BİR KİMSEDE İMANIN OLDUĞUNUN ALAMETİ
Muhterem Kardeşlerim…
İmanın şartı (6) altıdır, bunlar inanılacak şeylerdir. Amentüdeki altı şeye inanmak, imandır. İmanın bunlardan da önce gelen asıl iki şartı ise gayba iman ve Hubb-i Fillah, Buğd-ı Fillahtır.
Efendim;
İmanın, bir müminde var olması bu iki şarta bağlıdır:
Birincisi, gayba imandır ki, görmeden, kendi aklına, bilgisine danışmadan inanmaktır. Gayba iman esastır ve gayba iman etmek lazımdır. Çünkü dünyanın ve ahiretin bütün saadetleri, görmeden inanmaya bağlıdır. Can, rûh boğaza gelmeden önce iman etmiş olmalıdır. Can boğaza gelince, ahiretin bütün halleri gösterilir. O zaman bütün kafirler iman etmek isterler. Halbuki imanın gaybî olması lazımdır. Görmeden inanmalıdır. Görülen şeye iman edilmiş olmaz. Fakat bu anda, müminlerin tevbesi kabul olunur.
İkincisi, Hubb-i Fillah ve Buğd-ı Fillahtır. Bu (2) iki şart yoksa, Amentüde bildirilen (6) altı şarta bir kimse inansa da Mümin olamaz. Hubb-i Fillah; Allah için sevmek, Buğd-ı Fillah ise, Allahü Teâlâ için sevmemektir. İmanın alameti; Hubb-i Fillah ve Buğd-ı Fillahdır.
Bir Hadîs-i Şerifte;
“Allahü Teâlâ’nın bazı kulları vardır. Bunlar, Peygamber değildir. Peygamberler ve şehitler, kıyamet günü bunlara imrenirler. Bunlar, birbirini tanımayan, uzak yerlerde yaşayan, Allah için birbirini seven müminlerdir” buyuruldu.
Allahü Teâlâ’nın en çok sevdiği ibadet, Hubb-i Fillah ve Buğd-ı Fillahdır. Allahü Teâlâ’nın sevdiklerini sevmek lazımdır ve imanın alametidir. İbadetlerin en üstünü olduğu bildirilen Hubb-i Fillah ve Buğd-ı Fillah da bu demektir.
Resûlullah Efendimiz buyurdu ki:
“İmanın temeli ve en kuvvetli alameti, Müslümanları sevmek ve Müslümanlara düşmanlık edenleri sevmemektir.”
“Allahü Teâlâ, bir Peygambere vahyetti ki, falan abide söyle; dünyada zühd ederek, nefsini rahata kavuşturdun ve kendini kıymetlendirdin. Benim için ne yaptın? Abid; ya Rabbi! Senin için ne yapılır? deyince Allahü Teâlâ; düşmanıma, benim için düşmanlık ettin mi ve sevdiğimi benim için sevdin mi?” buyurdu.
“Bir kimse, Allahü Teâlâ’nın düşmanlarını düşman bilmezse, hakiki iman etmiş olmaz. Müminleri Allah için sever ve kafirleri düşman bilirse, Allahü Teâlâ’nın sevgisine kavuşur” buyuruldu.
İnanılacak bilgileri doğru olarak öğrenip düzelttikten sonra, her Müslüman’ın kendine lazım olan Helal, Haram, Farz, Vacip, Sünnet, Mendub ve Mekruh olan şeyleri, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin yazdıkları fıkıh, ilmihal kitaplarından öğrenmesi ve bunlara uyması lazımdır.
İmanın gitmesine sebep olan haller
Konu ile alakalı olarak Miftâh-ul-Cennet kitabında deniyor ki:
“İmanı olduğu halde, ileride imanının gitmesine sebep olan şeyler (40) kırk kadardır:
1- Bidat sahibi yani itikadı bozuk olmak.
2- Zayıf yani amelsiz iman.
3- Dokuz uzvunu doğru yoldan çıkarmak.
4- Büyük günah işlemeye devam etmek.
5- Nimet-i İslâm’a şükrünü kesmek.
6- İmansız gitmekten korkmamak.
7- Zulüm etmek.
8- Sünnet üzere okunan ezanı dinlememek.
9- Anaya babaya asi olmak. Onların İslamiyet’e uygun, mubah olan emirlerini sert sözle ret etmek.
10- Doğru olsa bile, çok yemin etmek.
11- Namazda Tadil-i Erkanı terk etmek. Tadil-i Erkan, hiç hareket etmeden Sübhanallah diyecek kadar durmaktır.
12- Namazı ehemmiyetsiz sanıp, öğrenmesine ve çoluk çocuğuna öğretmeye ehemmiyet, önem vermemek.
13- Şarap ve fazlası sarhoş eden her içkiyi, az da olsa, içmek.
14- Müminlere eziyet etmek.
15- Yalan yere evliyalık ve din bilgisi satmak. Ehl-i sünnet bilgilerini öğrenmeyip, kendini din adamı olarak tanıtmak.
16- Günahını unutmak, küçük görmek.
17- Kibirli olmak, yani kendisini beğenmek.
18- Ucub, yani ilim ve amelim çoktur demek.
19- Münafıklık, iki yüzlülük.
20- Hased etmek, din kardeşini çekememek.
21- Devletin ve üstadının İslâmiyete muhalif olmayan sözünü yapmamak.
22- Bir kimseyi tecrübe etmeden, iyi demek.
23- Yalanda ısrar etmek.
24- Ulemadan kaçmak, ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarını okumamak.
25- Bıyıklarını sünnet miktarından ziyade fazla uzatmak.
26- Erkekler ipek giymek.
27- Gıybet etmekte ısrar etmek.
28- Kafir de olsa, komşusuna eziyet etmek.
29- Dünya umuru, işleri için, çok gadaba gelmek, sinirlenmek.
30- Faiz almak ve vermek.
31- Öğünmek için elbisesinin kollarını ve eteklerini fazla uzatmak.
32- Sihirbazlık, büyü yapmak.
33- Salih olan mahrem akrabayı ziyareti terk etmek.
34- Allahü teâlânın sevdiği kimseyi sevmemek ve İslâmiyeti bozmak için uğraşanları sevmek.
35- Mümin kardeşine üç günden fazla kin tutmak.
36- Zinaya devam etmek.
37- Livatada bulunup, tevbe etmemek.
38- Ezanı fıkıh kitaplarının bildirdikleri vakitlerde ve sünnete uygun okumamak.
39- Haram işleyeni görüp de, gücü yettiği halde, tatlı dil ile men etmemek.
40- Nasihat vermek hakkına sahip olduklarına nasihat etmemek.”
İmanın devamlı kalmasının sebepleri
Konu ile alakalı olarak Miftâh-ul-Cennet kitabında deniyor ki:
“İmanın, bizde baki, devamlı kalıp çıkmamasının şartı ve sebebi (6) altıdır:
1- Biz gayba iman eyledik. Bizim imanımız gaybadır, zahire, görünüşe değildir. Zira biz, Allahü teâlâyı, gözümüzle göremedik. Lakin görmüş gibi inandık, iman ettik. Bundan asla şüphemiz yoktur.
2- Yerde ve gökte, insanda, cinde, meleklerde ve Peygamberlerde, gaybı bilen yoktur. Gaybı ancak Allahü Teâlâ bilir ve dilediklerini dilediklerine bildirir. Gayb demek, duygu organları veya hesap, tecrübe ile anlaşılmayan demektir.
3- Haramı haram bilip, itikat etmek, inanmak.
4- Helali helal bilip, böyle itikat etmek, inanmak.
5- Allahü Teâlâ’nın azabından emin olmayıp, daima korkmak.
6- Her ne kadar günahkâr olsa da, Allahü Teâlâ’nın rahmetinden ümit kesmemek.
Bu altı şeyden birisi, bir kimsede bulunmasa da, beşi bulunsa, yahut birisi bulunsa da, beşi bulunmasa, o kimsenin imanı ve İslâmı sahih değildir.”
Son nefeste Müslüman’ın tevbe etmesi sahih olur. Fakat, kafirin imana gelmesi sahih olmaz. İmanı korumak için her Müslüman, sabah ve akşam, şu iman duasını okumalıdır:
“Allahümme innî e'ûzü bike min en-üşrike bike şey-en ve ene a'lemü ve estagfirü-ke li-mâ lâ-a'lemü inneke ente allâmülguyûb.”
Sabah duası gece yarısında okumağa başlanır. Akşam duası zevalden, öğleden itibaren başlar. Mürted olduğunu yani dinden döndüğünü, çıktığını inkar etmek de tevbe olur.
Sonsuz azapta kalmamak için her Müslüman’ın birinci vazifesi nefsine uymamaktır. Nefis, insanın en büyük düşmanıdır. İnsanın imanını yok etmek ister. Bundan zevk alır. Allahü Teâlâ’nın ve Peygamber Efendimizin emirlerinden ve yasaklarından birisinin bile doğru, faydalı olduğunda şüphe edenin imanı gider, kâfir olur. Kâfir, Cehennemde sonsuz yanacak, azap görecektir. Sonsuz yanmanın, azap görmenin ne demek olduğunu insan bir düşünse, korkudan uykusu kaçar, yemekten, içmekten kesilir. Hiçbir dünya zevki gözüne görünmez. Küfrün, inkârın cezası çok ağır, çok korkunç ise de, küfürden ve günahlardan kurtulmak da çok kolaydır. Bunun biricik çaresi, imanını tazelemektir. Bunun da en kolay yolu, her akşam yatarken, üç kere “Estagfirullahel'azîm” okumaktır. Manasını düşünerek okumak lazımdır. Manası; “Ya Rabbi, beni affet” demektir. Allahü Teâlâ, tevbeleri kabul edeceğini vadetmiştir. Yalnız, tevbenin kabul olması için, namaz borcu ve kul hakkı olmaması lazımdır. Bir namaz borcu olan, bunu kaza etmedikçe, tevbesi kabul olmaz. Cehennemde yanmaktan, azap görmekten kurtulmak için, ölmeden evvel namaz borcundan ve kul hakkından kurtulmak lazımdır. Yapılan hiçbir hayırlı iş, insanı bu azaplardan kurtaramaz. İbni Teymiyye ve benzerlerinin kurtarır demesine inanmamalı ve aldanmamalıdır.
Bir Müslüman’ın, öncelik olarak imanını doğru olarak düzeltmesi, akaidi, yani inanılacak bilgileri düzelttikten sonra, Helal, Haram, Farz, Vacib, Sünnet, Mendub ve Mekruh olan şeyleri, Ehl-i Sünnet Âlimlerinin yazdıkları fıkıh kitaplarından öğrenmek ve bunlara uymak lazımdır. Bu Âlimlerin üstünlüklerini anlayamamış olan cahillerin çıkardıkları sapık kitapları okumamalıdır. Allah korusun! İtikat edilecek şeylerde Ehl-i Sünnet mezhebine uymayan inanışı olan Müslümanlar, ahirette Cehenneme girmekten kurtulamaz. İmanı doğru olanın ibadetinde gevşeklik olursa, tevbe etmese bile, af edilebilir. Af edilmese bile, azap çektikten sonra, Cehennemden kurtulur. İşin başı, itikadı düzeltmektir.
Hâce Ubeydullah-i Ahrâr hazretleri buyurdu ki:
“Bütün keşifleri, kerametleri bana verseler, fakat, Ehl-i Sünnet Vel Cemaat itikadını vermeseler, kendimi harap bilirim. Keşif ve kerametim olmasa ve kabahatim çok olsa, fakat Ehl-i Sünnet Vel Cemaat itikadını ihsan eyleseler, hiç üzülmem.”
İbadetler, fazla zan edilmekle, doğru olur. İman, itikat ise, çok zan ile doğru olmaz, iyi bilinmekle doğru olur.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)