KÖYLÜ ŞEHİRLİNİN EFENDİSİ?

  Köylü şehirlinin efendisidir sözünün, M. Kemal'e ait olduğu söylenir. Bu söz, o günün şartlarında ne maksatla söylenmiş onu bilemeyiz. Ancak şunu bilebiliriz ki, ister ona, ister bir başkasına ait olsun; söz, sözdür onun keyfiyetine bakılır. Lakin acizane olarak, görebildiğimiz ve analiz edebildiğimiz kadarıyla, özellikle günümüz Türkiye'sinde; köylünün şehirliye efendi olduğuna dair herhangi bir emareye denk gelmedik. En azından şimdiye dek. Bundan sonrasını bilemem. Badehu köylü efendi mi olur, yoksa köle mi olur orasını zaman denilen müfessir gösterecektir.   Hakikat şu: "köylülük hayatını yaşamamış/bilmeyen birinin; ineğin, koyunun, peynirin, yoğurdun, yumurtanın, tavuğun, kazın, hindinin ne zor şartlarda yetiştirildiklerini ne meşakkatlerle bakıldıklarını, nimet verecek duruma ne şekilde getirdiklerini nereden bilebilecek ki? Ki, o nimetlerden faydalanırken, dursun köylü kardeşini hatırlasın ve: "evet" köylü kardeş sen hakikaten benim efendimsin diyebilsin. Düşmeyen birine düşmeyi, bal yemeyen birine balı tarif etmeyi, hiç hastalık geçirmemiş olan birine canım çok acıyor gerçeğini kabul ettirmek veya anlatabilmek, deveyi hendekten geçirmekten daha zor olsa gerek. Anadan doğma, şehirli olan ve şehirde büyümüş olan biri için, (istisnalar hariç) genel durum bundan ibarettir kanaatimizce...   Tabi bunun dışında, birçok kimsenin Köy ve Köylüyle mutlaka bir alakası/irtibatı, doğrudan veya dolaylı bir bağı/gönül bağının olduğu muhakkaktır. Köylü Şehirli konusu öyle çetrefilli bir konudur ki, birine a. diğerine b. demekle olacak bir mesele değildir. İster doğuda ister batı da, İster kuzeyde isterse güneyde olsun; memleketin en ücra köşesinde kendi kaderleriyle baş başa bırakılmış olan nice köy/köylülerin varlığı söz konusudur. Ve bu gerçeğin inkâr edilmesinin imkânı yoktur.   Anadolu'nun göbeğinde oldukları halde, idarecilerin hala tek bir sefer bile köylerine uğramadıkları köy/köylülerin varlığını kim inkâr edebilir ki?. Seçimden seçime, oy toplamak maksadıyla; kravatlı beylerin (!) lütfedip bir kereliğine gidip efendi olan (!) köylü kardeşlerinin yüzünü görmenin dışında, hiç kimsenin metruk olan köylere uğradığı yok sanırım. Peki, bu nasıl bir efendilik meselesiymiş böyle? Burada bir tezat/çelişki yok mudur Allah aşkına?   Bundan yirmi yıl önce, ülkemiz bir seçim atmosferine girmişti. Kravatlı efendiler (!), seçim çalışması için köyleri dolaşmaya çıkmışlardı. Köylü efendilerini (!) ziyaret etme maratonunu başlatırken onların bu canhıraş (!) gayretleri Televizyon haberlerine konu olmuştu. Tabi, herifler ömürlerinde hiç görmedikleri, bilmedikleri, gitmedikleri bir köye gitmişlerdi. Mevsim kış olduğundan dolayı, köyün yolu çamurluydu ve kravatlı efendilerin (!) arabaları çamura batmış, medeni (!) adamlar mahsur kalmışlardı. Hani hafıza tazelemesi olsun diye bunları yazıyoruz ya. Yoksa, kim efendi, kim köle onu artık herkes bilmektedir. Bize ne gerek? Gerçekten mi? Bizce hala uyanmayanlar çok. Neyse, konumuza dönelim.   Ne yapsın gariban köylüler ne de olsa onlar bir kere bu milletin efendisi (!) olarak isimlendirilmişlerdi. Kısacası İş başa düşmüş ve köylü efendiler (!), şehirli kravatlı bey (!) kardeşlerini sırtlarına alıp çamursuz yere kadar taşımışlardı... Peki, o metruk/garip köye neden gitmişlerdi o Tanzanya canavarları kadar tehlikeli olan kravatlılar sizce? Tabi, garibanları birkaç süslü laflarla kandırıp ve reylerini aldıktan sonra, ver elini Ankara deyip, sonra da aman kurtulduk şu elbiseleri bitli, elleri nasırlı köylüler deyip alay etmek için gitmişlerdi...   Evet, köylüler köylerine gelip de çamura batan şehirli beyleri (!) sırtlarına alıp selamete çıkarmış ve kendilerine yakışanı yapmışlardı belki. Nede olsa, onlar misafirdi. Ama, kravatlı şehirli beyler (!), köylü olan efendilerine (!) karşı aynı samimiyeti ve aynı sadakati ne yazık ki gösterememişlerdi.   Aşık Veysel Şatıroğlu'nu hatırlayanlarımız çoktur sanırım. İşte o, Aşık Veysel bir dönem özellikle mana yüklü sözleriyle insanların sevgi ve teveccühüne mazhar olan mütevazi bir halk ozanı ve aynı zamanda fakir ama gönlü zengin olan bir köylüydü. Ama gelin görün ki, dönemin, müstekbirlerinin talimatıyla; köylü olan Aşık Veysel, Şehirli beyler (!) tarafından; şehrin görüntüsünü bozar (!) diye Ankara’ya girmesine izin verilmemişti... Eh, ne de olsa köylü şehirlinin efendisiydi. Gel de bunu külahıma anlat.   Laf salatası, edebiyat cambazlığı, kandırma politikaları, sahte tebessümler, müzebzebin tayfası ne yazık ki; yirmi birinci asırda hala tedavülden düşmeden makam, kariyer, mevki, iş/aş yerlerini tam hız, pardon tam haz koruyup malı götürüyorlar! Neyse ne, bizim de bir yanımızın köylü olması hasebiyle, demode olmuş birçok eylem ve söylemin hala nakarat haline getirilmesi, bize dokunmaktadır! Neyse, kimin efendilik tasladığını, kiminde ötelendiğini herkes gibi bizde çok iyi bilenlerdendiniz ÂlimAllah. Kalın sağlıcakla efendim. 04 Temmuz 2022.