ADAY ADAYLIĞI

  Türk siyasetine yapılacak en önemli iyilik; “aday adaylığı” müessesesinin kaldırılmasıdır. “Aday adaylığının” varlığı, aynı safta olduğu arkadaşını kötülemeyi teşvik etmektedir. Birbirini jurnalleme, al aşağı etme ve mubah olsun olmasın her yolu kullanarak diğerini bertaraf etme dürtüsünü körüklemektedir. Nasıl ki sosyal yaşantımızda davet edilmeden bir eve misafirliğe gidip; — “ben geldim”  — “beni alın”  — “onu kovun”  — “aslında o şöyle şöyle bir insandır” Demek ne kadar abes ise, siyasi arenadaki aday adaylığı müessesesiyle yapılanlar da o kadar abestir. Bu müessesenin varlığı, kişilik sorunu yaşayan insanlara; aynı gemide olduğunu unutturma, en yakın arkadaşının kuyusunu kazma imkânı sunmaktadır. Madalyonun diğer yüzüne bakıldığında da partiyi “aday adayı olanlarla sınırlı bir portföye” hapsetmektedir. Aday adaylarının tamamı ehil kimselerden oluşuyorsa sorun yok. Şayet ekserisi sıkıntılıysa, parti bunların içinden seçim yapmaya mahkûm kalmaktadır. Tabiri caizse, kirli sepetinden daha az kirlileri seçmeye mecbur kalmaktadır. Oysa bizim sosyo kültürel geçmişimize bakıldığında; “illa beni alın” demekten ziyade “falanca daha ehildir, onu davet edin” yaklaşımının özellikle yükseliş dönemlerimizin en önemli hasletlerinden olduğu görülecektir. “Beni alın, onu almayın yaklaşımı” kimi zaman aday adaylık sürecinden önce de kendini göstermektedir. Proaktif davranan kuyu kazıcılar,  —Kimi zaman il başkanı olarak belediye başkanına,  —Kimi zaman belediye başkanı olarak il başkanına,  —Kimi zaman ilçelerin belediye başkanlarının il belediye başkanına, —Kimi zaman meclis üyesi olarak belediye başkanına, karşı aleyhte çalışmalar sergileyebilmelerine neden olmaktadır. “Neden?” diye sorduğunuzda, “o da il başkanıyken dönemin belediye başkanına aynısını yaptı” cevabını almanız işten bile değil. Kimse açıktan oynamıyor, hatta açıktan oynayıp eleştirisini dürüstçe yapanlar hain olarak yaftalanmaya çalışılıyor. Hal böyle olunca, Gerçek manada, dürüst ve net bir biçimde eleştiri yapmak yerine sinsice altını oyma yöntemi seçiliyor. Aynı partili bir yetkili, kendi partisinin başka bir yetkilisini iyiye yönlendirmek yerine, kötü gidişine ses etmeyerek, daha beter akılsızlıklar yapmasını sağlamaya çalışıyor ki, hedefindeki başkan tam tepetaklak gitsin. Böylece aday adayı olacağı gün kendi önü tam açılmış olsun.  Vahameti fark ettiniz mi? Oysa halk bunları görür. Ancak bu kadar net dile getirmesi beklenmez.  Halk hem kötü gideni hem de kötü gidişe sesini çıkarmayan diğer yerel dinamikleri bir tutar ve hiç birisini seçmek durumunda kalmak istemez. Özetle; Siyaset, halk içindir. Halk, “seçmek istemediklerini, seçmek durumunda bırakılmak için” değildir.