EYLÜL'DE GELİNLİKLERİN RENGİ HEP SARI OLUR!
Muhammed Hadi, daha yirmi beşinde bir delikanlıydı ve bekardı. Yakışıklı, mert, cesur, namuslu ve dürüsttü. Düşenin dostu, zalimin ve despotun amansız düşmanıydı. Nureddin ile can kardeş gibi idiler. İki gün birbirlerini görmese, Muhammed Hadi hemen Nureddinin evine bir çocuk gönderir onu çağırtırırdı.
Birde Muhammed Hadi'nin büyüğü, Hanzala vardı. O da, dertlinin dert ortağı; garibanların ve mahalle çocuklarının sığınağıydı. Her ne hikmetse, (tabi insanlara değer verdiklerinden) her akşam; mahallenin gençleri ve çocukları, Ramazan amcanın evinde toplanıp bir araya gelirlerdi.
M. Hadi ve Hanzala, gelen gençlere çay ve kahve ikram eder; onlarla samimi bir ortamda sohbet ederlerdi. Çok sürmedi bu mutlulukları tabi.
Dünyada yalnız iyiler yoktu tabi. Birde kötü ve kötüler vardı. Birde, garibanların elindeki aş ve işine; göz diken gözleri dönmüş iki ayaklı canavarlar vardı. Yine Eylül ayı idi dostum! Köy meydanında, hainler senin başına akbabalar gibi üşüşürlerken; nasip denilen alın yazgım, beni oralardan çoktan uzaklaştırmıştı. Eylül de, gelinliklerin rengi hep sarı olurmuş ah, M. Hadi; lakin senin ki kırmızıya boyandı ve içimizi kanatmıştı...
Sensizliğine dayanmayan ağabeyin Hanzala, deliye dönmüş ve ölüm yemini etmişti. Ya senin katillerinin hakkından gelecek, ya da senin yanına gelecekti. Kararlı ve yeminliydi Hanzala! Ah Hanzala, bir bilebilseydin; Eylül ayında her şeyin sarıya boyandığını?
Muhammed Hadi mezaristan yurduna sevkedilirken, katilleri ise keyfiyistinda otağ kurup sigara tütürdükleri zaman; insanın kanı donacak kadar oluyordu!...
Muhammed Hadi dünya sürgününü bitirmişti ama, Hanzala'nın içini yakıp yangın yerine çeviren acısı bir türlü dinmek bilmiyordu. Günler aylara, aylar senelere gebeyken; Hanzala'nın gönlü ise, Muhammed Hadi'nin katillerine karşı her gün biraz daha, kin, öfke, intikam ve nefret ile dolup taşıyordu. Kolay değildi tabi, biricik can kardeşini, ömrünün baharında kaybetmişti.
Kardeşi toprağın altına girmişti ama, onun katilleri ellerini kollarını sallaya sallaya geziyorlardı. Muhammed Hadi'yi katledenlerin bu şekilde gezip dolaşmaları; Hanzala'yı daha da kahrediyor ve yüreğini kanatıyordu. Ne yapıp edip, kardeşimin intikamını almalıyım diyordu Hanzala!
Ama, o da olmadı. Bir gün Hanzala, Muhammed Hadi'yi katledenleri takip ederken; meğer karşı tarafın tetikçileri de Hanzala'yı arkadan takip ediyorlarmış. Kader bu kardeş, ne kaçılır ne de savuşturulabilir! Hanzala, arkadan; Kereeeem diye seslendiği bir anda, kurşun sesleri şehrin meydanını adeta bir yankı orkestrasına dönüştürmüştü. Hanzala, tetiğe basıp kurşunları Kereme doğru sıkarken; Kerem, aldığı kurşunlarla düşüp yere yığılmıştı. Silahı tutukluk yapan Hanzala, olay mahallini terk etmeye karar verince; pusuda bekleyen kiralık tetikçiler ona arkadan bir kaç el ateş ettiler. Evet, korkulan olmuş ve Hanzala; ayak topuğuna isabet eden kurşunla yere yığılıp kalmıştı. Katiller sürüsü, akbabaların leşe üşüşmeleri gibi; Hanzala'nın başına üşüştüler. Kimi taşla, kimi başka cisimlerle; Hanzala'nın başına darbe üstüne darbe indirdiler.
Olan olmuştu ve Hanzala, olay yerinde can vermişti. Kereme gelince, bir kaç ay tedavi gördükten sonra ayağa kalkmış ve hayatına kaldığı yerden devam etmişti...
Dünya hayatı; zalim ve mazlumların mücadelesinden ibarettir Hanzala. Zalimler kazanıyor görünselerde, onların haklı olduklarını sanmayın. Başlarına nasıl bir inkılabın geleceğini, yakında göreceklerdir. İşte böylece, iki güzel fidanın kanı toprağı sularken; geriye, gözleri yaşlı bir anne, yürekleri yaralı kardeş ve gönül dostlarını bırakmışlardı M. Hadi ve Hanzala!... Rabbim sizi ve mazlum olarak katledilenleri mağfiret eylesin. İki genç fidan ve gönül insanı M. Hadi ve Hanzala!...
Yaşanmış bir hayat hikayesi.
Öyküler çalışmamdan...
05 Eylül 2022.