AİLEDE NEZAKET EĞİTİMİ

  Geçen gün bir ilkokulunun dağılma saatine şahit oldum. Paydos zilinin çalmasıyla birlikte okulun çıkış kapısından küçücük öğrenciler büyük bir hızla koşmaya başladılar. Bendi yıkılmış barajın delice akıntısı gibi akıyorlardı. Birbirlerini iterek, tekmeleyerek bağırtılarla ve büyük bir gürültüyle koşuyorlardı. Adeta büyük bir canavardan korkmuş, canını kurtarmak için var güçleriyle kaçan ceylanlar gibi, ya da bir fırsatını bulup cezaevinden kaçan mahkûm gibi kaçıyorlardı. Her biri sırtlarındaki çantalarıyla, çizgi filmlerde iki ayak üzerinde yürüyen kaplumbağaları andırıyordu. İnanın, abartısız olarak gördüğüm genel manzara buydu. Çocukların genelinin okuldan çok sıkıldıkları, okulu bir düşman gibi gördükleri tavırlarından okunuyordu. Günlük ders saatlerinin usandıracak ölçüde kendilerine ağır geldiği anlaşılıyor. Şanlıurfa gibi yerlerde, yaza doğru giden ve gittikçe uzayan bahar günleri ile yine yaza birleşik, yaz sıcağını aratmayan Eylül-Ekim günlerinde dersler, sıcaklarla boğuşmakla harcanıyor. Kış günlerinde gündüzün çok kısalması sonucu bu kez okuldan çıkış saati yatsıyı buluyor. Soğuk, yağış ve karanlık, okuldan çıkışı çekilmez bir hale getiriyor. Sorunların biri kalkınca daha başka bir sorun hemen yerini alıyor. Bir kısım okullarda bu tür sorunlar ortadan kaldırılmış olsa da ders yükünün fazlalığı yine de küçük çocuklara ağır geliyor. Üzülerek belirteyim ki çocukların en sevdiği dersler boş derslerdir. “Ders boştur, haydi evlerinize gidin!” denildiğinde çocuklar için bayram oluyor. Oysa ben hatırlıyorum, çocukluğumda derslerin olmadığı, okulun kapalı olduğu günler bizim için hüzün vericiydi. Bir an önce okula gitmek isterdik. Öğrencilerin dağılması sırasında gördüğüm manzaranın daha vahim ve düşündürücü olan tarafı ise çocukların çoğunun aile içinde merhamet eğitimi almamış olmalarıydı. Birbirlerini itmeler, tekme atmalar, hiçbir sebep yokken önde ya da yandakine sataşıp dövüşmeler bu vahim durumun belirtilerinden bazılarıdır. Bir erkek çocuk kendi gibi yolunda giden bir kız çocuğunu tam bir su birikintisinin kenarına geldiğinde iterek düşmesine sebep oluyor. Daha birinci sınıfta olduğu anlaşılan küçük kız çocuğu kendisi kadar çantasıyla, o pis su birikintisi içinden ağlayarak kalkmaya çabalıyor. Ötekisi ise bu duruma keyiflenerek gülüyor ve oradan uzaklaşıyor. Bu yalnız değil, birbirlerini düşürenlerin hayli çok olduğu gözleniyor. Ailede çocuklara merhamet, büyüklerine saygı gibi bir eğitimin verilmediğini anlıyoruz. Çocukların kendilerini uyaran büyüklere karşı da takındığı kaba ve edepsiz tavır da bunu açıkça göstermektedir. Çocukların yaptıkları olumlu-olumsuz her şey büyüklerinden ve ailede gördüklerinden ibarettir. Aslında her doğan çocuk masumdur, tertemizdir. Ama baba ve annesi verdikleri yanlış eğitim ve gösterdikleri olumsuz tutum ve davranışlar nedeniyle o tertemiz çocuğu kirletirler; gerçekten suç işlemeye aday hale getirirler. Kabalığı öğreterek sevimliliğini sevimsizliğe dönüştürürler. Hz. Ali (RA)’ın: “çocuk babasının sırrıdır!” sözü, baba- çocuk ilişkisinin sırrını açığa çıkarmıştır. Çocuğun babasından birçok karakter, tavır ve huy aldığını ortaya koymuştur. Çocuk her yönden babasından etkilenir. Belli bir yaşa kadar çocuğun model aldığı tek kişi babasıdır. Babada sır olan birçok gizlilikler çocukta ortaya çıktığı gibi, babanın halk içinde değil de ev ortamında gizlice verdiği eğitim çocukta gün yüzüne çıkar, çocuk onu ele verir. Dışarıda medeni olarak gördüğümüz birçok kişi, aile içinde eşine ve çocuklarına karşı kabadır, çocuk buna özenerek kabalık yapmayı öğrenir. Anne, çocuğun gözü önünde, karıncaları terlikle öldürse, kediyi kovalasa çocuk merhametsizliği öğrenir. Ama gördüğü karıncayı “vay yavrucak, ayakaltında ezileceksin” deyip şefkatle alsa ve onu zararsız bir yere bıraksa, çocuk merhameti, nezaketi öğrenir. Özellikle erkek çocuklarda görülen kaba ve şımarık tavırlar, aile içinde erkek çocukların kız çocuklardan daha ayrıcalıklı tutulduğunu da gösterir. Aileden başlayan ayrıcalıklı haklar olgunluk dönemlerinde de katlanarak devam etmektedir. Bu ise İslam’ın kaldırdığı cahiliye adetlerine dönüşün belirtileridir. Erkek çocuğun aşırı şımartılması, kabalığın teşvik edilmesi ve kabalıkta aşırılığın “erkeklik” sayılması gibi ailevi tutumlar, ileriki hayatta tamiri imkânsız yaralar açmakta, nezaketten uzak bir toplumun oluşmasına neden olmaktadır. Oysa dünyanın en nezaketli ve en merhametli insanı olan Allah’ın Resulüne ümmet olmak en başta nezaketli olmayı gerektirir. Nezaket yerine masum çocuklara aile içinde verilen kabalık eğitiminin sonucu olan dehşetli tokatlarını ileriki zamanlarda aile büyüklerinin kendileri de hissedeceklerdir.