Şanlıurfa’nın 55 yıllık cezaevi, içinde yüzlerce anı barındırıyor! Eş, çocuk, ana, baba ve kardeşten gelen mektuplar...

Şanlıurfa’da 1969 yılında inşa edilen ve 50 yıldan fazla bir süre boyunca cezaevi olarak kullanılan Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu, alınan kararla yakın zamanda tamamen yıkılacak. Araştırmacı Fotoğrafçı Mehmet Sadık Alican, yıkım kararı verilen cezaevini gezerek orada edindiği bilgileri ve deneyimlerini aktardı. Alican, cezaevinde yatan mahkumlara gönderilen bazı mektupların içeriklerini paylaştı.

5

Şanlıurfa'nın Eyyübiye ilçesinde yer alan E Tipi Kapalı ve Açık Ceza İnfaz Kurumu, 1969 yılındı inşa edildi ve 50 yılı aşkın bir süre boyunca cezaevi olarak kullanıldı. Yaklaşık 1000 dekarlık geniş bir alana yayılan cezaevi, geçen yılki sel felaketi sonrası boşaltılıp yıkım kararı verilmişti. Geçtiğimiz günlerde Eyyübiye Belediyesine devri yapılan cezaevinin yıkım işlemlerinin önümüzdeki günlerde başlaması bekleniyor. 

Eyyübiye Belediyesi'ne tahsis edilen alan, vatandaşların hizmetine sunulacak bir millet bahçesine dönüştürülecek. Cezaevinin idare binası, belediyenin hizmet binası olarak kullanılacakken, geri kalan kısım ise gençlik merkezleri, eğitim alanları, yeşil alanlar, çocuk oyun parkları ve dinlenme alanları gibi sosyal donatıların yer alacağı bir yaşam alanına dönüştürülecek.

Araştırmacı Fotoğrafçı Mehmet Sadık Alican, Şu anda terk edilmiş bir cezaevi görünümünde sahip cezaevini ziyaret etti. cezaevinin her bölgesini gezen Alican, orada edindiği bilgileri ve deneyimlerini aktardı.

ALİCAN: ŞEHRİN KALBİNE SAPLANMIŞ BİR HANÇER GİBİ DURMUŞ

Cezaevinin Eyüp Peygamber Sabır Makamının yanında yapılmasına tepki gösteren Alican şu ifadeleri kullandı:

Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu ( Urfa cezaevi), 1969 yılında İnşa edildiğinde yüksek kara taş (bazalt taşı) duvarlar hangi akla hizmetse! Eyüp peygamber sabır makamının yanında yükselmeye başladığında şehrin kalbine saplanmış bir hançer gibi durmuş. O dönemden bu yana Urfa'nın merkezinde sessizce yükselen soğuk ve insana kasvet veren duvarları, içeride yaşananların yansıması olarak hafızalarımıza kazındı. Zamanla Urfa mahpushanesi, sadece bir mahkûmiyet  yeri ıslah yeri  değil, içindeki yaşanmışlıklar ve yaşanmamışlıklarla sayısız hikâye, dram, pişmanlık ve umut barındıran bir yer hâline geldi.

“NE BABAYİĞİTLER DAM DİBİNDE NEMDEN İÇİNDE DE GAMDAN ÇÜRÜMÜŞTÜR”

“Mahpushane yıllar boyunca siyasilerden adli suçlulara, toplumda farklı sosyal sınıflardan gelen insanları o soğuk duvarlarıyla çevreleyerek hapsetti.” diyen Alican sözlerine şöyle devam etti:

Ne babayiğitler dam dibinde nemden içinde de gamdan çürümüştür bu mahpushanede. Belki bir çoğu bir anlık öfke ile mahkum olmuş yıllarca ızdırap çekmişlerdir.  Dışındakileri ise hayatın akışında farklı hikayeleriyle birer çilekeşe çevirerek neler neler yaşatmıştır. Her bir mahkûmun yaşadıkları, dışarıya çıkan her mahkûm yakınında ve mahkûmlarda derin izler bıraktı. Cezaevinde, mahkûmlar arasında kurulan dostluklar ve düşmanlıklar, dışarıda sahip olunan hayata dair hayaller ve özgürlük arayışları, geride bıraktıkları, eş, çocuk, ana, baba, kardeş arkadaş maddi manevi kayıplar... Pişmanlıklar...

Kimler geldi geçti, neler yaşandı, neler kaybedildi, yangınlar, isyanlar, ölümler firarlar. Islah olup bir daha suç işlememeye tövbe edenler, ıslah olmayarak çıktığı gibi tekrar geri dönenler. İçeride görülen hesaplaşmalar, uğranılan ihanetler, intikam ateşlerinin alevlenmesi; bütün bunlar mahpushane duvarlarıyla set çekilerek örtünmüş meseleler.”

EŞ, ÇOCUK, ANA, BABA, KARDEŞ VE ARKADAŞTAN MEKTUPLAR 

Cezaevinde bulduğu bazı mektupların içeriğini paylaşan Alican sözlerine şu cümlelerle son verdi:

“Dört duvar arasında pek çok mahkûm, hayatlarının değişimine tanıklık ederken, aynı zamanda yaşamın karanlık yanlarıyla yüzleştiler. Ya dışarda mahpus yolu bekleyenler; eskiden mahpushaneye günlük yemek çamaşır  götürülürdü, Eyyubiye Mahallesinde  oturanlar, yolda yakını ceza evinde olanlarla sık sık karşılaşırlardı. 

Yakın zamanda tamamen yıkılacak olan Şanlıurfa E Tipi Kapalı Ceza İnfaz Kurumu binalarının fotoğraflarını çekerek hafızalara bir ibret abidesi olarak kalması için ve bir mahkumun “ bir dakika erkekliğin kırk sene eyvallahı vardır”  sözüyle, insanın bir anlık öfkesine kapılmamasını hatırlatmak istedim. Metruk hale gelmiş olan koğuşlarda dolaşırken rastladığım “ŞANLIURFA E TİPİ C.İ.K.MEKTUP OKUMA KOMİSYONU GÖRÜLMÜŞTÜR “ mühürleriyle mühürlenmiş birkaç mektupta okuduklarım;

“Baba seni çok seviyorum, baba seni çok özledim, baba ne zaman geleceksin.

Baba ben okula gidiyorum bir 1/A  kendine iyi bak baba.

Baba resmi ben yaptım E…. ben şimdi okula gidiyorum.

Seni çok seviyorum.” Ortada baba babanın solunda iki çocuk, sağında anne ve annenin yanında bir çocuk daha, çöp adam resmi”

Bir çocuğun ceza evindeki babasına yazdığı mektuptan.

Dayanamıyorum sensiz olmuyor, çocuklar büyüyorlar, beni dinlemiyorlar. Kız her şeye cevap veriyor, oğlan, küfür etmeye alışmış biye. Okula başladılar git gel yapıyorum. Sizinkiler yok bizimkiler yok. En küçüğü kendimle götürüp getiriyorum. Yürümi eşşek kadar olmuş beni kaldır deyi, ağır olmuş ne bilim öyle işte. Sizinkiler ayrı laf söli biye çocuklar köyde durmidi böyle laf söli anay biye, ah onlar ömrümü yedi. 20 gün orda haho ….. alttan alıyorum nereye kadar…

Bir kadının ceza evindeki eşine yazdığı mektuptan.

“Babalar günün kutlu olsun babacım seni  çok seviyorum. Çok özledim bana koyu mavi bir araba al eve gel, seni balkonda bekliyorum canım babam.” 

İnce uzun bir ev resmi çizilip boyanmış. Başka bir çocuğun babasına yazdığı mektuptan.

“Biz seni görmek için görüş günü saati diyelim ki 11 de, ben 7 de kalkıyorum. Kahvaltı yap hazırlan 4 çocukla o kadar yol 3 otobüs değişerek geliyoruz. Saat 11 oluyor tamam içeri alın yok, sırayla dışarda biraz bekliyoruz. İçeri de arama var, çoraplarımızın içine kadar, saçlarımızı bile açıyorlar, bakıyorlar. Sanki ne getireceğiz orda ayrı sonra başka bir arama var orada ayrı, bebeğin bezinin içini bile açıp bakıyorlar. Üst kata çıkıp yarım saat seni bekliyoruz 20 dakika seni görebilelim diye. Yüzünü göreyim, sesini duyayım, elini tutayım moral bulursun, güç verelim diye. Yeni bir şarkı çıkmış biliyor musun diyor ki “ Yârime haber salın yine sızladı sol yanım” diye. Bende diyorum ki yine sızladı sol yanım ama kıymetini bilmedin. Olsun İnşallah orda ıslah olursun temizlenip düzelip  çıkarsın. Tek temennim bu. Artık eve gelmeni istiyorum, bir an önce gel al bu yükü üzerimden. Sıkıntı büyük ama Allah daha büyük, bu on sekiz ayın değil kırk beş yılın yükü yoruldum. Allaha emanet ol, namazını kıl, Allaha dua et, orucunu da tut. Hep aklımda kalbimdesin. Seni seviyorum, çok özledim.”

Bir başka mahkum eşinin kocasına yazdığı mektuptan.

Yazılacak söylenecek çok şey olmasına rağmen bazen hiçbir şey söylememeyi tercih etmek gerekiyor, vesselam, Allah kimseyi düşürmesin, darda zorda olanları bir an önce ıslah edip kurtarsın”.