ŞAHSİYETLER, OLAYLAR VE HAKİKATLER – 4 ABDURRAHMAN ARSLAN/1. KISIM
ŞAHSİYETLER, OLAYLAR VE HAKİKATLER – 4
ABDURRAHMAN ARSLAN/1. KISIM
Çağımızın yaşayan önemli değerlerinden, tevazu ve edep timsali, bize yakın, biz gibi ve bizden/bizim. Faniye tenezzül etmemiş, vakur. Kadri yeterince bilinmeyen hazine. Bilge Abdurrahman Arslan. Allah ondan razı olsun.
“Abdurrahman Arslan, 1947’de Van’da doğdu. İlk, orta ve lise tahsilini bu şehirde tamamladı. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sosyoloji Bölümü'nden mezun oldu.
Yazıları; Bilgi Hikmet, Kalem ve Onur, Haksöz, İktibas, Bilge Adamlar dergilerinde yayınlandı. Yazarın sık yazdığı İktibas dergisi başta olmak üzere yazılarında “devlet, iktidar, akıl, sosyal teori, sekülerizm, İslam dünyasındaki dönüşüm, postmodernizm “ gibi konuları ele almıştır.
Yeni Bir Anlam Arayışı ,Modern Dünyada Müslümanlar, Kalbin Akletmesi, Yeni Politik Kültürün Dünyasında, Zaman Dışı Konuşmalar gibi birçok önemli kitabın yazarıdır.” katalog.idp.org.tr
‘Kalbin akletmesi’
söylemi dahi tek başına bize aitliği ve çarpıcılığı ile muhteşem.
Aynı oranda ümmetin bu kavramlardan bihaber olması da.
Aslında bu da gösteriyor ki, bir müceddit sadece yeniyi aramakla kalamıyor, bir enkazın altındakileri de gün yüzüne çıkarmaya çalışıyor. Atasoy Müftüoğlu’yla benzeşen ve ihtiyacımız olan bir çaba bu. Yani enkazın kolonlarını ortaya çıkarma çabası ve bu çaba oldukça değerli, ciddi bir işçilik/sorumluluk gerektiren mahiyette…
Abdurrahman Abi’ nin de bu kategoride olmayı hak edenlerden olduğu kanaatindeyim.
Bize, kim olduğumuzu hatırlatmaya çalışıyor ve unuttuğumuz kelimeleri/anlamları yeniden gündemimize taşıyor. Bizdeki sahte ve bizi tutsak/şaşkın kılan müktesebata meydan okuyor, onların yabancılığını bize izah ediyor.
Bunu, yabancı kelimeleri ve kavramları tanımamız için değil; yabancının ne/kim olduğunu görmemiz için yapıyor olmalı. Başka bir deyişle, körlüğü/zihinsel körlüğü önlemeye/gidermeye çalışmaktır bu. Çünkü günümüzün en büyük ifsadı körleştirme ve en büyük sorunu da körlüktür. Körlük, çok uzun süren, derin bir uykudur.
Kitaplarını, yazılarını, fikirlerini detaylandırmak bu yazının formatını aşacağından; çok temel hususlara değinilerde bulunarak bu kaynağa dikkatleri yöneltme hedefini gerçekleştirmeye çalışacağım. Zira kültürden medeniyete, bireyden topluma, moderniteden postmodernizme, felsefeden sosyolojiye, epistemolojiden dinler tarihine, gerçeklikten/post-truth’tan hakikate, ibadetten siyasete, akıldan zihne, bilgi üretme biçiminden düşünme biçimine ve daha onlarca başlıkla ilgili özgün ve bize dair yaklaşımları ve ufuk açıcı açılımlarıyla yolumuzu aydınlatan, yeni ufuklar açan bir mütefekkirin tüm meramını ve müktesebatını elbette bir kitapla ya da yazıyla anlatabilmek imkan dahilinde değildir.
Dediğim gibi, bizimkisi bir hatırlatma, bir dokunuş ve haberdar etmekten ibaret. Çünkü bu tür değerler, bu çağda yok görülüyor ve görünmemesi için özel çaba sarf ediliyor. Bu yüzden bize düşen ise bu değerlerimizi merkeze, gündemimize taşımak olmalı.
***
“Hakikat ve Gerçeklik” başlıklı sohbetinden:
“İnsan arzuları hakikati temsil eder, gerçekliği temsil ediyor bugün insan için. Dolayısıyla da insanın arzuları artık bugün hakikatin kaynağı durumunda, insanın gündelik hayatını düzenleyen otorite halindedir”
Avrupa’da aşağı yukarı 16. asırda -ilgilenenler benden daha iyi bileceklerdir eminim ki tarihi de, hadiseleri de- Avrupalı’da bir tek din anlayışı söz konusu iken ki bu da biliyorsunuz Katoliklikti, aşağı yukarı 1517’den itibaren rivayete göre 525’in üzerinde mezhep ortaya çıkar ve bunlar birbirleriyle savaşırlar, çünkü dindar bir toplum. Benim yaptığım İncil yorumu doğrudur, seninki yanlıştır kavgası sonucunda, rivayete göre de Alman toplumunun üçte biri bu yüzden birbirini öldürürler bu 30 yıl savaşlarında.
***
genel olarak, genel kabule göre Galileo’den itibaren fizik dediğimiz dünyayı okumanın dili matematik oldu. Tabii matematik çoğumuzun zihninde kesinlik bildiren bir şeydir, bugün artık matematiğin de bir ideoloji olduğunu, matematik sistemlerin öyle çok doğru sistemler olmayabileceğini de Batılılar yine konuşuyor, tartışıyorlar.
…matematik zaten Batıya ait değildir, Hint, Araplardan gelen bir şey. Şimdi buradaki sorun şuydu: Matematiğe hayatın neresinde nereye kadar yer verecektik? Dünya acaba matematiğe indirgenebilir miydi? Dünyanın dili matematik olduğundan beri elbette ki takvimlerdeki hesap kitap üzerinden dünyayı matematiksel okuyup Ramazan’ın gününü tespit edersiniz. Ama bir başka adam çıkıp diyor ki, ben dünyayı matematiğin diliyle okumak istemiyorum. Bunu çok öyle felsefi, tumturaklı, sistematik bir şekilde demiyor ama bir takım önsezileriyle Peygamberinden devraldığı bazı şeylerden dolayı diyor ki ‘ben gözetleyeceğim’. O Galileo’den haberdar değil. Burada iki tane, dünyaya farklı şekilde bakan bir bakma biçimiyle karşı karşıyayız. Benim naçizane fikrim; zihninize getirmek istediğim konulardan birisi bu.
‘Eğer siz matematiğin kesinliğinde söylerseniz, artık orada Allah ve onun yaratma fiili dışlanmıştır’
Ortadoğu sorununu, ben Suriye’yi kastetmiyorum sadece, bütün İslam dünyasını kastediyorum. Bütün bu kargaşa, kavga, dışarıdan müdahaleleri, genel olarak Müslümanlar petrol üzerinden düşündükleri için petrol paradigmasıyla açıklamaya çalışıyorlar. Naçizane fikrim 21. asırda bunlar çok açıklayıcı fikirler değil, çünkü artık yeni enerji kaynakları bulundu, öyle çok petrol için savaş yapılmıyor.
‘Tüm kavganın nedeni İslam’ın küresel dünyaya yaptığı itiraz’
Benim kanaatime göre buradaki esas temel şey; İslam’ın küresel dünyaya yaptığı itirazdır, Batı uygarlığına yaptığı itirazdır. Tam da öyle bir itiraz ki batı uygarlığı kendine olan güvenini kaybettiği bir dönemde. Çünkü post-modernizm aynı zamanda bir güven kaybını da beraberinde getiriyor felsefi anlamı içinde. Teknolojik olarak güçlü olabilirler ama biraz da bu tabii bizim güç tanımımızla ilgili bir şeydir. Allah’ı dışladığınızda elbette ki sizin sadece askerlere, işte bombalara ihtiyacınız vardır, doğrudur, ama tabii ki “o okları siz atmadınız” ayetini de okuyup böyle gevşediğimiz zamanlar da oluyor, ama onu bugünle nedense irtibatlayamıyoruz. Haşa sanki Allah o gün müdahildi her şeye, fakat bugün müdahil değil gibi öyle bir zihinsel yapımız var, bana göre bu zihin kirlenmiştir.
Acaba bugün gerçekten İslam dünyasındaki kaosun sonucunda Batı ne bekliyor? Yani yeni devletçikler mi bekliyor, yoksa iğdiş edilmiş bir İslam mı ortaya çıkacağını bekliyor? Bana sorarsanız, bence iğdiş edilmiş bir İslam çıkacak ortaya diyor. Bunu aşağı yukarı uygulamalarında görüyoruz. Suudilerdeki kadın üzerinden, Türkiye’de kadın üzerinden Müslüman bir toplumun değiştirilmesi, Türkiyelileştirilen bir İslam uygulamalarının olması ya da Malezyalılaştırılan bir İslam’ın bizim gibi ülkelere örnek olarak sunulmaya başlanması; bütün bunlar aslında bu coğrafya üzerinde başka bir planın da işlemekte olduğunu söylüyor.“ iktibasdergisi.com
Rabbim, bizleri her türlü körlükten korusun, İslam nimetinin farkına varmamızı sağlayacak bir heyecan bahşetsin. Kanatlarımızın ve gözlerimizin farkına vardırsın. Zincirlerimizin zayıflığını, Allah'ın kudretini idrak etmeyi nasip etsin. Selam ve dua ile.