KUR'AN'A KUŞKU İLE YAKLAŞMAK YENİ BİR HADİSE DEĞİLDİR

Efendimiz (s.a.v) Nübüvvetle görevlendirildiği zaman, Kureyş kavmini, putları inkar edip, tek bir olan Allaha iman etmeye çağırdığında; onların türlü türlü tehdit, alay, tahkir ve iftiralarına maruz kalmıştı.   Yalnızca O' na (s.a.v) yalancı diyemiyorlardı, bundan başka ona; Sahir,  kahin, mecnun diye hakaretler savuruyorlardı! Nazil olan Kur'an ayetlerine iman edecekleri yerde, inkâr ediyor ve Efendimziden (s.a.v); olur olmaz mü'cizeler talebinde bulunuyorlardı. وَلَوْ نَزَّلْنَا عَلَيْكَ كِتَابًا فِي قِرْطَاسٍ فَلَمَسُوهُ بِأَيْدِيهِمْ لَقَالَ الَّذِينَ كَفَرُواْ إِنْ هَذَا إِلاَّ سِحْرٌ مُّبِينٌ   Rabbimiz, En'am süresinin 7 nci ayetinde; mealen onların durumlarını bize şöyle beyan buyurmaktadır: "[Şayet Biz, sana kağıda yazılı bir Kitab indirseydik, onlar da ona elleriyle dokunsalardı bile, yine içlerinden kafir olanlar, nankörlük ve inadları yüzünden; <<Bu apaçık bir sihirden başka bir şey değildir >> diyeceklerdi.] Bu ayeti kerimenin sebeb-i nüzulu'unun şöyle bir olaya binaen olduğu rivayet edilmektedir: "Abdullah ibn-i Ebi Ümeyye, bir gün, huzur-u Nebeviye gelmiş: Ya Muhammed! Sana iman etmemi mi istiyorsun?   Göğe çıkarsın. Ve oradan bir kitab indirirsin ki üzeri, Rabbi izzetten Abdullah ibn-i Ebi Ümmeyye'ye, diye yazılmış olur. Ve bana, seni tasdik etmemi emreder. Maamafih bunu da yapsan seni yine tasdik edeceğimi zannetmiyorum.>> demişti. Hikmetinden sual olunmaz Rabbimin. Daha sonra, Abdullah ibn-i Ebi Ümmeyye iman eder ve Taif'te Şehid düşer." (A. Dâvûdoğlu. Tıbyan Tefsiri. Cilt.2. Sh: 8. Huzur yay.)   Kur'an'i Kerim, mü'cizü-l beyandır... Kimin ne zaman, nerede hidayete ereceğini Allah'tan başka kimse bilemez. Gaybın anahtarları 0'nun (c.c) kudret elindedir. Kalpleri evirip çeviren O'dur. Allah'ın selam ve selameti, hidayete tabi olanların üzerine olsun. Evet, İslamın Mekke ve Medine döneminde; Kur'an ayetlerine ve Efendimizin (s.a.v) risaletine kuşku, şüphe ve ikircikli olarak yaklaşanlarla, günümüzde ilahiyatçı geçinen bir kesimin; mezhep, Sünnet ve ima ile de Kur'an'a karşı fikir ve yorumlarıyla insanları saptırmaya çalışan modernist yobazlar arasında hiçbir farkın olmadığı kanaatindeyiz.   Bir farkla ki, O günün kuşkucu ve şüpheci tayfası; bu günün maskeli yobazlarından daha cesur ve daha net idiler diyebiliriz. Kuran'a kuşku ile bakanların çoğu, önyargılarından ve şüpheci yaklaşımlarından dolayı; kolay kolay hidayet yolunu bulamazlar. Yunus suresi 104 de Rabbimiz, Kur'an ve İslam hakkında şüphe içinde olanların durumunu bize şöyle tasvir etmektedir: "Rasûlüm! Bütün insanlara şunu ilan et: “Ey insanlar! Eğer benim dînimden herhangi bir şüphe içindeyseniz, şunu bilin ki, ben sizin Allah’tan başka taptıklarınıza tapmam. Ben ancak sizin canınızı alacak olan Allah’a kulluk ederim. Çünkü bana, mü’minlerden olmam emredildi.” Evet, aslında bu ayeti kerime; iman edenlerin tümüne bir uyarı ve tabir caizse bir ultimatomdur... Yani, yaşadığımız modern çağda, Kuran'ı budamaya yönelik çalışmalarını sürdüren oryantalist ruhlu yüzleri maskeli olan güruhun yüzlerine; Yunus 104 ayeti daima haykırmak lazımdır... Müslüman geçindikleri halde, Kuran'ın hükümlerini kendilerine uydurmaya çalışıp ve her vesileyle Şeriate karşı olduklarını gizlemeye lüzum görmeyenler; bu çağın Ebu Cehili ve Ebu Leheb'lerinden hiçbir farkları yoktur. Aziz ve Celil olan Rabbimiz, kalp ve kalıpları marazlı olanların durumunu bize şöyle beyan buyurmaktadır:   "Onların kalplerinde bir hastalık mı var? Yoksa onun peygamberliğinden şüpheye mi düştüler? Yahut Allah ve Rasûlü’nün kendilerine haksızlık yapacağından mı korkuyorlar? Hayır, aslında haksızlık edenler, bizzat kendileridir. (Nur/50)   Evet, kalplerinde hastalık olanlar, Kur'an ve Sünnete şüphe ile yaklaşırlar.  Tevhide iman edenler için, Kuran'i Kerimde geçen her ne varsa hepsine kayıtsız şartsız, amasız, lakinsiz, fakatsız olarak; tam bir teslimiyetle teslim olurlar. Zaten, başka bir seçenek ve muhayyerlik de yoktur. Kur'an ve Sünnete bağlı kalın, Cennete varın.