USDIŞILIĞIN TARİHİ

  Keyifli bir programın ikinci bölümünü dinledim. Takip edenler bilir, birinci bölümünü geçenlerde 20. 04.2022 tarihinde bu duvarda hulâsa etmiştim. Okumayanlar için yorumlar bölümünde tekrar paylaşıyorum. Bayan bir sunucu, konuklar Dücane Cündioğlu ve Ahmet Arslan. Programın adı: usdışılığın tarihi. Gariptir, programın adına rağmen konuşulan her şey usiçi idi. Ahmet Arslan kendine has üslubuyla çok güzel, renkli ve derinlikli konuşuyordu. Konuşulanlar ağırlıklı olarak din felsefesinin konularıydı. Söylediklerini ana başlıklar halinde hulâsa etmem icap ederse şöyle söyleyebilirim:   Çok tanrıcılığın tek tanrıcılığa evriliş hikayesi. İsrailoğulları topluluklar içinde bir topluluk, Yehova tanrılar içinde bir tanrı. Tarihi sözleşme ve bin yıllık sürgün. Babil sürgünü, Mısır sürgünü. Sonra strateji değişikliği. Dışsaldan içsele yöneliş.İsrailoğulları'nın seçilmiş millet olması ve doğal olarak Yehova'nın tek tanrı olması. Tek tanrının Hz. Eyyüp ve Hz. İsa'da görüldüğü şekilde giderek müphemleşmesi ve sorgulanamaz hale gelmesi, böylelikle teodise sorununun ortaya çıkması. İrrasyonel olan dinin rasyonel olarak açıklanmaya çalışılması. Daha doğrusu rasyonel olanın nasıl zamanla irrasyonel hale geldiğinin izahı. Yani alt yapının nasıl üst yapıyı şekillendirdiği.   Mitolojiler, ideolojiler, dinler, tanrılar, devletler, demokrasi, hürriyet, adalet, anayasa, eşitlik, insan hakları bunların hepsi birer efsane, birer kurgu. Ama iyi ki bunların hepsi var. İnsanların böyle kurguları olmasaydı medeniyet diye bir şey olmazdı. Zaman zaman Harari geldi aklıma. Bilindiği gibi Ahmet Arslan bir Harari hayranı. Her fırsatta tavsiye eder Sapiens'i. Antepli, Urfalı, Diyarbakırlı üç arkadaşın buluşmasını anlatan fıkranın yanında bence programın en güzel fragmanı şu bölümdü. Dücane Cündioğlu Tanpınar'dan mülhem soruyor: Hocam neden batıdaki gibi bizim gelenekte derinlikli içe bakış yok? Ahmet Arslan'ın verdiği cevap çok manidardı: çünkü bizim bakacak bir içimiz yok. İtiraf güzel bir şey. Bu gelenek yine batıda var. Gazali'nin el-Munkiz'i batılılara göre daha çocukça. İbn-i Haldun, Yunus ve Mevlana olmadan İslam dünyasının bir kıymeti harbiyesi kalmazdı...   Ahmet Arslan'ın İslam dünyasına bakışı bir parça üsttenci. Genel olarak biliyor bu dünyayı ama özel anlamda yeterince bildiğini söylemek zor. Mesnevi, Fütuhat-ı Mekkiye, Mantikül Tayr, İhvan-ı Safa risaleleri, hatta Risale Nurlar kayda değer içe bakış örnekleriyle dolu. Elbette modern ve bilimsel anlamda değil, daha çok manevi ve irfani anlamda. Bütün eksikliğine rağmen son zamanlarda TV ekranlarının en güzel, en keyifli, en bilgilendirici, en düşündürücü iki programı diyebilirim. Acayip bir diyar şu bizim Şehr-i Urfa. Bir tarafta İbrahim Tatlıses, bir tarafta Ahmet Arslan.