KELİME-İ ŞEHADETİ SÖYLEMEK
Muhterem Kardeşlerim…
Müslüman olmak için sadece Kelime-i Şehadet söylemek yetmez. Önceki bâtıl dinini terk ettikten sonra, Amentü’de bildirilen 6 şarta da inanmak lazımdır. Amentü’nün ilk şartı Allah’a imandır. “Allah'a inandım” demek de yetmez. Allah’a nasıl inanıyor? Her şeyi yaratana mı inanıyor? Yoksa hiçbir şeyden haberi olmayan bir puta mı? Bunun için Allahü Teâlâ’nın, Sıfat-ı Zatiyye ve Sıfat-ı Sübûtiyye denilen sıfatlarını bilmek gerekir. Allahü Teâlâ’ya, böyle sıfatlarını bilerek inanmak gerektiği gibi, Meleklere de, Peygamberlere de sıfatlarıyla inanmak gerekir. Mesela, Meleklerde erkeklik dişilik olmadığını bilmek gerekir. Peygamberlerin sıfatlarını, mesela, yalancı olmadıklarını, hiç günah işlemediklerini bilmek, diğer şartlara da, bildirildiği gibi inanmak lazımdır. Bunlardan biri noksan olursa, o iman geçerli olmaz. Bütün bu şartlara inandıktan sonra, İslam Ahlakı kitabında bildirilen şu şartları da, yerine getirmek gerekir.
Kelime-i Şehadeti söylemenin 4 şartı vardır:
1- Dille söylerken, kalb hazır olmak: Kalb hazır olmadan yani ne söylediğinin farkında olmadan, rastgele Kelime-i Şehadet getirmek geçerli olmaz.
2- Mânâsını bilmek: Kalb hazır, fakat ne söylediğini bilmiyor. Bu da geçerli olmaz. Kendisinden başka ilah olmayan Allah'a ve onun Resulü Muhammed aleyhisselama inandığını bilmesi şarttır.
3- Hulus-i kalble söylemek: Kalb hazır, ne söylediğini de biliyor, fakat ihlâslı değil. Söyle dedikleri için, şaka veya bir menfaat için, yani inanmadığı hâlde söylüyor. Bu da geçerli olmaz. Gerçekten inandığı için söylemesi gerekir.
4- Hürmetle söylemek: Bunların hepsi tamam, ama saygısızca, hiç önem vermeden, Müslüman olmak da neymiş dercesine, tazim göstermeden, alaylı bir şekilde söylemek de geçerli olmaz.
Kelime-i Şehadetin 4 şartına uyulsa da, Hubb-i Fillah, Buğd-ı Fillah yoksa, imanı geçerli olmaz. Yani sevdiği de, sevmediği de Allah için olmalı. Bu, imanın esasıdır, şartıdır. “Allah için seven, Allah için buğzeden, gerçek iman sahibidir” Hadis-i Şerifi, bunu açıklamaktadır. (Ebu Davud)
Şehadet getirmenin yüz otuz (130) kadar faydası vardır; fakat 4 şeyden biri bulunursa, faydası yoktur. O 4 şey: Şirk, şek, teşbih, ta’til’dir.
Bunları açıklayalım:
Şirk: Allahü Teâlâya bir şeyi ortak koşmak demektir. Şirke birkaç örnek verelim; Puta tapmak, ineğe tapmak, İsa heykeli denilen puta tapmak şirktir. Kâfirlerin bayramlarında, onların ibadet olarak yaptıklarını, ibadet niyetiyle yapmak şirktir. Hastalıktan kurtulmak için papazdan imdat beklemek şirktir. Allah’tan başka yaratıcı olduğuna inanmak şirktir.
Şek: Şüphe demektir. Bir şeyin varlığı ile yokluğu arasında tereddüt etmek demektir. Meksetmek, tevakkuf etmek, durmak demektir. Bir kimse Allahü Teâlâ’nın varlığı ile yokluğu arasında duraklarsa, cevap veremezse, şüpheye düşerse, şek etmiş olur. Şek edince Kelime-i Şehadet fayda vermez.
Teşbih: Allahü Teâlâ’yı, yarattığı bir mahlûka benzetmek demektir. Bu teşbihi yapan fırkaya Müşebbihe veya Mücessime denir. Bu fırka mensupları kâfirdir. Bu fırkayı ilk çıkaran Yahudi İbni Sebe’dir. Allahü Teâlâ’yı bir cisim olarak kabul eden ve Ona insanlardaki gibi uzuvlar isnat eden, Kur’an-ı Kerimdeki müteşabih Âyetlere yanlış mana verip, Allah’ın el, yüz gibi organlarının olduğunu iddia eden sapık fırkadır. Müşebbihe denilen fırkalar, Allah’ı yürüyen, oturan, madde, cisim gibi görür. Bir Âyet-i Kerime meali şöyledir:
“Onun benzeri hiçbir şey yoktur, O hiçbir şeye benzemez.” [Şura 11]
Teşbih sahipleri, yani Müşebbihe denilen bozuk fırka mensupları, kâfir oldukları için, onların Kelime-i Şehadet söylemelerinin hiç kıymeti yoktur.
Ta’til: “Allah Âleme karışmaz, her şey, vakti gelince kendi kendine olur” diyen bir felsefi görüşün inancıdır. Bu felsefecilere göre, hâşâ Allahü Teâlâ, robot gibi olup, hiçbir şeye karışmaz, emirleri, yasakları yoktur. Bu, ilah yok demenin başka şeklidir. Hâlbuki Allahü Teâlâ, kâinatı ve insanları başıboş bırakmamıştır.
Bir Âyet-i Kerime meali de şöyledir:
“Sizi boş yere yarattığımızı mı sandınız?” [Müminun 115]
Çocuk Büluğa Erince
Çocuklar küçükken ana, babalarına tabi olurlar. Büluğa erince ana, babalarına bağlı olarak Müslüman kalmazlar. Bu sebeple ana, babalar, çocukları büluğa erince onlara imanın şartlarını, İslâmiyet’i anlatıp iman etmelerini sağlamalıdırlar, aksi hâlde mürtet olurlar. Bu konuda İbni Âbidînde deniyor ki:
“Kız küçük iken; anasına, babasına tabi olarak Müslüman’dır. Baliğa olunca, anasının, babasının dinine tabi olması devam etmez. İslâmiyet’i bilmeyerek baliğa olunca, mürted olur. İman edilecek altı şeyi öğrenip inanmadıkça ve İslâmiyet’e uymak lazım olduğuna inanmadıkça, Kelime-i Tevhid söylese, yani Lâ ilâhe illallah, Muhammedün Resûlullah dese de, Müslümanlığı devam etmez. 'Âmentü billâhi...'de bulunan 6 şeyi öğrenip, bunlara inanması ve Allahü Teâlâ’nın emirlerini ve yasaklarını kabul ettim demesi lazımdır.”
İbni Âbidîn hazretlerinin bu sözünden anlaşılıyor ki, bir kâfir, Kelime-i Tevhid söyleyince ve bunun manasına kısaca inanınca, o anda Müslüman olur. Fakat, her Müslüman gibi bunun da, imkân bulunca;
“Âmentü billâhi ve Melâiketihi ve Kütübihi ve Rüsülihi vel Yevmil-âhiri ve bil Kaderi hayrihi ve şerrihi minallahi teâlâ vel-ba'sü ba'del mevti hakkun, eşhedü en lâilâhe illallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlühü” diye Amentünün esaslarını ezberlemesi, manasını ve İslam bilgilerinden kendisine lazım olanları iyice öğrenmesi lazımdır.
Bir Müslüman çocuğu da, bu 6 şeyi ve İslâm bilgilerini öğrenmez ve inandığını söylemezse, âkıl ve bâliğ olduğu zaman, mürtet olur. İman ettikten sonra, İslâm bilgilerini, yani farzları, haramları, abdesti, guslü ve namaz kılmasını, avret mahallini örtmesini hemen sorup öğrenmesi de farz olur. Sorduğu kimsenin öğretmesi veya hakiki din kitabı bildirmesi, buna da farz olur. Soracak kimseyi veya kitabı bulamazsa araması farz olur. Aramazsa kâfir olur. Buluncaya kadar bilmemesi özür olur. Farzları vaktinde yapmayan ve haram işleyen Cehennemde azap görecektir.
Allahu Teâlâ cümlemizi Kendisine layık Kul, Habibine layık Ümmet eylesin. (Amin)