MÜSLÜMANIN KUSURLARI
Her müslümanın her hareketi Müslüman olmadığı gibi, her kâfirin de her davranışı kâfir değildir. Kâfirlerin bir kısım davranışları, tavırları, uygulamaları muslumanca olabilir. Ancak müslümanların da bir kısım davranışları, tavırları müslünanca olmayabilir. Buna şaşırmamak lazımdır.
Bir kısım Müslümanlar, kâfir ya da münafıklara mahsus bazı davranışlar sergilerler. Bu durumda İslami inançlarında bir değişim, bir sarsılma olmadıkça kâfir veya münafık olmazlar ancak günahkâr olurlar. Peygamber (ASV)’ın bir kısım vasıf ve amellere dikkat çekerek bunlara sahip olanlar için, “… iman etmiş olmaz, mümin olmaz, bizden değildir” şeklinde nitelediği davranışlar, “müslümanın özelliğinden değildir” demektir. Yani Müslüman, kâfirlere mahsus bu davranışlardan uzak durmalı, kâfirlerin amelleri müslümana yakışmaz, anlamındadır. Bazı Hadislerde de “münafık alametleri” olarak bildirilen davranışlar da müslümanın özelliği değil, münafıklara mahsus özelliklerdendir” demektir. Yoksa bazılarının zannettiği gibi, “…şunları yapan münafık olur, ...şunları yapan kâfir olur” demek değildir. İslamiyet şahısları değil, iradeye bağlı vasıfları, niyetleri ve amelleri hedef alır.
Şahısların Müslüman, kâfir, münafık gibi sınıflandırması bulunduğu gibi, amellerin de bu tür sınıflandırması vardır. Örneğin: yalan kâfir bir sözdür; yalan söyleyen bir Müslüman, kâfir sözü söylediğinden günahkâr olur; ilim, zikir, tesbih ve ibadet için kendisine hibe edilen diline yalancılık yakışmamaktadır. Doğru söz ise müslümandır; kâfirin dilinden de çıksa yine Müslüman bir sözdür. Doğru söz kâfiri Müslüman etmediği gibi, yalan söz de müslümanı kâfir etmez.
Peygamber (ASV)’ın yanında ünlü şair Ümeyye bin Ebi’s-Salt’ın bir şiiri okununca, peygamber (ASV) “Ümeyye’nin şiiri iman etti ama kalbi küfürde kaldı” buyurmuştur. Onun doğruları söylemesi, yani şiirinin Müslüman olması, kendisini Müslüman etmemiştir.
Demek ki, müslümanın bazı amelleri kâfir olabilir, ancak inancı etkilemedikçe kendisi kâfir olmaz. Sadece o kâfir amele sahip olduğu için günahkârdır, kusurludur. Çünkü kişinin kâfirliği ya da münafıklığı inançladır, inanmayan kâfir olur, inanmayıp inanır görünen de münafık olur.
Aynı durumu bir kâfir için de düşünebiliriz. Söz gelimi bir kâfir birtakım Müslüman ameller yapınca, inancını değiştirip, İslam inancına girmedikçe Müslüman olmuş sayılmaz. Bir münafık cömert olursa Müslüman ahlakından olan cömertlik ahlakına sahipse, bu vasıf onu münafıklıktan çıkarmaz, inançtaki sahtekârlığı sürdüğü sürece Müslüman değildir.
Ekinsiz, dikenlere ve yabancı otlara terk edilmiş arazilerde meyveli bir iki ağaç bulunabilir; yararlı bitkiler olabilir; güller, çiçekler açmış olabilir. Bu durum o araziyi verimli bir bahçe durumuna getirmez, ekin tarlasına çevirmez. Büyüklerimiz “Bir gülle bahar gelmez” demişler.
Buna karşılık ürün elde etmeye yönelik bakımlı ve sahipli bir ekin tarlasında da bir kısım dikenler, taşlar ve meyvesiz ağaçlar bulunabilir. Hatta ekinlere zarar veren yaratıklar da olabilir. Bu durum da, o araziyi ekin tarlası olmaktan çıkarmaz. Şu kadar var ki, kalitesine, mükemmelliğine yönelik kusurlar taşımış olur.
Müslümanların bir kısım kusurları da bu açıdan değerlendirilmelidir. Elbette Müslüman, İslam ahlakını bütünüyle yaşamalıdır; onun güzelliklerini üzerinde göstermelidir. Kâfir ve münafıklara mahsus amellerden kaçınmalıdır. Çünkü yalnız Allah’a kul olmayı kabul eden kimse, başka tanrılara kul olanlardan daha onurludur. Böyle ilahî bir onura sahip olan müslümanların daha dikkatli olması gerekir. Yalnız İslam’da değil, dünya örfünde de rezil sayılan çirkin ahlak hiçbir şekilde müslümana yakışmaz.