“DİL”DEN “DİL”E
"Kalpten çıkmayan söz, kalbe ulaşmaz.
Kaç kere denedim, sonuç hiç değişmedi."
(Taşköprülüzade)
“Kalp denizdir, dil de kıyı.
Deniz de ne varsa kıyıya o vurur.”
Mevlana
Sadece ağızdan çıkarsa söz, varacağı yer sadece kulak olacaktır. Gönle ulaşamadan dökülecektir, zayi olacaktır. Söz o ki kalpten gelsin ki; kalbe ulaşabilsin. Sizin de dikkatinizi çekmiyor mu? Her geçen gün daha fazla anlamını yitiriyor söz, şifa olan sözden uzaklaşıyoruz. Ne demiştik; Önce söz vardı ve sözün aydınlığında bir yürüyüş vardı. Sözden gelen güzellik sohbete dönüşür, sohbetin muhabbetinde, muhabbetin bereketinde yaşardı insan. İnsandan insana, kalpten kalbe uzanan en önemli bağ idi sohbet. Sözün kıymetten düştüğü zamanlarda sohbet, sessiz sedasız çekip gitti aramızdan. Mekânlarımız ıssız, gönlümüz muhabbetsiz kaldı...
Evet, azizim kalpten kalbe bir yol vardır. Ve söz bu yol üzere olmalıdır. Söz; yoldan çıkmadan, yoldan çıkarmadan, yolu yormadan, özü bozmadan, özden gelerek s/öze ulaşmalı. Dildeki de, satırdaki de; “dil”den yani kalpten yani “sadr”dan gelmeli ki inşiraha vesile olsun, ferahlatsın, rahatlatsın, şifa olsun. Gönül dili. Ne muhteşem bir tanımlama değil mi? Kalpten kalbe, gönülden gönüle bir yol vardır. Gönül dili ile konuşabilenler için öyle yer gelir ki söze gerek kalmaz. Zira gönülden gönüle bağ kuranların sukutu bile çok şey söyleyecektir anlayana.
Nedir; Sözü, kalbe yaklaştırmak… Sözü öz ile, kâl’i hal ile, dili dil yani kalp ile birbirine yaklaştırarak çürümekten kurtarabilmek. “Sözü etkili söyleme sanatı” değil ifade etmek istediğimiz. Sözün özle ilişkisi; çok farklı bir durum bu. Kalp ile bağını koparmayan, gönülde döllenen, özden gelerek öze ulaşan sözdür derdimiz. Zira kalpleri birbirinden uzak olanları hiçbir dil hiçbir etkileşim aracı hiçbir teknik ya da eğitim birbirine yaklaştıramayacaktır. Söz özden gelmeli ki kulağın ötesine geçebilsin, kalpten gelmeli yani, salt dilden gelen kulağın ötesine geçemeyecektir. Bu bağlamda sözü unutan modern insanın; etkili söz söyleme, etkili konuşma türü eğitimlerle sözü güzelleştirme çabalarının neye hizmet ettiği tartışılabilir ancak, yüreğe dokunmayan, kalbe değmeyen sözün değeri olmayacaktır.
Sözü değerli kılmanın yolu, sözün kalbe değmesi ile mümkün olacaktır. Kalbe değmeyen, kalbe dokunamayan, kalp ile buluşamayan söz gürültünün ötesinde bir şey ifade edemeyecektir. Başka, bir de kalbi, yani özü, yani gönlü, yani sadr’ı temiz tutmak gerekecektir. Kalp denizi temiz değilse kıyıya ulaşan da kirli olacaktır. Sahi, koca koca adamların koca koca sözlerine rağmen sözün etkisini yitirmesini nasıl anlayacağız. Evet, bugün en önemli sorunlarımızdan biri sözün etkisini yitirmesidir. Çünkü söz özünden kopmuştur. Hadi dışarıda oyalanmayı bırakalım da aynayı kendimize tutalım; Çok şey biliyoruz, çok büyük sözler ediyoruz, çok konuşuyoruz ve fakat sözlerimizin bir türlü istediğimiz etkiyi göstermediği gerçeği ile yüzleşmek zorunda kalıyoruz. Sebep; özden uzaklaştık, gönülden, kalpten yani “dil”den uzaklaştık… Dilden dile, kalpten kalbe, gönülden gönüle yol çok uzak artık…
Gönül dilini bilenler için öyle fazla söze gerek yok dedik ama bu konuda iyi olamayınca söz uzuyor gördüğünüz üzere. Buyurun o zaman; “sözü büyüten, kalpten kalbe çarpmasıdır” diyen Kemal Sayar ile bitirelim. “İnsan insanın aynasıdır. Kendimi bir başkasıyla kurduğum ilişkide görürüm… Söz kalpten kalbe çarparak büyür gücünü etkileşimden ve hemhal oluştan alır… Karşılıklı konuşma ya da sohbet bana ve ona bir “evindelik” duygusu verir: ötekini kendi kalbime buyur etmek beni rahatlatır. O bana misafir olup beni zenginleştirirken, ben de onun misafiri olurum. Ona bir şeyler ekleyerek, onun bir parçası olarak bu konuşmadan ayrılırım. Sohbetin ihyası aşk ve muhabbet mesleğinin ihyası demektir, bu toprakların tarihine sahip çıkmak demektir...”