HALİNE RAZI OLMAK
Muhterem Kardeşlerim…
Sıhhat, afiyet, zenginlik, asalet, güzellik gibi nimetlere sahip olmak ve bunları yaratılış gayesine uygun kullanmak çok iyidir. Fakat bunlar maksatları dışında kullanılırsa çok kötü olur. Bunlar bir bıçak gibidir. İyi iş de yapılır, kötü iş de yapılır. İnsana verilen nimet çok olunca şükrü o nispette zorlaşır. Rabbimiz size iki göz vermiştir. Sağır ve dilsiz değilsiniz. Eliniz kolunuz sağlam. En mühimi deli değilsiniz, aklınız vardır. Hepsinden daha mühimi de imanlısınız. Daha bizim bilmediğimiz ne nimetlere sahipsinizdir. Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruldu ki:
“Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız, bitiremezsiniz.” [Nahl 18]
Bunca nimetlere acaba hakkıyla şükrediyor muyuz? Sizin durumunuzda olmayan çok insan vardır. Acaba bu hallerine şükrediyorlar mı? Sizde ise, başkalarında bulunan sakatlık yoktur. Bunun için şükrediyor musunuz? İnsanlar şükür yönünden gafildir. O nimet gitmeyince kıymetini bilemez. Nimet içinde yüzen şükrü kolay hatırlayamaz.
Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruldu ki:
“Kullarım içinde hakkıyla şükreden azdır.” [Sebe 13]
İnsanlar zayıf, aciz yaratıldığı için sabrı da şükrü de azdır. Binlerce nimete şükretmez, fakat bir bela gelince feryat ve figan eder. Hasta olup gece uyuyamazsa, hep Allah’ı anar. Fakat sağlam iken hiç Onu hatırlamaz. Müslüman Allahü Teâlânın dostudur. Dostluğun alameti, dostun belalarına sabretmektir.
Kur'an-ı Kerimde mealen buyuruluyor ki:
“Kimi çeşitli nimete kavuşunca, Allah’ı anmaktan yüz çevirir, [hastalık, fakirlik gibi] bir şer dokununca da [Allah’ın rahmetinden] ümidini keser.” [İsra 83]
“Andolsun sizi biraz korku, biraz açlık, mal, can ve mahsulün eksilmesiyle imtihan edeceğiz. Ey Habibim, sabredenlere [lütfumu, ihsanımı] müjdele!” [Bekara 155]
Bu Âyet-i Kerimedeki (korku) Allah korkusu, gazada düşman korkusu; (açlık) Ramazan Orucu, kıtlık (malın eksilmesi) zekat ve malın zararı, (canın eksilmesi) hastalık, (mahsulün eksilmesi) ise, çeşitli afetler yüzünden mahsulün azalması veya mahsul denilen evlatların ölmesi olarak açıklanmıştır.
İmtihanı kazanmak için sabretmek gerekir. Sabreden büyük nimetlere kavuşacaktır.
Hadis-i Şeriflerde buyuruldu ki:
“Allah sabredeni sever.” [Taberani]
“Haline sabredeni çok severim.” [İ.Gazali]
“Sabır, Cennet hazinesidir.” [İ.Gazali]
“Sabır imanın yarısıdır.” [Beyheki]
“Hoşlanılmayan şeye sabretmekte büyük hayır vardır.” [Tirmizi]
İnsan arzusunun sonu yoktur
İnsan arzusunun sonu yoktur. Her istediğine kavuşmak ister. Her istenilene kavuşmak, muhakkak insana mutluluk getirmez. Onun için hakkımızda hayırlı olanı istemek gerekir.
Zenginlik çok iyi olmasına rağmen bazılarının felaketine sebep olmaktadır. Sırf parası için öldürülebilir.
En lüks bir arabaya sahip olan, çoluk-çocuğuyla bir uçurumdan aşağı yuvarlanabilir. Çok zeki olan bir kimse zekasının kurbanı olabilir. Vücudumuzdaki bütün organlar bize emanettir. Yaratılış gayesine uygun kullanmak gerekir. Mesela harama bakan kimse, gözünün şükrünü yerine getirmediği gibi, üstelik günah da işlemiş olur. Güzel sohbet edenin maksadı, dinleyicilerin teveccühünü kazanmak ise dilini hayra değil, şerre kullanmış, kendini dili ile felakete sürüklemiş olur. Her uzvu hayra kullanmak büyük saadet olur. Hazreti Ebu Bekir, boş bir şey konuşmamak için mübarek ağzına taş koymuştur. Onun için “Ya hayır konuş, ya da sus” buyurulmuştur. Hep şer konuşan için dili bir afettir.
Her erkek yakışıklı, her kız da güzel olmak ister. Herkes için güzellik faydalı olmayabilir. Mesela güzelliğine güvenip artist olmak için İstanbul’a gelen birçok kızın ne felaketlere maruz kaldığını gazetelerde okuyoruz. Güzellik muhakkak nimet değildir. Kimini mutlu ettiği gibi, kimini de felakete sürüklemektedir.
Müslüman’ın itikadı şöyledir ki, her hayır ve şer Allah’tandır. Her işi yaptıran Allahü Teâlâdır. Bu iş Allah’tan geldiğine göre, bir Müslüman olarak bu işe rıza göstermek gerekir. Çünkü Müminin başına gelen her iş, müminin hayrınadır. Onun için vaki olanda hayır vardır buyurulmuştur. Vaki olan bir işle karşı karşıya olan, ne kadar zor olursa olsun buna rıza göstermesi gerekir.
Kavmi, Musa aleyhisselama, “Allahü Teâlâ’dan öğren, neden razı ise, onu yapalım” dedi. Vahiy geldi. Allahü Teâlâ şöyle buyurdu.
“Kaza ve kaderime rıza gösterirseniz, sizden razı olurum. Benim rızam, sizin rızanıza bağlıdır. Benden razı olursanız, sizden razı olurum”
Bir Hadis-i Şerifte buyuruldu ki:
“Allahü Teâlâ buyuruyor ki, ben kaza ve kaderime razı olandan razı olurum. Razı olmayandan razı olmam ve ona gazap ederim.”
Yine Allahü Teâlâ buyuruyor ki:
“Kaza ve kaderime razı olmayan, beğenmeyen ve gönderdiğim belalara sabretmeyen, benden başka Rab arasın! Yer yüzünde kulum olarak bulunmasın!” [Taberani]
Allahü Teâlâ, benim yaptığım işe razı olmayan kendine başka Rab arasın buyuruyor. Başka Rab olmadığına göre, yapılacak iş, Allahü Teâlânın her işine razı olmaktır. Onun gönderdiği belalara sabretmek şarttır.
Peygamber Efendimiz buyurdu ki:
“Allahü Teâlâ buyurdu ki: "Bedenine, evladına veya malına bir musibet gelen, Sabr-ı Cemille karşılarsa, [yani güzel sabrederse] kıyamette ona hesap sormaya haya ederim.” [Hakim]
Güzel sabır, gelen belaya razı olup, herkese açıklamamak ve şikayette bulunmamak demektir. Güzel sabreden, dünya ve ahirette kurtuluşa kavuşur.
Hadis-i Şerifte buyuruluyor ki:
“Derdini açıklayan sabretmiş olmaz.” [İ.Maverdi]
Allahü Teâlâ, “Benden razı olandan razı olurum” buyuruyor. Allahü Teâlâ’nın kaza ve kaderine razı isek, Onun da bizden razı olduğu anlaşılır. Allahü Teâlâ’dan gelenlerden razı değilsek, şikayetçi isek, Ona asi isek, O da bizden razı değildir.
Bir Âbid zata, gece rüyasında, “Senin Cennetteki komşun şu çobandır” denir. Âbid merak eder, çobanı bulur. Çobanın evinde üç gün misafir kalır. Âbid, gece ibadet ederken çoban uyur. Âbid, çobana der ki:
- Senin ibadetin bu kadar mı?
- Evet bu kadar.
- İyi düşün, başka hasletin yok mu?
- Benim ibadetlerim bu kadardır. Fakat benim küçük bir özelliğim var. Darlıkta, sıkıntıda olsam hâlimden razı olur hiç kimseye şikayette bulunmam, hatta bu hâlimden kurtulmayı da istemem. Hasta olsam, yine hâlimden memnun olurum.
Âbid, elini başına koyarak der ki:
- Buna mı küçük özellik diyorsun? Her babayiğit bu haslete sahip olmaz.
Bir Âbidin de, “Ya Rabbi, benden razı ol” diye dua ettiğini duyan Rabia-i Adviyye hazretleri, “Kendisi Allah’tan razı olmadığı halde, Allah’ın kendisinden razı olmasını nasıl ister” buyurdu. “Kul, Allah’tan nasıl razı olur?” diye sordular. “Allah’tan gelen nimet ve belayı aynı gördüğü vakit) buyurdu. Bela gelince de, nimetteki gibi hâli değişmemişse, Rabbinden razı sayılır.
Müslüman, hayrın ve şerrin de Allah tarafından yaratıldığını bilir. Birkaç örnek de buna verelim:
1- Fakir bir kimse, beni niye zenginleştirmiyorsun, zengin kimse de, beni niye daha çok zengin yapmıyorsun diyemez.
2- Bir memur, beni niye âmir yapmıyorsun, âmir de, beni niye müdür, genel müdür, bakan, başbakan, cumhurbaşkanı yapmıyorsun diyemez.
3- Avukat, beni niye doktor yapmadın, doktor, beni niye tüccar yapmadın, köylü, beni niye şehirli yapmadın diyemez. Bir şoför, beni niye pilot ve kaptan yapmadın diyemez.
4- Bir kimse, beni niye evliya veya peygamber yapmadın diyemez.
Ne erkek, diğer erkeklerle eşit yaratılmıştır, ne de kadın, diğer kadınlarla eşit yaratılmıştır. Allahü Teâlâ her canlıyı farklı yaratmış ve her birine bir vazife vermiştir. Herkes haline ve hakkına razı olmalı, razı olmayan büyük isyan içinde olur.
Belki bir insanın kadın veya erkek olarak yaratılması, onun hakkında daha iyidir.
Bir Âyet meali:
“Hoşlanmadığınız şey sizin iyiliğinize; sevdiğiniz şey de, kötülüğünüze olabilir. Siz bilmezsiniz, Allah bilir.” [Bekara 216]
Her halimize razı olmalıyız. Çünkü Allahü Teâlâ Kudsi Hadislerde buyuruyor ki:
“Mümin başına gelen işten, hoşlansa da, hoşlanmasa da, o iş, onun için iyidir.” [İbni Şahin]
“Kimisinin imanı ancak zenginlikle salah bulur. Eğer o fakir olsaydı, küfre girerdi. Kimi de, ancak fakirlikle salah bulur, [doğru, iyi yolda olur], eğer zengin olsaydı, küfre düşerdi. Kiminin imanı da, ancak sıhhatte olması ile tamam olur. Eğer hastalansa, küfre girerdi. Kiminin imanı hastalıkla olgunlaşır. Eğer sıhhatte olsaydı küfre sürüklenirdi.” [Hatib]
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet ve dinen görevinin bilincinde olan kullarından eylesin. (Amin)