DENİZE GİREN GUSLETMİŞ OLUR
Muhterem Kardeşlerim…
Cünüp bir kimse, denize veya göle düşse, uyurken sel veya yağmur altında kalsa, ağzı burnu dâhil her yeri ıslansa, gusletmiş yani cünüplükten temiz olur. Çünkü; niyet etmek Hanefî'de şart değildir. Ama “Niyet edilmese de, abdest ve gusül sahih oluyormuş” diyerek niyeti terk etmemeli.
Fıkıh kitaplarında deniyor ki:
Cünüp kimse, bir akarsuya veya büyük havuza serinlemek için girse yahut yağmur altında kalıp bütün uzuvları ıslanmış olsa, cünüplükten çıkar, temiz olur. Zira maksat, yıkanmış olmaktır. Maksadın hâsıl olmasında, kasıtlı veya kasıtsız yapılması arasında bir fark yoktur. (Halebî-yi sagir)
Yağmur altında kalan veya bir ırmağa düşen kimsenin, bütün vücudu ıslanırsa, abdesti de, guslü de sahih olur. Eğer ağzı ve burnu ıslanmamışsa sadece, ağzına ve burnuna su vermesi kâfi gelir. Siraciyye’de de böyledir. (Hindiyye)
Cünüp olduğunu unutarak yıkananın cünüplüğü kalkmış olur. (Redd-ül Muhtar)
Havuzda, nehirde, denizde, yağmur altında ıslanan, ağzını ve burnunu da yıkasa, abdest almış ve gusletmiş olur. Cünüp, denize dalıp çıkınca, sonra su içerse temiz olur. Yani, su içmesi ağzını yıkamak olur. (S. Ebediyye)
Ama “Niyet edilmese de, abdest ve gusül sahih oluyormuş” diyerek niyeti terk etmemeli. Abdeste, gusle sevab alabilmek için niyet gerekir. Çünkü fıkıh kitaplarında buyuruluyor ki:
Herhangi bir kimse, gusle niyet etmeden yıkansa, cünüplükten temizlenirse de, guslü için, sevab hâsıl olmaz. (Halebî)
Cünüp, gusle niyet etmezse, cünüplükten temizlenmiş olursa da, farz olan gusül sevabına kavuşamaz. Çünkü niyetsiz sevab yoktur. (İbni Âbidin)
Abdestte ve gusülde niyet, Hanefî'de sünnetse de, diğer üç mezhepte farzdır. Mâlikî veya Şâfiî mezhebini, namazla ilgili bir iş için taklit eden Hanefî’nin de, gusülde ve abdestte niyet etmesi farzdır.
Dişlerin arasındaki yemek kırıntıları
Dişlerin arasındaki yemek kırıntılarının altına su geçer, gusle mâni olmaz. Eğer aylarca, yıllarca temizlenmeyip kuru hamur hâline gelip altına su geçirmezse, o zaman temizlemek gerekir. Temizlenmezse gusle mâni olur. (Mecmua-i Zühdiyye, Kadıhan, Tahtavî, Feth-ul-kadir)
Dişi oyuk olan ve bu oyukta yemek artığı kalmış veya dişlerinin arasında yiyecek parçası kalmış olan kimselerin gusülleri sahihtir. Zâhîdî'de de böyledir. İhtiyata uygun olan ise, oyuk yerlerden yemek artığını çıkartıp, suyu oraya kadar ulaştırmaktır. Feth-ül-Kadîr’de de böyledir. Burundaki kuru kir ise gusle mânidir. Zâhidî'de de böyledir. (Fetava-i Hindiyye)
Dürr-ül-Muhtar’ın, “-Diş çukurundaki şey, gusle zarar vermez- diyen olmuşsa da, bu şey, katı olup, altına su geçmezse guslü caiz olmaz” ifadesini İbni Âbidin hazretleri şöyle açıklıyor:
“Zarar vermez” denilmesi; su, dişteki şeyin altına sızıp, ıslatacağı içindir. Hulasat-ül-Fetava’da da, böyle yazmaktadır. Bu fetvadan da anlaşılıyor ki, altına su geçmezse, gusül caiz olmaz. Hilye’de ve Münyet-ül-Musalli şerhinde de böyle yazılıdır. (Redd-ül Muhtar)
İstisnasız bütün kitaplar, “Ağzın içinde ve vücudun herhangi bir yerinde su geçirmeyen bir madde bulunursa, gusle mâni olur” diyor. Mesela oje gusle mânidir. Ağızdaki dolgu diş de gusle mânidir. Diş dolgusunu yaraya benzetmek, sargı gibi demek, cahillikten ve taassuptandır. Ojeyi de yaraya benzetiyorlar, üstünü mesh ediyorlar ve dinimizi oyuncak hâline getiriyorlar.
Diş dolgusu yaraya benzetilemez. “Kaplamanın altındaki yara yıkanmaz, mesh kâfi gelir” demek cahilliktir. Vücuttaki yaraların üstüne konan sargıya mesh edilir. Yara iyi olduktan sonra, sargıya mesh caiz olmaz. Eğer bu sargıyı kaldırmakta da bir güçlük olursa, sargıyı çıkarıncaya kadar altını yıkamak gerekmez. Çünkü bu zaruretle, yani yarayı tedavi etmek, eski hâline getirmek için konulmuştur. Kaplama ve dolgu ise, dişi eski hâline getirmiyor. Hasta veya oyuk dişin, o hâliyle bir müddet daha kullanılmasını sağlıyor. Eğer dolgu, dişin çürüğünü kaldırıp eski hâline getirseydi, sargı gibi zaruret olurdu.
Kaplama üstüne mesh etmek, yara üzerine mesh etmek gibi değildir. Bunun için sargıyla dolgu birbirine kıyas edilemez. “Ayaktaki meste mesh edildiği gibi dişe de mesh edilir” demek de çok yanlış olur. Mesh, yalnız ayaktaki meste yapılır, oje üstüne veya kaplama diş üstüne yapılmaz. Mezhebimizin hükümlerinin dışına çıkarak, reformlar yapmak çok tehlikelidir.
Derinin üstünü yıkamak dört mezhepte de farzdır. Hiçbir mezhepte çıkış yolu olmadığı için, bu durum zaruret olup, yara üzerindeki sargının altını yıkamak gerekmez. Hiçbir mezhepte çıkış yolu bulunmazsa, o zaman zaruret olur. Diş dolgusu için başka mezheplerde çıkış yolu vardır. Mâlikî ve Şâfiî’de gusülde ağzın içini yıkamak farz değildir. Diş dolgusu olan bu iki mezhepten birini taklid ederse, guslü sahih olur.
Allahu Teâlâ cümlemizi dinimiz İslam’a göre yaşayan kullarından eylesin. (Amin)