GÖNÜL HOŞLUĞU BÜTÜN DÜNYADAN ÜSTÜNDÜR
Zübeyr bin Avvam (RA), Peygamber (ASV)’ın halası Safiyye’nin oğludur. Babası Avvam da Hz. Hadice annemizin kardeşidir. Böylece hem ana hem baba tarafından Resulullah (ASV)’ın akrabasıdır. Hayatta iken Cennetle müjdelenen 10 sahabi’den biridir. Peygamber (ASV) onunla ilgili olarak şöyle buyurmuştur: “Muhakkak her peygamberin bir havarisi (seçkin halis adamı) vardır. Şüphesiz benim havarim de Zubeyr bin Avvâm'dır" (Buhari, Cihad, 41, Hadis no: 2847.)
Hz. Zübeyr, Hz. Ebubekir’in kızı Esma ile evlenmiş, birlikte Medine’ye hicret etmişlerdir. Hicretten sonra oğlu Abdullah doğmuştur. Hicretten sonra doğan ilk muhacir çocuk Abdullah bin Zübeyr’dir. Abdullah’ın doğumuyla Müslümanlar büyük bir sevinç yaşadılar. Çünkü Yahudilerin Müslümanlara büyü yaptıkları ve artık çocukları olmayacağı söylentisi yayılmıştı, Müslümanlar bundan tedirgin olmuştu. Abdullah’ın doğumu Yahudileri yalanlamış ve bu batıl inancı da yıkmış oldu. O’nun adını bizzat Resulullah (ASV) koymuştur.
Abdullah bin Zübeyr (RA) cesareti ve savaşlardaki kahramanlığıyla ünlendiği gibi, Kur’an ve ilimde de büyük bir üstünlük kazandı. Sahabenin ünlü âlimleri olan “Yedi Abdullah”tan birisi de Abdullah bin Zübeyr’dir.
Hz. Muaviye’nin halifeliği döneminde Abdullah bin Zübeyr’i öfkelendiren bir olay yaşandı. Abdullah bin Zübeyr’in bir çiftliği vardı, Muaviye’ye ait çiftliğe bitişikti. Her birin çiftlikte çalışan hizmetçileri, adamları ve köleleri vardı. Bir gün Muaviye’nin adamları ve köleleri Abdullah bin Zübeyr’in çiftliğine girip ekinlerini yağlamayıp zarar vermişlerdi. Bunun üzerine Abdullah bin Zübeyr öfkelendi ve Muaviye’ye şöyle bir mektup yazdı: “Senin adamların benim çiftliğime girmişler, her tarafı bozup harap etmişler. Onları sakındır; yoksa benimle senin aramızda bir düşmanlık olur!”
Hz. Muaviye bu mektubu alınca, oğlu Yezid’e verdi ve “Bu mektup hakkında ne dersin?” dedi. Yezid mektubu okudu ve: “Benim görüşüm, O’nun üzerine bir ordu gönder sana kellesini getirsinler!” dedi. Hz. Muaviye, Yezid’in sözüne öfkelenerek: “Bana gösterdiğin yol ne kötüdür!” dedi. Sonra da Abdullah bin Zübeyr’e ince ve nazik bir cevap mektubu gönderdi. “Ey Resulullah’ın Havarisi’nin oğlu!” diye başlayan mektubunda şunları yazdı: “Seni üzen beni de üzmüştür. Senin gönlünün hoş olması karşısında bütün dünya benim yanımda değersizdir. Yemin olsun ki senin için ben çiftliğimden vazgeçtim, onu da kendi çiftliğine ekle, içindeki adamlarla ve mallarla birlikte, vesselam”
Hz. Muaviye, hilim ahlakını yansıtan bu nazik mektupla Abdullah bin Zübeyr’in gönlünü kazandı. İster istemez dünyada bırakılan ve asırlardır el değiştirerek elden ele dolaşan mal, mülk, arazi gibi dünyalıkların gönül kazanma karşısında gerçekte hiç bir değerleri olmadığı gün gibi açıktır. Bugün sahiplerinin övünüp durduğu araziler, kim bilir kaç kez el değiştirmiştir. Kardeşlerin bu uğurda kavga etmesine, gönül yıkmasına hiç değmediğini biraz düşünen anlar. Kardeşler arasında olması gereken ahlak hilimdir; hilmin gereği ise fedakârlık, gönül almak ve kardeşini kendi nefsine tercih etmektir. Resulullah (ASV)’tan bu dersi alan sahabe arasında bunun örnekleri çoktur.
Ahirete geçirilemeyen dünyalıklara olduğundan fazla değer vermek yerine Ahirette fayda verecek eserlere değer verilmelidir. Unutulmamalıdır ki “taşınmaz” diye nitelenen dünyanın sadece mülkleri değil, dünyanın bütün serveti ahiret itibariyle taşınmazdır. “Ahirette seni kurtaracak bir eserin olmadığı taktirde, fani dünyada bıraktığın eserlere de kıymet verme!” diyen Asrın Müceddidi’ne kulak verilmelidir.
Gönül kazanmak ebedi bir kazançtır. Kırıcı olmamak uğruna dünyayı kaybeden, gerçekte yine kazançlıdır. Çünkü ebedi hayatı kazanmıştır. Zaten dünyayı herkes kaybedecektir.
En büyük zenginlik ilimdir, en büyük güzellik ise hilimdir. Her daim, “Allahım bizi ilimle zenginleştir ve hilimle süslendir!” diye dua etmeli ve hayatımıza yansıtmalıyız.