-Tarihselci yaklaşım: Her ne kadar ayette küçük çocuklarla evlilikten bahsedilse de bu uygulama o dönemin şartları içerisinde değerlendirilmelidir. Çok evlilik nasıl bir Arap geleneği ise çocuk yaştaki kızlarla evlilik bir Arap geleneğidir. Arap geleneğinin evrensel olamayacağı izahtan varestedir. Onun için ayeti nüzul ortamının bağlamından koparıp bütün zamanlara teşmil etmek yanlıştır ve anakronizmdir. (Mustafa Öztürk)  3-Mealci yaklaşım: "Bu cümle regl olup olmadığı net bir şekilde belli olmayan, durumu net olarak düzenli gitmeyen, regl zamanı bilinemeyen, muhtemelen bunu gizleyen kadınların durumundan şüphe edilince bekleme süresinin üç ay olduğu hükme bağlanmaktadır. Ayette ikinci cümlede ise henüz hiç regl (ay hâli) olmamış çocukların değil, bir sebeple ve mazeretle regl olamayan kadınlarla ilgili bekleme süresinin de üç ay olduğundan söz edilmektedir." (Muhammed Esed)  O dönemin şartları, nüzul sebepleri, tarihsel zaman kesiti, konuyla alakalı hadisler, siyer ve rivayet malzemesi, yüzyılların pratiği dikkate alınınca birinci yaklaşım daha doğru ve bilimsel gibi duruyor. Akıl, mantık, değişen koşullar, aradaki tarihsel mesafe dikkate alınınca ikinci yaklaşım daha ahlaki gibi duruyor. Evrensel insan hakları, eşitlik, adalet, çağdaş değerler, medeni dünya dikkate alınınca üçüncü yaklaşım -bilimsel açıdan zayıf da olsa- daha insani gibi duruyor. Ama neticede bu ayette murad-ı ilahi/kast-ı ilahi tam ve net olarak nedir, bilmiyoruz. Onun için çaresiz mevcut yorumlardan birini tercih ediyoruz.