BAZEN NİMETİN EKSİKLİĞİ NİMET OLUR
Rahmetli dedemin sürekli yaptığı dualardan biri “Ya Rabbi bana fazla mal verme!” şeklindeydi. Kendisine, herkes Allah’tan mal ve zenginlik isterken sen niçin böyle dua ediyorsun?” diye sorduğumuzda, “Evladım, fazla mal azdırır, insanı Allah’tan uzaklaştırır” derdi.
“Her nimetin külfeti vardır” derler ya, nimet arttıkça, külfetinin de artacağı kesindir. Cenab-ı Hak, Ahireti unutup dünyaya bütün güçleriyle bağlanmalarını önlemek hikmetiyle, dünyadaki nimet ve lezzetleri sıkıntılarla çevrelemiştir. Bazı lezzetleri dikenlerle, bazısını acılarla, bazısını sert kabuklarla, bazısını içine yerleştirdiği sert kabuklu yahut iri çekirdeklerle donatmış ve lezzetini kısmıştır.
Nimetin ziyadeleşmesi, bir amirin yetkilerinin artmasına benzer; yetki arttıkça sorumluluğun da artacağı bilinmelidir. İnsana verilen her türlü nimette, mal ve servette mahrumların da hakkı bulunduğu Kur’an ayetiyle sabittir. Ayrıca ziyan etmeden, israfa girmeden en doğru ve sirat-i mustakime uygun şekilde kullanılıp harcanması gerekmektedir. Bunu sağlamak da hayli zor ve sıkıntılıdır.
Nimet bolluğunun şöyle bir sıkıntısı daha vardır: Bir yere tatlı bir gıda döküldüğünde, sineklerden karıncaya kadar her türlü canlının ilgi odağı olduğu gibi, fazla nimete sahip kimselere de birçok gözün çevrileceği bir gerçektir. Muhtaçların, hasutların, mal ve parayı putlaştıranların gözleri sürekli ona çevrilidir. Hepsini razı etmek mümkün olmadığından bu nimet bolluğu çeşitli risk ve tehlikeler barındırmaktadır. Bir taraftan yerli yerinde kullanılmamasından doğan uhrevi ceza riski, diğer taraftan dünyaperestlerden koruyamama riski yeterince sıkıntı vermektedir. Demek nimet bolluğu aslında göründüğü gibi değildir; bir lezzeti varsa, yüz sıkıntısı olur.
Bu durum sadece malî nimetler için değil, manevi nimetler için de söz konusudur.
Hafıza insana verilmiş büyük bir nimettir. Unutkanlık ise bir hastalık bir kusur kabul edilmektedir. Oysa bazı durumlarda unutkanlık rahmettir. Ölüm, acı olaylar, musibetler ve benzeri can sıkıcı haller unutulmasa her an azap tazelenmiş olur; hafıza bir işkence aparatına dönüşür.
Göz, büyük bir nimettir ama her şeyi görmek bu nimeti azaba dönüştürebilir. Gözlerimiz mikropları görebilseydi, kulaklarımız her sesi duyabilseydi, hayatın ne kadar çekilmez olacağını düşününüz.. Aynı şeyi diğer duyu organlarımız için de söyleyebiliriz. Yine dedemden örnek vereceğim: Rahmetlinin son on yılında koku alma hissi tamamen yok olmuştu, hiçbir kokuyu algılamıyordu. Kendisine, “Hacı Baba, seni doktora götürüp tedavi ettirelim, burnunun koku alma özelliği düzelsin” dediğimizde, “Aman benden vazgeçin, ben büyük bir nimete kavuşmuşum; artık her yerden kötü kokular geliyor, dünyada güzel koku kalmamış ki ben heves edeyim, aman eksik olsun!” derdi ve doktora gitmeyi kabul etmiyordu.
İnsan kulluğun gereği olarak sürekli kendini Rabbine muhtaç olarak görmeli ve O’ndan imdat istemelidir. Nimetlerin bolluğu insanı şımarıklığa ve bu kulluk hasletinin zedelenmesine yol açabilir. Çünkü lezzetlerin bolluğu insanı oyalar ve asıl görevinden uzaklaştırır. Tekasür suresinde, “Bolluk sizi oyaladı” buyrularak bolluğun, cehennemi sonuç veren bir gidişatın temelini oluşturduğuna dikkat çekilmiştir.
Nimetlerin eksiltilmesi, insanın dünyevi mutluluğu gibi, uhrevi huzuru açısından da önem arz etmektedir. İnsan, genel itibariyle az nimetin şükrünü eda ederken, nimet ve lezzetler bollaştıkça şükürsüzlüğü de ne yazık ki artmaktadır. Bu ise bütün günahlara yol açan bir kapı durumundadır.