İSLAM’IN TEMELİNDEKİ YETİMLER
Mekke döneminin başlarında nazil olan Duha suresinin 6. Ayetinde peygamber (ASV)’a hitaben: “(O Rabbin) seni yetim bulup da barındırmadı mı?” buyurmaktadır. Bu dinin peygamberinin kendisinin bir yetim olduğunu ve İslam’la barındırıldığını hatırlatarak, 9. ayette “Öyleyse sakın yetimi üzme!” buyurarak tüm yetimler için tembihte bulunmaktadır.
Evet, İslam peygamberinin kendisi yetim olarak yetişmiştir. Duha suresindeki bu ayetler İslam’ın yetimlere verdiği önemi gösterdiği gibi, yetimlerin de İslam için önemine işaret etmektedir. Yetimlerin İslam’ın yayılıp yükselmesinde önemli temel taşı oldukları da bu ayetlerin işaretleri arasındadır. Yetimlere sahip çıkmak İslam’ın emri olmakla birlikte, uhrevi kazanımlar elde etmede müminler için önemli fırsatlardır.
İslam, yetimleri, mazlumları, miskinleri, fakir ve kimsesizleri kucaklamış ve onları koruma altına alarak şefkat kolları altında barındırmıştır. İslam tarihi dikkatle incelendiğinde, yetimlerin de bu dinin temelinde oldukları, hizmette emeklerinin büyük olduğu görülecektir.
Hz. Peygamberin (ASV)’ın evinde barınan birçok yetim vardı. Başta çok hadis rivayetiyle ünlü Enes bin Malik (RA) olmak üzere, hanımlarından Hz. Hadice’nin oğlu Hind; Hz. Sevde’nin ölen kocasından kalan çocukları; Hz. Ümmu Seleme’nin çocukları; Hz. Ümmu Habibe’nin kızı Habibe; Hz. Meymune’nin oğlu gibi tüm bu çocuklar, peygamber (ASV)’ın evinde ve O’nun gözetiminde yetişmiş bir yetimlerdir.
Medineli ilk Müslüman olan Hz. Es’ad bin Zürare vefat ettiğinde 4 küçük çocuğu vardı. Onları Resulullah (ASV)’a emanet etmişti. İşte bu çocuklar da O’nun evinde barınan ve gözetiminde yetişen yetimlerdi.
Kendi çocukları olmayan Hz. Aişe annemizin odasında barınan 4 yeti kalmış 4 yeğeni vardı. Kendisi de peygamber (ASV)’ın terbiyesinde yetişen Hz. Aişe’nin yetimlere karşı özel bir ilgisi ve yardım etme hevesi bulunuyordu. Evinde barınan yetimlere annelik etmiş ve onları en güzel terbiyeyle yetiştirmiştir. Bu yetimler büyük âlimler olmuşlar ve İslam’ın hizmetinde önemli konuma gelmişlerdir.
Çoğu çocukluğunda yetim kalmış gençlerden oluşan ve hayatlarını peygamber (ASV)’dan ilim öğrenmeye adamış sahabeler de Mescid-i Nebevi’nin bitişiğindeki “suffa” denilen bir yerde barınıyorlardı. Bunların başında Ebu Hüreyre gelmektedir ki en çok hadis rivayet eden sahabidir. Bugün İslam’ın birçok meselelerini bilmemizde onun payı büyüktür.
Yine peygamberimiz (ASV)’ın kendisi için “Benim Havarim” dediği Zübeyr bin Avvam başta olmak üzere, Ebu Zer el-Gıfarî, Mikdad bin Esved, Abdullah bin Ravaha, Osman bin Maz’un gibi büyük sahabiler de yetim olarak yetişmiş ve İslam’ın önemli şahsiyetleri olmuşlardır.
Gariptir ki Mescid-i Nebevî’nin arsası da Es’ad bin Zürare’nin himayesinde bulunan Sehl ve Süheyl adlarında iki yetim çocuğa aitti. Onlar arsalarını bağışlamak istemişlerse de Peygamber (ASV) kabul etmeyerek onlardan satın almış ve haklarını korumuştur.
İslam büyük ölçüde yetimlerin omuzları üzerinde taşınmıştır. İslam’ın ve Kur’an’ın anlaşılmasında, hadislerin günümüze kadar ulaşmasında hem ilim hem askeri mucadele yönüyle büyük emekleri olan bu yetimlere işaret olarak ayet-i kerime “Öyleyse yetimi üzme!” uyarısında bulunmuştur.
Peygamber (ASV) yetimlere sahip çıkma ve bizzat evinde ya da mescidinde bir yurt açarak barındırmasıyla hem ilahi emre itaat etmiş hem de yetimlere sahip çıkılınca ne güzel sonuçlar elde edildiğini göstermiş olmaktadır. Şehadet parmağıyla orta parmağını göstererek “Ben ve yetime sahip çıkan kimse cennette bu ikisi gibi beraber olacağız!” (Buhari, Talak, 25, Hadis no: 5304) buyurmuştur.