ORDA BİR KÖY VAR UZAKTA O KÖY BİZİM KÖYÜMÜZDÜR!
Yine güz, yine aylardan Eylül idi. Halil amca, köyde hatırı sayılır bir kaç kişiden biriydi. Köyde tarlası arazisi yoktu ama, köylünün nezdinde, sözüee nazıda geçen biriydi. Okul okumamıştı, lakin çocuklarının okumaları için büyük bir gayret içindeydi. İstikbali görenlerdrndi yani...
Çocuklarının bir dediğini iki etmeyen Halil amca, her yıl Eylül ayı geldiğinde; köyden, karşı köyün sahibi olan Ermin ağanın tarlalarındaki taşları toplama işi için genç yaşlı, kadın erkek demeden, eli iş tutan her kesimden insan toplardı. Karşı köyün sahibi, yüksek tahsil görmüş mürekkep yalamış biriydi. Binlerce dönümlük araziler, ona babasından miras kalan Ermin ağa, kul hakkına son derece riayetkâr olduğu halde, inanç konusunda tam bir nasipsiz herifti. Günümüzün deyimiyle, katmerli bit Ateistti.
Eylül ayı, bir yönüyle; köyde işi gücü olmayanlar için, bir nebze geçim vesilesiydi. Halil amca, Her güz mevsiminde Eylül ayı geldiğinde; köyde ev ev dolaşır ve Ermin ağanın tarlasından taşları toplamak için işçi ayarlardı. Karşı köye işe giden işçiler, traktör römorklarına binerken; hep birlikte tozlu topraklı yolda traktörün tak lak, tak lak dansına eşlik ederlerken, bazende geride bıraktıkları köylerine dönüp bakarlarken; orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür. Gitmesekte gelmesekte, o köy bizim köyümüzdür, nakaratını hep birlikte tempo halinde söyleyip hasret gideriyorlardı adeta...
Eylül ayı, hazırlık ayıdır. Eylül ayı; tohumların ekim için hazırlandığı, nadasların tekrar sürülüp ekilişe hazır hale getirildiği ve Ekimi; toprağı, tohumu, ümidi, umudu, beklenti ve özlemi haber verdiği aydır!!!
Birde; kışlık zahirelerin ikmal edilip, elbise ve yakacakların tedariğinin yapıldığı; okulların açılmasıyla çocukların, okul bahçelerini renga renk çiçekler misali süsledikleri aydır Eylül!...
Böyle bir atmosferde, ne Halil amcanın işçi çavuşluğu, ne işçilerin traktör römorkunda dans edercesine zıpladıkları ne de genç yaşlı amelelerin akşam yorgun argın eve dönüşleri Ermin ağanın umurundaydı.
Ermin ağanın hayat felsefesinde; ne Eylülün hazanı, ne Ekimin kazanı, ne de garip gurebanın sapı samanı hiç ilgilendirmiyordu... Çünkü, Ermin ağa; sadece geniş olan arazilerinin varlığından, bir de adına para dedikleri kağıt paralarının istif İstif kalıplarından anlayan şimalperest, garpperest ve modern bir Dikyanustu. Şimdi yine yeni bir Eylül gelip dayandı kapımıza. Ne Ermin ağanın kibrinden, ne Halil amcanın çavuşluğundan ne de o gün; traktör römorkunda, bir yevmiye için zıplayıp mideleri ağızlarına kadar gelenlerden eser kaldı. Eylül, onların bağını, bostanını, hayal ve düşlerini hazana çevirdi...
O günden bu güne hayatta kalanlar, hala; orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüzdür deyip, arada bir teselli bulsalarda, köy o köy olsa da, baharın o eski bahar olmadığı gün gibi aşikar. Evet, bir zamanlar, Ermin ağa ve gibilerinin mezarlık alanları bile ayrıydı. Aralarında geçen yol, onları birbirinden ayırıyordu. Yukarısı varsılların, aşağısı yoksulların mezarlık alanıydı.
Peki, ya şimdi? Şimdi, ne Ermin ağanın mezarını, ne de o gün Allah'ın arzında zalimane hayat sürenlerin adını bilenler kaldı.
Artık onlar, şurası burası benimdir diyemeyecek durumdalar. Çünkü, tenleriyle birlikte kara toprağa karışmakla, izleri ve namları silindi gitti bu dünyadan. Orda bir köy var uzakta, o köy bizim köyümüz mü hala, acaba bilinmez ama???
Halil amcaya rahmet olsun. Ermin ağa inanmadığını hep söyler dururdu. Onun işi Allah'a kaldı...
Kalın sağlıcakla efendim.
Eylül Ayında gelinliklerin rengi hep sarı olur! İsimli çalışmamdan...
08 Eylül 2022.