AN, ZAMAN VE TANPINAR
“Onlar parçalanmış bir zamanı yaşamıyorlardı. Hal ile mâzi zihinlerinde birbirine bağlıydı. Birbirlerini zaman içinde tamamladıkları için, gelecek...
“Onlar parçalanmış bir zamanı yaşamıyorlardı.
Hal ile mâzi zihinlerinde birbirine bağlıydı.
Birbirlerini zaman içinde tamamladıkları için, gelecek zamanları da,
kendi düşünce ve hayatlarının muayyen olmayana
düşen bir aksi gibi tasavvur ediyorlardı..."
(Ahmet Hamdi Tanpınar; Yaşadığım Gibi)
Ahmet Hamdi Tanpınar’ın “Bütün Şiirleri”ni yeniden okuyorum. Tanpınar’ın bütün şiirlerinde ve hatta romanlarında bütün yollar “zam’an”a varacaktır. Buyurun o zaman Tanpınar’la birlikte “zaman ”da bir yolculuğa çıkalım.
"Ne içindeyim zamanın,
Ne de büsbütün dışında;
Yekpâre, geniş bir ânın
Parçalanmaz akışında.
Bir garip rüya rengiyle
Uyuşmuş gibi her şekil,
Rüzgârda uçan tüy bile
Benim kadar hafif değil.
Başım sükûtu ögüten
Uçsuz, bucaksız değirmen;
İçim muradına ermiş
Abasız, postsuz bir derviş;
Kökü bende bir sarmaşık
Olmuş dünya sezmekteyim,
Mavi, masmavi bir ışık
Ortasında yüzmekteyim."
Evet, parçalanamayan yek pare geniş bir an; işte size muhteşem bir zaman anlayışı. Zamanın; “yek pare, geniş bir an” olduğu bilinci, bizi zamanın hakikatine ulaştıracaktır. Maddi zamanı, manevi zamana, maziyi geleceğe, eskiyi yeniye, evveli âhire, parçayı bütüne, burayı öte’ye, ezeli ebede, “an”ı O’na bağlayarak; bir“ân-ı dâim”e ulaştıracak; insanı, zamanı ve mekânı “An”da buluşturarak “huzur”a kavuşturacaktır.
Ey sükûtun bir nefeste Yaktığı billûr avize! Bu esrarlı müselleste Gökler yakınlaştı bize…
Ey eşiğinde bir ânın Durmadan değişen şeyler! Başucunda bir rüyanın Bu aydınlık oyun bekler…
Başka şiirlerinde de geçen ‘billûr avize’ zamanın hakikatine işaret eder. An’dan oluşan zaman, Zaman ‘an’a dönüşerek özüne, sonsuzluğa kavuşur. Oradan da öteye… Bu anlayış, bu zamanda tevhit anlayışı, yaşamlarımıza hâkim olduğu zaman her an bizi huzurda kılacaktır.
Hepsi güzeldi, kar, tipi, fırtına
Günlerin geçişi ardı ardına…
Bütün yaşam olup biterken, bir gün son’suzluğa ulaşacaktır insan. Ve insan sonsuzluğun penceresinden baktığı zaman ömrün çemberinden kurtulmak isteyecektir. Ölüm bile gülümseyecektir insana. Ölümün gülümsemesi için, yaşamın diriltmesi gerekecektir, hayat bulabileceğimiz bir yaşam sunması, ömrün mamur kılması gerekecektir…
Zaman oldu olalı
Parmaklarımın ucunda akar hayat iradesi.
Halime bakmayın ve gülünç bulmayın sakın
Fanilerin kapısında boynu bükük böyle bekleyişimi!
****
Bu yekpare akış, durgun derinden
Her aynada yalnız kendi görünen
Bu yüz ve şifasız hüznü eşyanın
Kendi cevherinde mahpus bir anın…
****
Ey bitmek bilmeyen hıncı zamanın
Her şey bana karşı kendi içimde,
Renk ve büyüsüyle bakışlarının
Musiki hâtıran gibi peşimde…
****
Her lahza başka şey ve hep kendisi,
Yaralı bir ceylan gibi bakarak,
Anın ve hareketin mucizesi
Uçuyor, duruyor, bekliyor… çıplak…
****
Ve dersin yavaşça kendi kendine;
Ömrün çemberinden kurtuldum yine…
***
Gülümsüyor ölümün sonsuzluğu içinden
Gülümsüyor vaktiyle nasıl gülümsediyse
Ömrünün sabahında ümide ve sevgiye…
****
Nolur bir sabah saati
Çağırsa bizi sonsuzluk
Birden demir alsa gemi
Başlasa güzel yolculuk…
Evet, ne demiştik; “Her şey bir zaman içinde oluyor. Biz zaman içinde oluyoruz veya ölüyoruz. ‘Ol’durmak ve öldürmek arasındadır zaman. Sahi zamanı olduruyor muyuz, öldürüyor muyuz? Tüketiyorsak, zamanı, zamanı öldürülen bir hale getiriyorsak, zamanı öldürüyorsak, zamanla ölüyoruzdur. Öldüğümüz zamanda, ‘ol’mamızın imkânını bize sunacak olan, zamanı öldürmekten kurtarıp oldurmakta..." An diyorum azizim, "An"... Ol/an her şey, ol anda ol/uyor... Zam/an ve mek/an ve ins/an Her an, ol anda c/an buluyor... Ve insan An'ı yaşayarak, O'na ulaşıyor… Mesele zamanı anlayabilmekte, zamanı görebilmekte, zamandaki anı hissedebilmekte…
“Ben zamanı gördüm,
İçimde ve dışımda sessiz çalışıyordu….
Ben zamanı gördüm,
Şimşek gibi bir anın uçurumunda…”
O yüzden zamana kıymet vermeli, anı anlamalı, zamana c/an katmalı, zamanı kıymetlendirmeli insan. An be an zamanı iyi değerlendirmeli… İsterseniz sözü daha fazla uzatmadan, ilgilisine bir yazı kapsamında sadece işaret edebildiğimiz Tanpınar’ın zaman anlayışı için, hazine değerinde olan eserlerini işaret edelim ve “Saatleri Ayarlama Enstitüsü” kitabından alıntıyla son verelim. "Ayar, saniyenin peşinde koşmaktır! İyi ayarlanmış bir saat, bir saniyeyi bile ziyan etmez. Hâlbuki biz ne yapıyoruz? Bütün şehir ve memleket ne yapıyor? Ayarı bozuk saatlerimizle yarı vaktimizi kaybediyoruz... Çıldırtıcı bir kayıp... Çalışmamızdan, hayatımızdan, asıl ekonomimiz olan zamandan kayıp..."