YOLDAKİ İŞARETLER
Geçenlerde Yalova gezisinde bir şahıs tarafından bir partinin genel başkanına Seyyid Kutup' un Yoldaki İşaretler adlı kitabı hediye ediliyor.
Kitabı hediye eden şahıs; bunun bir mizansen olmadığını, o parti liderinin kitabı nezaketle aldığını ve yazarını görünce 'Seyyid Kutup çok mücadeleci bir insandı.'
İfadelerini kullandığını söyledi.
Bu hadisenin, Seyyid Kutup' un idam edilişinin yıldönümü'ne yaklaştığımız bir tarihte cereyan etmesi ve konunun önemli olması bu yazıyı adeta zorunlu kıldı.
Kitabı hediye eden şahsın da belirttiği gibi bu kitabın tanıtılması elbette ki çok önemlidir.
İnsanlar, Seyyid Kutup veya başka mütefekkirlerin bütün düşüncelerine katılmak zorunda değiller.
Zaten herhangi bir mütefekkirin kitaplarının veya fikirlerinin tümünü doğru veya tümünü yanlış olarak kabul etmek sağlıklı bir yaklaşım değil.
Fikirleri ve eserleri değerli kılan bu fikirlerin doğruluğundan ziyade bu fikirlerin hangi sorunların çözümüne yönelik, hangi şartlarda ve nasıl dile getirildiği, hangi çabalarla oluştuğu ve o mütefekkirin bu fikirler uğruna nasıl fedakarlıklarda bulunduğu, ne gibi bedeller ödediği hususlardır.
Yine bu fikirlerin zorbalık, işgal ve sömürü karşısında insanlara kazandırdığı bilinç, duruş ve mücadele azmi, yolu ve yöntemidir.
Seyit Kutup, inancı ve fikirleri ve bu fikirlerin toplumun zilletten kurtulması için yararlı olacağına dair çözümler getirmesi umudu ve çabasıyla bu yolda canıyla bedel ödemeyi bizzat kendisi tercih etmiştir. Seyyid Kutup sadece bir fikir adamı değil o fikirleri uğruna hayatını feda etmeyi tercih eden bir mücadele adamı olduğu için daha da saygın bir konuma yükselmiştir.
İşte Seyyid Kutup' u ve Yoldaki İşaretleri, Seyyid Kutup' un fikirlerini değerli ve önemli kılan onun, bir çizgi/bir tavır/bir duruş ortaya koyarak kendi fikirlerinin ve inancının nasıl yaşanacağını örnek olarak bizzat kendisinin göstermiş olmasıdır.
Öyle ise ölümüne bile vazgeçmediği bu çizgi/bu duruş nedir?
Birincisi; haksız ve kasıtlı olarak aşırılık diye lanse edilen onun İslamiyet ve cahiliye sınıflandırmasının kategorik olarak çok yerinde bir tespit olduğunu söyleyebiliriz.
Diğeri, İslam'ın aziz ve uğruna ölünebilecek bir din olduğunu canıyla bedel ödeyerek göstermesi bizim için büyük bir mirastır.
Seyyid bize bir bilgiden daha değerli olanı; bir duruşu miras bırakmıştır.
Onun küresel emperyalizm ve batı karşısında sergilediği vakarlı duruşu, batı karşısında aşağılık kompleksinden nefret etmesi, beşeri sistemlere boyun eğmemesi miras bıraktığı yolun önemli işaretlerindendir.
Onun İngiliz ve Amerika karşısındaki duruşunu günümüze yansıtmayanlar ve taşımayanlar elbette ki onun mirasına ihanet etmişlerdir.
Onun İslam ve cahiliye ayrımını günümüzün İsrail ve Amerika'nın askerleri olarak Müslümanlarla ve Müslüman coğrafyalarda Müslüman toplumlara saldıran terör örgütlerinin selefiliği şeklinde bir çizgi gibi yorumlayanlar onun hatıratına ihanet etmişlerdir.
Seyyid Kutup, Müslümanların bulundukları durumdan çıkmaları için saf İslam' a sarılmaları, İslam'a herhangi yabancı bir fikri eklememeleri, herhangi bir toplumu taklit etmemeleri veya onların düşünürlerini takip etmemeleri gerektiğini belirterek Müslümanların kendi kaynaklarına dayalı olarak düşünmelerini ve düşünce geliştirmelerini dolayısıyla özgün ve hür olmalarını önemsemiştir.
Seyit Kutup' un siyasi anlamda ilk olarak yazdığı kitap aslında Yoldaki İşaretler değil; İslam'da Sosyal Adalet adlı kitabıdır. Yetmiş üç yıl önce yazdığı bu kitap onun geniş ufkunu bize göstermektedir.
Seyyid Kutup hakkında çok şey söylemek mümkün ancak bize gerekli olan onu doğru anlamak ve hatırasına gereken özeni göstermektir.
Onun da mensubu olduğu Şehit Hasan Elbenna' nın o İhvanlarının bir kısmının, Mursi'yi sahnede öldüren batı ve İsrail ile aynı yörüngede yürümesi ne hazindir.
Öyle ise onun bu sözünü hatırlayalım:
“Batılılardan nefret ediyorum, Amerika’dan nefret ediyorum; ama daha çok Amerika’nın vicdanına sığınan müslümanlardan nefret ediyorum.”
Onun, idama giderken ki duruşunu hatırlayalım:
"“Seyyid Kutup idam sehpasına götürülürken, Ezher müftüsü de kelime-i şehadet getirmesi için yanında gelir ve ölmeden önce kelime-i Şehadet getirmesini ister. Seyyid Kutub şu cevabı verir:
Sen bu komediyi tamamlayan son figür müsün? Sen o dediğin kelime ile ekmek yiyorsun, o kelimeyi söylediğin için Ezher'de sana maaş veriyorlar. Bense O kelime için ipe çekiliyorum...”
Bugün Gazze’de, Yemen’de, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de ve kuşatılmaya çalışılan tüm mazlum coğrafyalarda, fiziki,askeri, ekonomik vs orantısızlıklara rağmen, teslim olmama, direnme azmi varsa; bunda, Seyyid gibi, bizden öncekilerin adanmışlığı ve örnekliğinin, güçlü iman ve iradelerinin, bizleri aydınlatmalarının büyük izlerini görmekteyiz.
Ruhu şad olsun."
https://www.google.com/amp/s/www.gazeteipekyol.com/amp/makale/9267669/isa-dervisoglu/seyyid-kutub-u-anlamak
Selam ve dua ile.