AZİZ İSLAM DİNİ, BÜYÜK BEDELLER ÖDENEREK GÜNÜMÜZE KADAR ULAŞTI!
Hafıza-i beşer, nisyana malüldür!
O manada, mazi bilinmeden, hal ve istikbalin inşası mümkün değildir! Bu gün, tüm dünya insanlığının; muhtaç olduğu bir yudum sevginin tek adresi, âziz islam dinidir. Mutluluğu, yanlış adreslerde arayanların çoğunlukta olduğu bir zaman diliminde yaşarken; bize de, sadece değer yargılarımıza azı dişlerimizle yapışıp sahip çıkmaktan başka bir şey kalmıyor haliyle!
Evet, bu kısa girizgahtan sonra, esas olan mevzumuza geçebiliriz!
Mekke müşrikleri, Hz. Muhammed (s.a.v) efendimize; senin inandığın ilâh, bizim yeryüzündeki saltanat, iktidar, yaşam biçimimize, zulmümüze, idare ve devlet işlerimize karışmasın diyorlardı. Ka'be'nin içine doldurmuş oldukları 360 küsür put ve heykelin; kendilerine şefaat edeceğini iddia ediyor ve günün muayyen vakitlerinde onlara tapmakla, güya ibadet ettiklerini zannediyorlardı.
Onlar, put ve heykelleri için kurban kesiyor, adakta bulunuyor ve onları, başlarına muhafızlar dikerek itina ile kuruyorlardı. (Korumaya muhtaç uyduruk ilahlar) Onlara dil uzatanları, yerine göre uyarıp tehdit ediyor, yerine göre de dövüp işkence ediyorlardı. Onların yaptıkları söz konusu zulümleri, kişiden kişiye değişirdi. Eğer ki, putlarına hakaret eden kişi kalabalık bir aileye mensupsa, toplumda ayrı bir yeri ve mevkii varsa; ona kolay kolay ilişemezlerdi.
Şayet, putlarına dil uzatan kimse; kabilesi ve adamları olmayan biri ise, işte o zaman ona işkencelerin en ağırını uyguluyorlardı. Hz. Yasir ve eşi Sümeyye ile Hz. Bilal Habeşi (r.a) gibi!... Yani, o günün Mekkesinde; müşriklerin kurmuş oldukları Darün-Nedve isimli parlementolarında almış oldukları kararlar gereği; putlarını koruyup kolayan kanun ve yasaları vardı.
Mekke site devletinin kodamanları, o kanunları ihlal edenlere en ağır cezai müeyyideler uygulamaktan asla geri durmazlardı. Mekke müşrikleri, işin dozunu fazla kaçırınca; ilahi yardımlar sağanak sağanak iman edenlerin üzerine yağmaya başladı ve müşrikler günden güne irtifa kaybetmeye mahkum oldular. Birinci ve ikinci âkabe bey'atlarında alınan tedbir ve kararların ardından; Allah (c.c) tarafından Hicret izni verilince, önce Efendimiz (s.a.v) ve Hz. Ebu Bekir (r.a) birlikte Medineye doğru yola çıktılar.
Onların ardından da, Müminler peyderpey Mekkeden çıkıp Mediye akın ettiler...
Aziz olan İslâm dini, kemale ermiş ve ceziretü-l Ârab yarım adasının her tarafından; insanlar fevc fevc Medineye akın edip İslâm ile şerefyab olmuşlardı!
Bu hakikati, Kur'an'i Kerim şöyle açıklmaktadır: "
1- Allah'ın yardımı ve fetih geldiğinde,
2- insanları bölük, bölük Allah'ın dinine girerlerken gördüğünde.
3- Artık Rabbini hamd ile tesbih et ve bağışlamasını dile! Muhakkak ki, O, çok bağışlayandır! (Nasr/1.2.3)
Bu süre, Kuran'i Kerimin son inen suresidir. Mushaf sıralamasında, 110, nüzul sıralamasında ise 114 ncü suredir. Müfessirun Ülema'nın, Sahabe efendilerimizden naklettikleri rivâyetle; bu sure, aynı zamanda Efendimizin (s.a.v) vefatını haber veriyordu.
Şimdi bunları neden anlatıyoruz değil mi?
Bu hakikatleri şunun için anlatmaya gayret ediyoruz: Bu gün, müntesibi olmakla şeref duyduğunuz Aziz İslam dininin; kolay bir şekilde günümüze gelmediğini, onun emir ve nehiylerine riayet ettiğimiz orada, Allah'ın indinde değer kazanabileceğimizi genç kuşaklara hatırlatmaya çalışıyoruz.
Zira, o hayırlı nesil; gerek mallarıyla ve gerekse canlarıyla büyük bedeller ödeyerek, Aziz islâm dininin günümüze kadar ulaşmasına vesile olan kutlu bir kuşaktı. Onları hayırla, rahmetle, minnet ve saygıyla anmak ve anlamak; her Müslümanın boynunun borcudur!... Rabbim, cümlemizi onların hayatını örnek alıp; âziz islâm dinine sımsıkı sarılan mütakilerden eylesin! Âmin.
29 Ağustos 2022