ZARİF BİR YAPRAK DAHA RÜZGARA BIRAKIRKEN KENDİNİ/Mevlana İdris Zengin 

"Sürekli çağıran ve ayırım yapmayan toprak Nasıl olsa beni de çağıracaktı" Mevlana İdris Zengin Şiir; ince, zarif bir ifade biçimidir aynı zamanda. Bir dostum şiir kelimesinin Apçada’ ki anlamlarından birinin saç teli olduğunu söylemişti. Saç teli; inceliğin, zerafetin, yumuşaklığın ve belki de en küçük bir esintide göklere kadar yükselmenin anahtarını barındırıyordur o incecik bedeninde. Şairler de zarif olurlar, asil olurlar, duyarlıdırlar çünkü. Onlarda duygular akla galebe çalar, akla duygu elbisesi giydirirler. Duyguları da, akli olanı da duygusal davranmadan dile getirirler ancak daha fazlasına da sahipler; zira amp-img width='1.33' height='1' layout='responsive'elere de yaslanıp çok ötelere gidebilirler, giderler. Bu yüzden onların bizlerle paylaştıkarını/şiirlerini hissetmeye çalıştıkça onların yaşadıklarını yaşamaya veya yaşadıklarını anlamaya yaklaşabiliriz. Adı da Zarif olan şairimizin göçünden sonra, onun gibi zarif bir şairimiz daha darı bekaya irtihal etti: Mevlana İdris Zengin. Bir hukukçu olmasına rağmen; edebiyatı, şiiri ve gökyüzünde dolaşmayı tercih etti. Çocuklar için yazmayı, çocuk masumiyetine ulaşmaktı belki de asıl niyeti, kim bilir.  Onu yakından tanıyan Sibel Eraslan, onunla ilgili yazısında onu şöyle tanımlar ve bir şiirine yer verir: “Genç yaşında sırlanan harf emektarı arkadaşlarımızın kervanına, şair Mevlana İdris Zengin de katıldı. Bir insan hem Mevlana hem de İdris olunca, işi gücü muhakkak göklerle ilgili olurdu ki onunki de öyleydi. Bir melek gibi, bir sükûnet gibi, bir derviş gibi, bir serin ağaç gölgesi gibi, ikindi vaktinde sakinleşen rüzgarlar gibi geldi geçti aramızdan... Zarif bir beyefendi, değerli bir yoldaş. Kendine has eğilip bükülmeden duruşuyla, şeref sahibi, "elif gibi düpdüzgün', bir insan geçti aramızdan. Şiirinde dediği gibi: "Elif olmak zordur/ çünkü elif olmak/ yuvarlak bir dünyada dik durmanın/ dik ve önde/ belki acıyla/ ama vazgeçmeden/ durmanın/ dünya ne kadar dönerse dönsün/ olduğu yerde kalmanın adıdır elif olmak/ kaç silah varsa/ elife çevrilir/ elif hep olduğu yerdedir/ silahlar patladığında ilk vurulan eliftir/ zordur elif olmak/ elif olmak hep vurulmaktır' Mevlana kardeşimle, aynı yıllarda okuduk İstanbul Hukuk Fakültesi'nde, aynı dergilerde, aynı gazetelerde yazdık, aynı kitap fuarlarında okurlarımızla buluştuk, aynı uçakta, aynı arabada, aynı otelde, aynı ülkelerde, aynı şehirlerde gezdik dolandık…” Şöyle diyordu bir şiirinde: “Git ve defterimi kapat artık ihtiyar süpürge O çocuk öldü bugün/Destanı yazılmayacak belki Sita'yı sevmedi diye/Ama atlar yavaşlayacak/Bir çiçek toprağa geri dönecek/Hıçkırarak” Masal adlı şiiri çok çarpıcı ve şairin narin yapısını yansıtır nitelikte: "Çocuktum her şeyi anladığımı sanıyordum Sonra büyüdüm Bombaların ve bankaların dağlardan ve ırmaklardan Fazla olduğunu gördüm Bahçıvanlar generallerden Menekşeler mermilerden daha azdı Yenilmişti dünya Duanın özgürleştiren rüzgarı çekilmişti yüzlerden İnsanlar doğa değil yönetmelik kokuyordu Nükleer artıklar ve çok uluslu yalanlarla Kirlenmişti yüzümüz Teknolojinin o yok edici O gri gölgesi düşmüştü yüzlere Yenilmişti yüzümüz Ve görüntü aynıydı bütün aynalarda  Herşey çok açıktı Herkes kimsesiz Herkes birşeyin yoksuluydu Hepimiz aynı anda yenilmiştik Ve şarkılarımız kederliydi Yanlış bir zamanda mı yaşıyordum Çekip gitse mi idim Ne yanlış bir zamanda yaşıyordum Ne de çekip gidecek bir yer vardı Her yer aynıydı, kaldım Sürekli çağıran ve ayırım yapmayan toprak Nasıl olsa beni de çağıracaktı ........ Biliyorum telefonlar oldukça İnsanlar birbirini görmeyecek Biliyorum birbirimizi hiç görmeden öleceğiz Her şey için tek şey diliyorum Allahın gülleri yakamızı bırakmasın." Şairler ölünce hüzünlenir gökyüzü, bir saç teli gibi en küçük bir dokunuşta düşüverirler mahzun rüzgarların kanatlarına. Kim bilir, belki de şairler de ölmeliydi; bir şair gibi ölünecekse. “Şairler vurulmalıdır, hayat yakışmıyor onlara”  derken Ahmet Telli, belki de; pespayeleşen bir dünyanın şairleri nasıl da incittiğini haykırmak istemiştir.  Ve zamanı geliyor işte. Belki de güzel bir ata binip gitmenin... Ardından; iyi bilirdik, dedirtmek ne büyük bir bahtiyarlık. Her şeye rağmen ölüm, hep vaktinde gelir; ne erken, ne geç. Allah rahmet etsin; Mevlana İdris ve tüm zarif gökyüzü aşıklarına. Dediğim gibi; bir başkadır ölümü şairlerin. Şair, ölüm demektir biraz da/Onları şiire çeken neyse/ölüme çeken de o/Oysa suçlu olan kim/Gece mi/karanlık mı/Şair mi/yoksa/Ölüm mü/ Kimdir onları şiire çeken? Selam ve dua ile.