İSLAMİYET’İ BEĞENMEK
Muhterem kardeşlerim…
Bir kimse, Amentü’nün 6 şartına inansa, fakat Allah’ın emir ve yasaklarından birini beğenmese, mesela “Cehennem lüzumsuzdur” veya “Şarabın haram edilmesi anlamsızdır” dese, bu kimse imanın şartlarının hepsini kabul etse bile imanlı sayılmaz.
Efendim;
Amentü’nün içinde Allah’a iman vardır. Allah’a iman, bütün sıfatlarıyla birlikte Ona imandır. Ayrıca emir ve yasaklarının yani İslamiyet'in doğru ve yerinde olduğuna da inanmak şarttır. Böyle inanmayan iman etmiş sayılmaz. Demek ki, Amentü’ye inanan kimsenin İslamiyet’i beğenmesi şarttır, çünkü İslamiyet, Allahü Teâlâ’nın emir ve yasaklarıdır. Emir ve yasakların birini bile beğenmemek küfür olur.
Bunun gibi hubb-i fillah, buğd-ı fillah da imanın esaslarındandır. Allahü Teâlâ’yı sevmek de, emir ve yasaklarının hepsini yerinde ve güzel bulmakla olur. Allah’ı ve onun dostlarını sevmek, sevmediklerini sevmemek de lazımdır.
Bir Hadis-i Şerif:
“Allah için seven, Allah için buğzeden, Allah için veren, Allah için yasaklayan, gerçek iman sahibidir.” [Ebu Davud]
İman herkese lazım
İmanı olmayan kimsenin sonsuz olarak Cehennem ateşinde yanacağını Peygamber efendimiz haber verdi. Bu haber elbette doğrudur. Buna inanmak, Allahü Teâlâ’nın var olduğuna, bir olduğuna inanmak gibi lazımdır. Sonsuz olarak ateşte yanmak ne demektir? Herhangi bir insan, sonsuz olarak ateşte yanmak felaketini düşünürse, korkudan aklını kaçırması lazım gelir. Bu korkunç felaketten kurtulmak çaresini arar. Bunun çaresi ise, çok kolaydır. “Allahü Teâlâ’nın var ve bir olduğuna ve Muhammed aleyhisselamın O’nun son Peygamberi olduğuna ve O’nun haber verdiği şeylerin hepsinin doğru olduğuna inanmak ve beğenmek” insanı bu sonsuz felaketten kurtarmaktadır.
Bir kimse ben bu sonsuz yanmaya inanmıyorum, bunun için böyle bir felaketten korkmuyorum, bu felaketten kurtulmak çaresini aramıyorum derse, buna, “İnanmamak için elinde senedin, vesikan var mı? Hangi ilim, hangi fen inanmana engel oluyor?” denirse ne cevap verecektir? Elbette hiçbir vesika gösteremiyecektir. Senedi, vesikası olmayan söze ilim, fen denir mi? Buna zan ve ihtimal denir. Milyonda, milyarda bir ihtimali olsa da, (sonsuz olarak ateşte yanmak) korkunç felaketinden sakınmak lazım olmaz mı? Az bir aklı olan kimse bile, böyle felaketten sakınmaz mı? Sonsuz ateşte yanmak ihtimalinden kurtulmak çaresini aramaz mı? Görülüyor ki, her akıl sahibinin iman etmesi lazımdır.
İman etmek için vergi vermek, mal ödemek, yük taşımak, zevkli tatlı şeylerden kaçınmak gibi sıkıntılara katlanmak lazım değildir. Yalnız kalb ile, ihlas ile, samimi olarak inanmak yeterlidir. Bu inancını inanmayanlara bildirmek de şart değildir.
İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyor ki, “Sonsuz ateşte yanmaya inanmayanın, buna çok az da bir ihtimal vermesi, zannetmesi akıl icabıdır”. Sonsuz olarak ateşte yanmak ihtimali karşısında, bunun yegane ve kesin çaresi olan iman nimetinden kaçınmak, ahmaklık, hem de çok büyük şaşkınlık olmaz mı?
İmandan mahrum olan
Hüküm, neticeye göre verilir. Ebedi kâr ve zarara bakılır. Ebedi nimetlere kavuşmanın veya ebedi azaplara düşmenin sebebi, insanda bir hazinenin varlığına veya yokluğuna bağlıdır. Bu hazine imandır, Müslüman olmaktır. Bu hazineye malik olanın her şeyi var demektir. Bu hazineden mahrum kalanın da, hiçbir şeyi yok demektir. Mesela dünyanın en fakir insanı salih bir Müslüman olsun. Bu çok fakir Müslüman’a, “Dünyanın bütün servetini, her şeyin tapusunu sana vereceğiz, dünyanın lideri de, sen olacaksın, ama; imanını bırak” deseler. O, çok fakir Müslüman, bunu asla kabul etmez. Demek ki, iman sahibi, dünyadaki bütün servetin satın alamayacağı bir hazineye ve erişilemeyecek bir makama sahiptir.
Netice olarak, Allahü Teâlâ’ya iman eden kimse, o haliyle de ölürse, ebedi Cennetliktir. Başka hiç bir şeyi olmasa da, ne önemi var? İmandan mahrum olanın akıbeti ise, ebedi Cehennemdir. Bütün dünya onun olsa da, neye faydası olur? Onun için bir iş yaparken, bu işten Allahü Teâlâ razı mı, değil mi ona bakmak gerekir. O, razı ise başka hiç kimse razı olmasa da, önemi yoktur. O razı değilse, herkes razı olsa da, beğense de, hiç kıymeti olmaz. O halde her işte ölçümüz, Allahü Teâlâ’nın rızası olmalıdır.
Allahü Teâlâ cümlemizi her halükarda dinini doğru kaynaklardan, Hadis-i Şeriflerden, İslam Alimlerinin kitaplarından öğrenen ve iman eden salih kullarından eylesin. (Amin)