BASİT SANILAN YANLIŞLARIN BÜYÜK ETKİLERİ
Her baba ve anne çocuklarının iyi olmasını ister. “Hayırlı evlat” her insanın isteğidir. Kusurlarını, kötü hallerini, içinde bulunduğu olumsuzlukları bilen baba, oğlunun kendisi gibi olmamasını, kusursuz olmasını, sorunsuz ve rahat bir hayat yaşamasını ister. Yapmakla övündüğü hatta “kahramanlık” kabul ettiği bir takım tavır ve davranışlarını vicdanen kusurlu ve yanlış olarak düşündüğünde, bunlardan çocuğunun uzak durmasını arzu eder.
Bunu sağlamak için hiçbir fedakârlıktan çekinmez. Çocuğunun eğitimi ve iyi bir insan olması için, en zor şartlarda yaşamaya katlanır, her türlü sıkıntılara göğüs gerer. “Ceketimi satar yine çocuğumu okuturum!” Sözü fedakârlığın samp-img width='1.33'
height='1' layout='responsive'esel bir sloganı olarak meşhur olmuştur. Her babanın çocuğuyla ilgili fıtri tavrı budur.
Tavuklarını bile başıboş bırakmayan insan, ciğerinden bir parça kabul ettiği çocuğunu başıboş bırakmak ister mi? Sahibini tanıyan ve sorunsuzca boyun eğen bir atın bile sahibinin yanında çok büyük değeri olur. İtaat ve saygıda kusur etmeyen hayırlı evladının kendisi yanındaki değerini ve zevkini varın siz düşünün...
Baba ve anneye çocuklarının hayırlı evlat olmasıyla ilgili bu masumane istek ve duyguları veren Allah, en temiz ve en güzel şekilde yarattığı çocuğu, masum ve hayırlı evlat olacak donanımla birlikte onlara teslim ediyor. Ancak ailedeki kötü tutum ve uygulamalar, doğru sanılan ya da zararı olmaz zannedilen yanlışlar, biraz büyüdükten sonra içinde yetiştiği çevrenin yanlış yönlendirmesi sonucu o masum yavru günahkâr bir canavara dönüşebiliyor. Tereyağı bozulunca zehire dönüştüğü gibi, her biri yüce gayeler için verilen duygu ve yeteneklerin bozulmasıyla kişiyi en aşağılık duruma getirebilir.
Umursanmayan basit yanlışların çocuğun duygularında olumsuz etkiye yol açtığı bilinmelidir. Örneğin, çocuğun anlamadığını sanarak çocuğun yanında birileriyle ilgili olarak düşmanca bir dille konuşan baba, çocuktaki düşmanca hisleri harekete geçirdiğinin farkında değildir. Oysa babanın bu tavrıyla, çocuğun düşmanlık damarı kabarır, merhamet damarı sönükleşir. Bir virüs gibi şuur altında yerleşen düşmanlık duygusu, çocuk büyüdüğünde en basit bir olayda bile ortaya çıkar ve tehdit oluşturur. Hatta daha çocukluk yaşlarında iken düşmanlık tohumları yeşermeye başlar. Aslında toplumda yaygınlaşan husumetlerin temeli böyle atılmış olmaktadır. Çocuk yaşta katil olan, arkadaşına tahammül edemeyen çocukların durumu ailedeki düşmanca tutum ve konuşmaların çocuk üzerinde bıraktığı olumsuz etkisinden kaynaklanır.
Çocuğun yanında öğretmeni kötüleyen baba, çocuğun öğretmenine karşı saygısız olmasına ve dolayısıyla ondan hiçbir fazilet alamamasına sebep olur. Çocuğun yanında müstehcen konuların konuşulması, arkadaşlar arasında ayıp sayılan ama umursanmayan şakalaşmalar bile çocukta utanma duygusunun gelişmemesine, büyüdüğünde hayâsız ve ahlaksız olmasına yol açabilir. Çocuk bir kamera gibidir; gördüklerini, duyduklarını küçücük zihnine kaydeder. Neyi sunmuşlarsa, büyüdüğünde ondan onu göreceklerdir.
Kulağına ezan ve kamet okunarak hayata başlayan, Kur’an’a talebe, Allah’a gerçek bir kul, ana babasına ve toplumuna hayırlı evlat olması ümidiyle yetiştirilmesi gereken o masum yavru, umursanmayan hatalar yüzünden şeytani hislerin baskısı altında ileriki yaşlarında ümitleri boşa çıkaran bir konuma düşebilmekte; kendisine, ailesine ve topluma hayatı cehennem edebilmektedir. Ezanla hayata başlayan çocuğun büyüdüğünde ezan ve Kur’an düşmanı olması, basit görülen hatalı uygulamaların sonucu olduğu unutulmamalıdır.
Oyuncak kadar bile dikkate alınmayan hatalar, şeytani oyuncaklar konumundadır. Ailenin verdiği şeytani oyuncaklarla büyüyen çocuk, şeytanın oyuncağı olacaktır.
Ailenin verdiği eğitim, okul eğitimi için bir temeldir, okuldaki eğitim onun üzerine bina edilir. Ailede verilen temelde yamukluklar varsa, okul eğitiminin düzeltme şansı çoğu kez bulunmamaktadır. Ailede aldırış edilmeyen hatalarla yetiştirilmiş çocuklar, okul ortamı içinde diğer çocuklar için ahlaki yönden tehdit oluşturur.